"BİNA BİNA HİKAYELERİ" - 15

Neşe Binark, yazmakta olduğu "İlk Türk Yahudi Fantastik Romanı" Bina Bina Hikayeleri´nin bir bölümünü her hafta yayınlamaya devam ediyor.

Neşe BİNARK Perspektif
30 Kasım 2022 Çarşamba

4

İZMİR’İN DAĞLARINDA AÇAN ÇİÇEKLERİ TOPLAMAYA GELİYORUZ

30 KASIM 2022—07.50-İSTANBUL İZMİR UÇAĞI-AKASYA BİNA-MORDEHAY-İSO-MAVİ SAKAL.

-        Pek çok sayın yolcularımız, İstanbul-İzmir sabahın körü seferini yapmaya hazırlanan tayyaremize fena halde hoş geldiniz.

-        Akasya mümkünse ayakların çalışsın, malum çenen teyakkuzda. İleride sağdaki koltuklar bizim, bak kuzen numaralarına.

-        Evreka! Bunlar bizim koltuklar Mordehay. Benim sırt çantam küçük, yanımda dursun. Sedat Bey Antartika’yı geçmeye yetecek erzak ve giysi var mı bavulunuzda? Cam kenarına mı otursam?

-        Hayır Akasya, cam kenarına ben oturacağım. Uçarken bulutları seyretmem lazım. Başka türlü yolculuk edemiyorum.

-        Aman iyi! Buyursunlar o zaman Sedat Bey, bulutları seyredeceğini söyleyen birinin kattiyen karşısında durmam. Ulvi bir istek bu! Ortada ben otururum. Mordehay sen de soluma, koridor tarafına otur. Artık gidene kadar sohbet, muhabbet…

-        Beyefendi kapüşonunuzu indirir misiniz? Yüzünüzü görmemiz gerekiyor.

-        Buyurun hostes hanım, benim bir yüzüm var.

-        Mavi bir sakalınız da var üstelik, buyurun biletinizi, en arkadaki hemen şurada koltuğunuz. Bagajınız yok mu?

-        Yok. İlla olması mı gerekiyor?

-        Rica ederim beyefendi elbette gerekmiyor. İyi yolculuklar. Sıradaki. Hoş geldiniz. Koltuk numaranız?

-        (Gereksiz kafa ütülediğin için hostes hanım, Akasya’yı gözden kaybedecektim. Hah yerleşiyorlar. Ben de görünmeden koltuğuma oturayım. Kapüşonumu da takayım. Maske de suratımda. Akasya tanıyamaz İso zaten bakmaz bile! İşte Mordehay biraz atak ve antenleri açık bir tipe benziyor. Dikkatli olmalıyım ona karşı! Haydi bakalım Akasya Bina, İzmir’e “business class” ta gidip kargoda dönmek de var. Bunun için elimden geleni yapacağım, merak etme! Yüzük de bende. En azından alnının ortasına t damgasını basarım, kaçamazsın. Nemrut Tomas siyah cübbeyi vermedi ya! Ne hırsmış içindeki, kendi kardeşine karşı. Yüzüğü de habersiz aldım döndüğümde bir araba laf eder artık sahne faresi… Ne çok konuşuyor bu kadın yahu buraya kadar sesi geliyor bıdı bıdı. Madalyon boynunda mıydı? Görmedim. Boğazlı siyah kazak giymiş. İçindedir. Öyle bir zaman yakalamalıyım ki önce Akasya sonra madalyon…Bir de baştan aşağı siyah giymiyor mu bir gizem bir gizem. Sarı saçlarını da yine sol yanından örüp salıvermiş. Hop Mavi Sakal, kendine gel.)

-        Mordehay Bey, rica etsem kuzeninize sorar mısınız? Sabahın bu vaktinde çene mitokondrileri nasıl bu kadar enerji üretebiliyor?

-        Soramam İso Bey, buyurun kendiniz sorun. Sizin çalışma arkadaşınız. Artık siz de uyanmaya bakın canım böyle uykulu uykulu…

-        Cam kenarına geçip bulutlara bakmak yerine rüyalara bakmayasınız Sedat Bey, vallahi gücenirim.

-        Akasya Bina Hanım, sabah siniri misiniz bana acaba? Lütfen İso der misiniz, İ-S-O.

-        Aşk olsun SEDAT BEY, siz benim GYY’emsiniz, GYY’lere saygıda kusur edilir mi? Asla! Kısaltma sevmiyorum ben o kadar!

-        Kısaltma sevmiyorsunuz ama gündelik hayatta kısaltmadan söylediğiniz bir şey de yok gibi maşallah, GYY nedir yahu? Genel Yayın Yönetmeni o!

-        Zamandan tasarruf benimkisi ne o öyle uzun uzun, sıfatınızı tamlayana kadar uykum geliyor GYY Sedat Bey.

-        Bu ne perhiz yahu bu ne lahana turşusu?

-        Didişmeseniz mi artık? Kuzen? İso Bey? Kemerlerinizi bağlayın, Laf yetiştirmekten anonsu duymadınız. Akasya çantanı yere koyar mısın ne böyle kucağında?

-        Kalsın kuzen içinde önemli kitaplarım var.

-        Durun tahmin edeyim Akasya Hanım, biri mutlaka Viktor Albukrek’in yazdığı “Bir zamanlar Büyükada – 1931-1961 Anıları” dır doğru mu?

-        Aaa! Nereden bildiniz Sedat Bey, doğru! Diğer ikisini de bilirseniz size bir defa İso diyeceğim.

-        Hımm, iki kitap daha! Kesin İzmir’le ilgilidir. Çantanın içinden taşan kabartıya göre büyüklüğünü tahmin etmek zor değil. Kitaplardan biri tahminimce İzmir’de Yahudiler, Antik Smyrna’dan Günümüze, doğru mu?

-        Aaa! Bu da doğru! Çantamın içine mi baktınız siz?

-        Kuzen az önce açtın ya ikimiz de gördük. İso Bey ama Akasya’nın şimşeklerini çekmeyi hak ettiniz şimdi. Siz de masum değilsiniz yani!

-        Eğleniyoruz işte Mordehay Bey, kahve servisi ne zaman başlayacak yahu?

-        (Eğleniyor musunuz Sedat Bey? Durun ben size eğlenmek nasıl olur göstereceğim, bekleyin.)

-        Galonla kahve isteyeceğim ancak uyandırır. Sen kahve içecek misin Akasya Bina?

-        Efendim Sedat Bey, pardon duyamadım dediğinizi? Bavulunuzdaki beyzbol sopasını düşünüyordum hani şu her gittiğiniz yere korunma amaçlı götürdüğünüz sopayı!

-        Ne? Onu sen nereden biliyorsun?

-        Aaa! Aşk olsun Sedat Bey eğleniyoruz işte!

-        Size demiştim İso Bey çekmeyeceksiniz Akasya Bina şimşeklerini.

-        Tamam Akasya Bina pes ediyorum. Sen kahve içecek misin?

-        Damla sakızlı ve limonlu Türk kahvesi olmayacağına göre su içmekle yetineceğim demektir Sedat Bey merakınızı giderebildim mi?

-        Ben bir sohbet konusu açmazsam siz böyle devem edeceksiniz anlaşıldı. Akasya, İzmir’deki bu çalışmanın önemini biliyorsun değil mi? Güzel bir yazı kaleme alacağından eminiz, bunu senin yazman bizim için önemli! Senin sağlam kaleminle yazın uluslararası ses getirir.

-        Çalıştayın önemini biliyorum Mordehay ayrıca İzmir’e sizlerle gitmekte olduğum için de sevinçliyim. Elimden geleni yapacağım. Avrupa Yahudi Kültür Mirası Rotaları Çalıştay’ına gidiyoruz. Çalıştayın odak noktasında İzmir Yahudi Kültür Mirası Projesi var.

-        Ve Avrupa’nın değişik ülkelerindeki kurumları temsil eden katılımcılar geliyor kuzen.

-        Gazetede konuştuk ya seninle, Yahudi Kültür Mirası’nın korunması ve tanıtıma yönelik benzersiz bir proje bu Akasya Bina “İzmir Yahudi Kültür Mirası Projesi”. Benim de aklım çalıştayda yapacağım konuşmada doğrusu.

-        Sedat Bey, dilerseniz konuşmanızda asistanlık yapabilirim.

-        İyi olur Akasya Bina, laptoptan perdeye yansıtılacak görseller var.

-        Size yardımcı olmaktan memnuniyet duyarım Sedat Bey zira konuşmanızın konusu oldukça değerli.

-        Yani konusunu değerli bulmasan yardım teklif etmeyecektin öyle mi?

-        Evet, tam olarak öyle!

-        Akasya, biliyorsun kuzen 2022 AEPJ Avrupa Yahudi Kültür Rotaları Çalıştayı bu rotaların geliştirilmesini ve uygulamasını yansıtmak, analiz etmek ve değerlendirmek için eşsiz bir fırsat.

-        Mordehay Bey doğru söylüyor, rota yöneticileri, bilimsel komite ve AEPJ ekibi ile iş birliği yapacaklar ve gelecek yıl projeyi daha da güçlendirecek bir strateji oluşturacaklar.

-        Kahveler geldi, İso Bey bu sizin kahveniz, kuzen bu senin suyun, ben de kahve alayım.

-        Sedat Bey buyurun kahveniz, dikkat edin de üzerinize dökülmesin. Paraya kıyıp pahalı aldığınız, giymeye kıyamayıp naftalinleyip kaldırdığınız, havası kaçmasın diye etiketini bile kolundan sallandırdığınız, mavi beyaz gömleğinize dökülmesin.

-        Ha?

-        Mordehay, kuzen!. Bu AEPJ diyoruz ya kısaltılmış halde onun açılımını bir daha hatırlatır mısın?

-        AEPJ: European Association for the Preservation and Promotion of Jewish Cuılture and Heritage demek.

-        Yahudi Kültürü ve Mirasının Korunması ve Teşviki Derneği yani!

-        Evet Akasya Bina AEPJ’nin Genel Merkezi Lüksemburg’ta, sekreteryası ve merkez ofisi İspanya’da bulunuyor.

-        Neden öyle dağınıklar Sedat Bey?

-        Kendilerine sorarsın bu soruyu İzmir’de. Avrupa’daki Yahudi Bölgelerine yönelik kültürel girişimler ve eğitim programları geliştirmek için bir platform görevi görüyor.

-        Yani tabii Yahudi Mirasını tüm Avrupa vatandaşlarına yakın hale getirmeyi amaçlıyorlar kuzen. Temel Avrupa İnsan Hakları, kültürel çeşitlilik gibi değerleri de destekliyorlar.

-        İzmir’deki Yahudi Kültür Mirası Projesi’nde de epey yol katedildiğini görüyorum Mordehay. Geçtiğimiz yıl 3. İzmir Sefarad Kültür Festivalini izledim. Festival Direktörü Nesim Bencoya biliyorsun aynı zamanda İzmir Jewish Heritage Project’te Genel Koordinatör olduğu için yaptıkları çalışmalardan da söz etti. Aradan geçen bir sene zarfında kaydettikleri ilerlemeleri merak ediyorum.

-        Kuzen, senin sevdiğin otelde yaptırdım rezervasyonlarımızı. Rahat edeceğimizi ümit ediyorum.

-        Etmez miyiz? Yöneticisi Hakan Bey bizi çok güzel ağırlayacaktır. Geçen yıl ben orada kaldım ve çok rahat ettim. Hem ben Adanalıyı da merak ediyorum.

-        Adanalı mı? O da kim yahu?

-        Kuş Sedat Bey kuş. Otelde kafeste yaşayan muhteşem öten bir kuş. Ona Adanalı ismini ben taktım. Umarım onu tekrar öterken görebilirim.

-        Vayyy! Ne kadar da hassas bir ruhun varmış Akasya Bina Hanım, dışarıdan bakan da tam bir neanderthal olduğunu düşünür.

-        Haklısınız Sedat Bey bildiniz, öyleyim, klanlar halinde yaşadıkları için sizin yakınızdayım. Malum fosiller neanderthaller için kıymetli olur. (Ne demekse artık?)

-        Ne?

-        Kuzen, Havra Sokağında değil mi bu butik otel? L’Agora.

-        Old Town Hotel evet. Neden orası olsun diye ısrar ettiğimi anlayacaksınız. 300 yıllık geçmişi var. Geçmişine sadık kalınarak yeniden inşa edilen Küçük Karaosmanoğlu Han. Kemeraltı Çarşısından, Alsancağa, Kordona, Pasaporta, Konak Meydanına yürüme mesafesinde.

-        Sinagogları dolaşalım diyorum İzmir’e gelmişken kuzen.

-        Tabii benim de görmediklerim var iyi olur Mordehay, Sedat Bey siz ne dersiniz? Sedat Bey? Aaa inanmıyorum uyumuş. Bulutları seyredeceğini söyleyerek cam kenarına oturdu, beni oturtmadı ve uyudu. Sohbetimiz de ninni gibi gelmiş olmalı. Sedat Bey?

-        Bırak Akasya, azıcık kestirsin adam. Bütün gece konuşmasını hazırlamış bana söyledi.

-        Son güne bırakmasaymış.

-        Sen İso Bey’e neden böyle irrite edici bir tavır içerisindesin sorabilir miyim kuzen? Çok iyi bir insandır ve makamının hakkını da fazlasıyla verir.

-        Biliyorum Mordehay, donanımlıdır, derindir, felsefe sever. Yükselen burcum yay olduğundan mıdır nedir nazımın geçtiğini düşündüğüm kişilere alaysamalı şakalar yapabiliyorum. Bazen şakanın dozunu kaçırmakta da üzerime yoktur farkındayım. Kırıcı olabiliyorum sonra da oturup derin derin üzülüyorum. Sedat Bey şakalarımı kaldırıyor.

-        Kendisi de yay burcu da ondan!

-        Aaa?

-        İniş anonsu yapılmak üzere. Tamam biraz sars ta uyansın, kemerlerini bağlasın.

-        Sedat Bey, Sedat Bey! Uyanın. İzmir’e iniyoruz. Amaaan İso Bey uyanın!

-        Aaa bana İso dedin!

-        Uyumuyor muydunuz aşk olsun!

-        Duydum bana İso dedin, inkâr etmeye kalkma!

-        Evet dedim ama sorun bakalım niye dedim?

-        Niye?

-        Alçalıyoruz kemerinizi bağlayın.

-        Soruma cevap ver Akasya Bina niye?

-        Söyledim işte! Alçalıyoruz kemerinizi bağlayın diye!

-        Ne? Ne kadar da gıcıksın yahu!

-        İndik. Biraz bekleyelim de kalabalık boşalsın kuzen.

-        Tamam Mordehay, ben bekleyebilirim de Sedat Bey bekleyebilir mi bilmem!

-        Neden bekleyemezmişim?

-        O dana kadar bavulun içine sığdırdığınız hayvancağız muhtemelen acıkmış ya da susamış olabilir. Dev bavulunuz sizden ilgi bekliyor olabilir.

-        En azından ben yedek kıyafetler getirdim. Sen böyle mi dolaşacaksın hep kara kara? Küçük bir sırt çantasına ne sığdırmış olabilirsin ki üstelik üç tane kitap da varken!

-        Size ne? Hayır size ne acaba? Elbette yedek giyeceklerim var yanımda. Onlar da siyah oldukları için muhtemelen siz aynı şeyleri giydiğimi düşünerek yüzüme yüzüme gıybet edeceksiniz.

-        Yahu neredeyse doksan altmış doksan hatun kişisin yüz otuz okka çekiyormuşsun gibi siyah giyinmek de neden?

-        Siyah giymek için kilolu olmak gerekmiyor Sedat Bey. Siyah renge aşığım ben. Güç, özgüven, disiplin, gizem ve dengenin rengidir siyah. Siyah giymek zekâ ister, siyah giymek…

-        Peki didişmeleriniz bittiyse inelim artık uçak boşalmışa benziyor. Muppet Show’daki iki yaşlı amca gibisiniz.

-        Aaa! Avram Besim Efendi ve Moshe Efendi gibi yani değil mi kuzen? Akabin kayıtlarını yazarken bile didişmişler.

-        (Ya şimdi ya hiç Mavi Sakal! Akasya koltuğundan kalkıp koridora çıktığı anda fırlayıp ensesine yüzüğü çakıyorsun. Dolaşsın bakalım bir süre boynunda t harfi damgayla… Daha dur! Bu başlangıç Akasya Bina Hanım. Hazır ol Mavi Sakal!)

-        Akasya Bina sen de koridora çık ki İso Bey bavulunu alabilsin. Ben ilerliyorum.

-        Tamam! Ben aslında! Ahhh! Ne oluyor? Kimsin sen? Ahh! Boynum!

-        Ne oldu? Akasya Bina, bir şey oldu mu? Kim bu manyak yahu çarptı düşürdü seni. Dur kalkmana yardım edeyim. Ensen kanıyor. Mordehay peşinden koştu yakalamak için.

-        Ahh! Boynum!

-        Ne oldu yakalayabildiniz mi?

-        Adam çok hızlıydı yetişemedim. O irilikte bir cüsseyle nasıl bu kadar hızlı koşabildi hayret! Bir şeyin var mı Akasya Bina?

-        Boynum çok acıyor.

-        Ensen kanıyor. Ensesinden mi itti acaba?

-        Sert bir cisimle vurdu enseme bakar mısınız?

-        Kanıyor. Olamaz! Bir T harfi bu! Torquemada tarikatının simgesi. O her kimse yüzük ondaydı ve seni işaretledi. Her yüzyılın Akasya Binasına yaptıkları gibi önce işaretliyor sonra…

-        Sonra ne Mordehay?

-        Şu mendili bastır üzerine hostes hanım da ilk yardım kitini getiriyor.

-        Sağolun Sedat Bey. Kim olduğu hakkında bir fikrim var.

-        Ne? Sen ne diyorsun kuzen adamı gördün mü? Tanıdığın biri mi?

-        Mordehay, kafası kapüşonluydu ama suratındaki maskesi kaymıştı. Mavi sakalını gördüm.

-        Ne? Mavi Sakal mı? Bunu sana yapan o mu? Derhal işten kovacağım onu!

-        Sedat Bey, mavi sakal deşifre oldu, artık gelmez gazeteye zaten. Off alkollü pamuk mu o hostes hanım!

-        Evet hanımefendi. Sağlık personeli de geliyor. Kaçan kişinin arkasından güvenlik de koştu beyefendiyle birlikte gibi ama gözden kayboldu havaalanında dediler.

-        Ensende küçük bir T harfi var artık Akasya Bina, sanırım artık saçlarını soldan değil sağdan örüp bırakacaksın.

-        Of Sedat Bey!

-        Kanı durdu mu? Daha iyiysen inelim artık Akasya Bina!

-        Durdu sanırım Mordehay, inelim kuzen

-        Sırt çantanı ben alırım, İso Bey bavulunuzu aldıysanız inelim. Kamera kayıtlarına bakalım. Şikayetimizi yapalım. Sonra da otele gidelim.

-        Tamam. Gördün mü bak Akasya Bina! Her zaman siyah giymek iyi değilmiş. Bu mavi sakal denen adam da siyah giyiyor hep! Adam Amalek çıktı, adam Torkuemada’nın maşası çıktı.

-        Pekâlâ Sedat Bey, bu akşam yemeğinde sizin hatırınıza pembe ekoseli, mor benekli, yeşil cafcaflı, sarı püsküllü, portakal rengi bir elbise giymezsem bana da Akasya Bina demesinler sadece Akasya desinler. Buyurun size o bayıldığınız renklerden bir cümbüş. Gözleriniz bayram eder artık! Benim bir sene rahat bırakırsınız belki! Vıdı vıdı, vıdı vıdı…

-        Yok! Siyahtan başka bir renk giy de gönlümüz kararmasın yeter.

-        Anlamadım.

-        Yok bir şey, yürü yürü. Ayrılma yanımızdan.

-        Kapıda araç bekliyor Akasya, yürüyebilecek misin?

-        Yürüyorum kuzen, iyiyim. 

5

İZMİR YAHUDİ KÜLTÜR MİRASI GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR

30 KASIM 2022-11.00-HAVRA SOKAĞI/ İZMİR-AKASYA BİNA- İSO -MORDEHAY- NESİM BENCOYA-ORHAN BEŞİKÇİ-ETZ HAYİM SİNAGOGU

-        Nesim Bey, “İzmir Tarihi Kemeraltı Çarşısı”ndaki eski Yahudi Mahallesi üzerinde ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

-        Akasya Bina Hanım geçtiğimiz yıl sizin de 3. İzmir Sefarad Kültür Festivalinde takip ettiğiniz konuşmalarımda da söylediğim gibi bu tarihi Kemeraltı çarşısındaki eski Yahudi mahallesini “Açıkhava Müzesi”ne dönüştürüyoruz. Böylece bu bölgeyi inanç ve kültür turizminin ilgi odağı yapmayı amaçlıyoruz.

-        Sinagoglar üzerinde hangi çalışmaları yapıyorsunuz?

-        Mordehay Bey, toplum yöneticileri olarak sizleri çalışmalarımızdan haberdar ediyoruz. Kısaca özetleyecek olursam: Bölgede dokuz sinagog var. Bunların hepsi birbirine çok yakın. Forasteros, Sinyora, Hevra ve Algaze bölgenin kalbini oluşturuyor. Bizim asıl amacımız yıkık mekanları korumak ve restorasyonunu yapmak. Var olanı koruyup restore ederek bölgeyi Açıkhava müzesi haline getirmek.

-        Nesim Bey, bölgenin kültür ve inanç turizminin çekim merkezi olması için çalıştığınızı belirttiniz.

-        Çok doğru İso Bey. Gazetenizde sık sık haberlerimiz çıkıyor, derginizde röportajlarımıza yer veriyorsunuz. Bu vesileyle teşekkür ederim. İzmir’den giden ailelerin çocukları, torunları buraya geliyor. Aile mezarlıklarını veya evlerini hatta doğduğu evi bulmak için gelenler var. Burada ağlıyorlar çünkü İzmir’i de anavatan olarak görüyorlar.

-        Nesim Bey Kemeraltı’nı tanıtmak, anlatmak için neler yapıyorsunuz?

-        Çalışmalarımız kapsamında Akasya Bina Hanım, yurtdışı turizm ağları kuruyoruz. Dünyada buraları yüksek sesle anlatmalıyız. Çünkü Kemeraltı özel bir yerdir.

-        Forasteros sinagogunun kurtarma çalışmaları nasıl gidiyor?

-        Mordehay Bey, çalışmalarımızda bir adım daha ilerledik. Şu an içinde bulunduğumuz Etz Hayim Sinagogunun restorasyonunda İzmir Musevi Cemaati Vakfı Başkanı rahmetli Sami Azar’ın da içinde yer aldığı başarılı bir süreç geçirmiştik. Sami Bey artık aramızda değil ama verdiği manevi desteği hala hissediyoruz.

-        Bu Etz Hayim Sinagogunda neler yapıldı Nesim Bey?

-        İso Bey, Etz Hayim Sinagogu Bizans döneminden beri türlü yangınlara rağmen ayakta kalmış bir sinagog. İzmir’in en eski ibadethanelerinden birisi. Burayı İzmir Musevi Müzesi Projesi dahilinde değerlendirmeyi düşünüyoruz. Sami Azar Beyin verdiği röportajlardan birinde anlattıklarından bir alıntı yapmak istiyorum: “Bu bina oldukça eski hatta içerisinde efsaneler var. Müslüman Türkler buraya Aydın Beyliğinden ilk geldiklerinde etrafta sadece Yahudi ibadethaneleri ve kiliseler vardı. Bildiğiniz gibi kiliselerde resimler ve heykeller bulunuyor. Yahudilikte ise bu yok. Dolayısıyla Müslümanların da burayı ibadethane olarak kullandığına dair bir efsane var. Kesin kanıtlar yok. Alt zeminde yapılan araştırmalar bizi Romanyotlar dönemine kadar götürebilir. Etz Hayim Sinagogu projemiz özgün işlevin korunduğu esaslı onarım ödülü aldı. Bu sinagogta restorasyon için çok özel teknikler kullandık. Aşağı sinagog (yeşiva-okul) veya hahamevi’nde ahşap ağırlıklı güçlendirmeler yapıldı. Sinagog duvarlarındaki kalem işleri için yurt dışından uzmanlar getirildi. 7 kat boyanın altında kalan farklı dönmelere ait desenleri ortaya çıkardılar. Asırlık ahşaplar ağaç kurtlarından temizlendi. Kadınlar bölümüne de gereken özen gösterildi.

-        Aaa! Bu köpekçiği bir yerden tanıyorum. Zeytin değil mi bu? Gel bakayım, gel Zeytin, seveyim seni çocuk. Zeytin buradaysa, Orhan Bey’de… Ah hoş geldiniz Orhan Bey, Orhan Beşikçi’yi hepimiz tanıyoruz değil mi? Sedat Bey, Mordehay Bey?

-        Asıl siz hoş geldiniz Akasya Bina Hanım, Mordehay Bey, İso Bey. Merhabalar Nesim Bey.

-        Nasıl da tam vaktinde geldiniz Orhan Bey. Sizin Etz Hayim Sinagogu restorasyonu hakkında yazdığınız bir yazı ulusal bir gazetede yayınlanmıştı. Burada yapılan restorasyon bilgisine hakimsiniz. Sürpriz detaylardan bahseder misiniz? Ben de eşim Nihan’ın yanına gideyim, öğle yemeği organizasyonumuz tamamlandı ise buradan öğle yemeğine geçelim hep birlikte.

-        Memnuniyetle biz burada Orhan Bey’i dinliyor olacağız.

-        Akasya Bina Hanım, sizi tekrar gördüğüm için çok mutluyum. Nesim Bey’in dediği yazımda anlattığım sürpriz detaylar şunlar: Sinagogun duvarları raspalanırken Tevrat’ın saklandığı Ehal dolabının yanında sağlı sollu duvara yazılmış sağdıç veya bekçi anlamına gelen İbranice yazılara rastlanmış.

-        O zaman burada düğün törenlerinde sağdıçlar mı bekliyordu acaba?

-        Evet Akasya Bina Hanım tam olarak öyle. Sağdıçlar ve Torayı koruyan din adamlarının bekleme yeriymiş. Oturma koltuklarının arkasındaki numaralar, sinagog mensuplarının yerlerini belirlemek için duvarlara kazınmış. Tabii önemli olan koruma konusunda kararlı olup devamını sağlamak. Nesim Bey uzaktan bizi çağırıyor sanırım. Buyurun gidelim o zaman yemeğe.

-        Zeytin, canım benim. Gel seni bir seveyim. Oyyy cansın sen, güzelim. Orhan Bey 6. Basmane Günleri nasıl geçti?

-        Gelebilseydiniz çok memnun olurduk Akasya Bina Hanım, gel Zeytin.

-        İşler güçler işte Orhan Bey. Ferhat Bey masal anlatısı yapmış katılmak isterdim.

-        Aslında Ferhat Bey ne zamandır İso Bey’i İzmir’de yakalayıp programına çıkartmak istiyordu. Bugün canlı yayınına katılacak konuğu rahatsızlanmış. Dilerseniz bir arayıp konuşalım.

-        Harika olur. Beyler ben Orhan Bey’le ve Zeytin’le önden gidiyorum diye size saygısızlık ediyor gibi olmuyorum değil mi?

-        Hayır canım ne münasebet, sohbetine bak sen kuzen.

-        Mordehay Bey, korumalar ne tarafta görmüyorum?

-        Akasya Bina’ya fark ettirmeden dört koruma onu takip ediyor, karşılıklı ikişer ikişer kaldırımdan gidiyorlar bakın! Araç da özel güçlendirilmiş zırhlı. Araçla bir yere giderken de kendi araçlarıyla peşimizde olacaklar.

-        Aman iyi ki fark etmedi çıngar çıkartırdı. Bir cazgır ki sormayın sizin bu kuzeniniz, neler çekiyorum ben gazetede ondan. Bakın bakın, şu rahatlığa bakın. Yahu pandemi daha yeni geçti, önüne çıkan kediyi, köpeği seviyor. Sonra da kirli elleriyle Orhan Bey’in koluna giriyor. Pireli midir, uyuz mudur nedir bilemezsin ki! Hijyen şart.

-        İso Bey bırakın! Orhan Bey rahatsız oluyor mu? Hayır. Demek ki sorun yok. Fazla detaylara takılmayın. İzmir ve İstanbul Emniyetine ihbar da bulundum. Mavi Sakal’ı arayacaklar. Kızın boynunda T harfinin izi kalacak. Akabin kayıtlarında da yazdığına göre bu Torquemada Tarikatının ritüeliymiş bu! Akasya Bina’yı yok edecek birini görevlendiriyorlar, önce o “t “harfli yüzükle saldırıyor ve alnının ortasına yüzükle vuruyor. Dolayısıyla mühürlemiş oluyor, sonra da peşine düşüyor. Ama başarabildikleri sadece Akasya Bina’nın ebeveynlerini kaza süsü vererek yok etmek oldu. Tarihin her devrinde Akasya Bina’lar Torquemada Tarikatını alt etti.

-        Ezik bu Mavi Sakal bence! Neden derseniz karşısına çıkacak, mührü alnına vuracak cesareti bulamadı, arkadan saldırdı, ensesine bastı yüzüğü. Koşarak uzaklaştı.

-        Nasıl aldınız bu Mavi Sakal’ı gazeteye İso Bey?

-        Büyük ilanlar veren bir sanayicinin isteğiyle. Asgari ücret ödüyorum bir de haliyle cazip geldi tabii ama altı ay gönüllü de çalıştı.

-        Öyle gözünüze girdi demek ki? Akasya’ya nasıl davranıyordu?

-        Akasya’nın yarım madalyonunun bütünlendiği gün gözlerini pörtlete pörtlete kolyeye baktığını hatırlıyorum. Sonra her fırsatta sanki göbeği Akasya Bina’ya bağlıymış gibi onu arıyor, soruyor, işaretlerle filan.

-        Neden işaretlerle? Konuşamıyor mu?

-        Hayır! Hiç sesini duymadım.

-        İso Bey. Artık Akabin hayata geçirildi ve lideri de Akasya Bina. Torquemada Akasya Bina’yı öğrendiyse bu demektir ki tedbirli davranmamız gerekiyor. Mutlaka peşimizde olmalı.

-        Deşifre oldu. O zaman niyetleri düpedüz…

-        O lafı söylemiyoruz. Ama şöyle diyebiliriz: Tarih 2022’in son ayı ve Akabin Teşkilatı ile Torquemada Tarikatı savaşı resmi olarak başladı. Yüz yılın savaşı.

-        Geldik restorana, korumalar da kapıda, Kemeraltı’nda bir yemek yiyelim bakalım.

-        Yiyelim.

-        (Restorana girdiler. Korumaları da kapıya diktiler. Burası çok kalabalık bir şey yapamam. Ben de acele tarafından bir şeyler yiyeyim. Takibe devam. Elbet yumuşak karnını öğreneceğim bu Akasya Bina’nın…)

6

            AKASYALAR AÇARKEN

30 KASIM 2022-13.00-İZMİR-BEİT HİLLEL SİNAGOGU-AKASYA BİNA-DR. SİREN BORA-MORDEHAY- İSO -KORUMALAR-MAVİ SAKAL

-        Siren Hanım, bize vaktinizi ayırıp geldiğiniz için çok teşekkür ederiz.

-        Rica ederim Akasya Bina Hanım, geçtiğimiz sene 3. Sefarad Kültür Festivalinde tanıştığımızdan beri sizinle iletişimimizi güçlü tuttuğumuz doğrudur. Ayrıca Mordehay’ı da tanırım elbette İso Bey’i de.

-        Siren, Akasya benim kuzenimdir.

-        Aa! Ne kadar hoş Mordehay! Aynı melek tüyü onda da var, belli canım! Bir şey mi soracaksınız İso Bey?

-        Siren Hanım şimdi bu içinde bulunduğumuz sinagogun ismi?

-        Beit Hillel Sinagogu İso Bey. Hahambaşı Hayim Palaçi Sinagogu olarak da tanınır.

-        Restore edildi ve anı evi haline dönüştürüldü değil mi?

-        Evet Akasya Bina, Rav Palaçi Anı Evi. Hanoten Teşua Tefilasının yer aldığı defterin fotokopisi burada sergileniyor.

-        Defterin aslı başka yerde değil mi?

-        Evet Mordehay, defterin aslı Jerusalem Central Archives fort he History of the Jewish People dadır.

-        Hanoten Teşua Tefilası nedir?

-        Daha geçen hafta gazetede yazısı çıktı. Yazmakta olduğun gazeteyi okumuyorsun galiba Akasya Bina.

-        Sağolun Sedat Bey, hafızam dolunca böyle sizinkisini kullanmak iyi oluyor.

-        Akasya Bina, İso Bey. Siren’in vaktini almasak işi vardır mutlaka!

-        Açıkçası Mordehay sizin için bir saatimi boşalttım, sonra izninizi rica etmek zorundayım. Şimdi Akasya Bina Hanım tamamen Tora kaynaklı ve Yahudiliğe özgü bir dua olan bu tefila Mustafa Kemal Paşa’ya kurtuluşu ve başarıyı dileyerek başlamaktadır. Tefila defterinin yazım ve kullanım tarihi ise muhtemelen 1922-1923’tür.

-        Halen de okunmaya devam ediliyor.

-        Evet Mordehay. İzmir ve İstanbul Yahudi Cemaatleri Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra da bu duayı okumaya devam ettiler.

-        Bu ritüel hiç aksamadı mı?

-        Hayır İso Bey aksamadı. Mesela İsrail Devletinin kuruluşu söz konusu ritüelde herhangi bir değişikliğe yol açmadı.

-        Kimler için okundu ve okunuyor bu dua?

-        Akasya Bina, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu tarihten günümüze dek Birinci Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ten, On İkinci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a değin her Cumhurbaşkanı için Hanoten Teşua Tefilası okunmuştur. Halen de okunmaya devam etmektedir.

-        Bu duadan birkaç satırı nereden okuyabiliriz? İçeriğini merak ettim.

-        Yanımda bir makalem var Akasya Bina, oradan okuyayım size. Evet, buldum. Türkçe çevirisi şöyle: “Hükümdarlara kurtuluş bahşeden ve (devamı) efendimiz, Mustafa Kemal Paşayı yücelere yükseklere yüceltsin. Evrenin hükümdarı onu bereketlendirsin ve onu muvaffak etsin ve (Tanrının iradesi böyle olsun ve Amin diyelim.)

-        Harikulade Siren Hanım, verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.

-        Rica ederim Akasya Bina, ben müsaadenizi rica edeyim Beyler.

-        Dr. Siren Hanım, bu bilgileri bize sizden daha iyi hiç kimse anlatamazdı. Buraya kadar gelme nezaketini gösterdiğinizi için teşekkür ederiz.

-        Rica ederim İso Bey, ben de sizleri görmekten büyük keyif aldım. Dilerseniz buyurun birlikte çıkalım. Buyurun. Aaa! Bu saksıya dikilmiş karanfil yoktu burada daha önce yeni dikmişler. Ne güzel rengi var değil mi Akasya Bina Hanım?

-        Şey! Siren Hanım. Ben karanfil sevmem. Bana ölümü hatırlatıyor. Annemle babamın kazada öldükleri gün birileri eve düzinelerce karanfil gönderdi. Rengarenk. Renkleri farklıydı ama hepsi aynı kokuyordu, ölümün kokusu gibi. Ne zaman karanfil görsem annemle babamın trajik ölümünü hatırlarım.

-        Af edersiniz Akasya Bina Hanım bilmiyordum.

-        Rica ederim Siren Hanım, nereden bileceksiniz. Karanfil çiçeği ürpertir beni. Kokusundan da hoşlanmam.

-        İso Bey duydunuz mu? Akasya Bina’yı karanfil çiçeği ile muhatap etmek yok. Siz ucuz diye aldırırsınız kutlamalarda filan aman ha dikkat!

-        Aman! Öğrendiğim iyi oldu. Gerçi ben de sevmem karanfili. Yok çiçek miçek o ne yahu? Gereksiz masraf. Çok istiyorsan mezarlıklar dolu çiçek.

-        Akasya Bina peki hangi çiçeği seversiniz siz?

-        SARI AKASYA Siren Hanım.

-        Çiçek verenleriniz bol olsun o zaman!

-        Sizin de Siren Hanım, Husky’inize benim için sarılın.

-        Sarılırım. Tekrar görüşmek üzere. Hoşça kalın.

-        Görüşmek üzere. Hoşça kalın.

-        Ne yapıyoruz Akasya Bina? Programımızı sen yapıyorsun kuzen.

-        İso Bey’in çalıştaydaki konuşması 14.30, 16.30’da İz Televizyonu’nda Ferhat Budak’la Masal Tadında programına konuk olacaksınız. Keyifli bir programdır, güzel bir sohbetle dinlenirsiniz.  Sonra da L’Agora’ya dönüş. Ben birkaç dostumla kahve içeceğim. Sizler de istirahat edersiniz. Akşam yemeğinde buluşuruz. Ertesi sabah erkenden İstanbul’a uçuş… Var mı sorusu olan?

-        Yok.

-        O zaman ben sorayım kuzen. Peşimizdeki korumalardan bana ne zaman söz etmeyi düşünüyordun?

-        Fırsat bulunca söyleyecektim.

-        Dedim size rahatsız olacak diye değil mi?

-        Değil İso Bey. Mordehay’ın kararını gayet isabetli buldum. İyi etmişsin kuzen.

-        Ne?

-        Gidelim mi?

-        (Oğlum Mavi Sakal. Bak sen şu Akasya Bina’ya! Uçaktan indiğimizden beri peşlerindeyim. Korumalar eklendiğinden beri de atlatmak için akla karayı seçiyorum. Ancak şimdi yumuşak karnını öğrenebildim. Hanımefendi karanfil sevmiyormuş. Karanfil onu ürkütüyormuş. Ailesinin trajik ölümünü hatırlıyormuş. Bu çok doğal çünkü annenin babanın içinde olduğu aracı sen de yanlarındasındır diye Torquemada tarikatı devirdi. Evinize onca karanfili de biz gönderdik. Giren çıkanı kontrol edelim diye. Seni bizden iyi gizlediler ama bravo! Korumaların gözleri de fıldır fıldır. Uzaklaşsınlar da öyle çıkayım merdiven altından. Artık gazeteye de gidemem deşifre oldum. İstanbul’da da peşinde olacağım. Akasya Bina’yı gizli takip, yıldırma, sindirme ve final… Gittiler, çıkayım. Hangi programdı o, hah: Masal tadında. Size masal tadında bir hediyem olacak üç ahbap çavuşlar!

7

            MASAL TADINDA BİR İZMİR

30 KASIM 2022-17.30- AKASYA BİNA- İSO -FERHAT BUDAK-İZMİR’DE İZ TELEVİZYONU

-        Ferhat Budak’la Masal Tadında Programında bu hafta İstanbul’dan gelen Büyük Medya Patronu, Ulusal bir gazetenin genel yayın yönetmeni Sedat Bey’i ağırladık. Programımıza katıldığınız için çok teşekkür ederim Sedat Bey ya da İso Bey mi demeliyim?

-        İkisi de olur. Keyifli bir program geçti. Ben teşekkür ederim.

-        Haftaya tekrar görüşmek üzere sevgili seyirciler hoşça kalın.

-        Ferhat çok teşekkür ederim beni kırmayıp Sedat Bey’i programa aldığın için. Çalıştaydaki konuşmasının üzerine programında anlattıklarıyla da fikirlerini pekiştirdi.

-        İso Bey’le görüşmeyi zaten çok istiyordum. Programıma gelecek olan ressam hanımefendi de rahatsızlanınca isabet oldu. Umarım İso Bey memnun kalmışlardır.

-        Tabii elbette.

-        Ferhat Bey, af edersiniz. Bu paket sizin programınıza geldi ama üzerinde Akasya Bina’ya verilmek üzere yazıyor.

-        Dur Akasya Bina alma, kapıdaki korumaları stüdyoya çağırır mısınız?

-        Buyurun İso Bey?

-        Akasya Bina’ya gönderilmiş bu paket, dikkatle gözden geçirelim. Açmakta bir sakınca var mı tespit edelim.

-        Hemen efendim.

-        Sedat Bey ben açardım vesveseye gerek yok.

-        Ne demek vesvese? Senin burada olduğunu kim biliyor bir düşün bakalım?

-        Düşününce! Hiç kimse! O zaman Mavi Sakal’dan bu paket!

-        Aferin akıllı kızıma, jeton köşeli biraz ama olsun.

-        İso Bey, efendim açtık paketi, gözden geçirdik. Temiz. Buyurun.

-        Ne bu yahu? Kırmızı bir karanfil, siyah kurdeleyle bağlı!

-        Ne demek bu? Kötü bir şaka mı? Tehdit mi? Ne şimdi bu? Allah’ın cezası adam. Sinirlerim boşaldı, elim ayağım titriyor.

-        Sakin ol Akasya Bina, onun istediği de bu zaten. Hemen Mordehay’ı arıyorum. Görüşmesini kısa tutup otele dönsün.

-        Ne oluyor Akasya Bina?

-        Ferhat bizim gitmemiz gerekiyor. Sedat Bey, masanın üzerine bırakın karanfili fotoğrafını çekeceğim. Tamam. Ferhat çöpe atabilirsin bu çiçeği. Hayatta sevmediğim tek çiçektir. Tekrar görüşmek üzere.

-        Güle güle Akasya Bina, Güle Güle İso Bey.

-        Çocuklar yürüyün otele gidiyoruz.

-        Gördünüz mü Sedat Bey, karanfil muhabbetini dinledi demek ki Sinagog’taydı. Korumalar olduğu halde dibimize kadar girdi. Karanfile bir de siyah kurdele bağlamış tıpkı anne babamın taziyesine gönderilen karanfillere bağlanan siyah kurdeleler gibi. Sonuç: Ailemi Torquemada öldürdü. Çocuk yurdunda müdüre hanım kayıtta Bina ismini silince izimi kaybettiler demek ki! Besim amca evlat edinip gazetede çalışmaya başladığımda yeni kimliğimde Akasya Bina yazıyordu ve tatatam. Mavi Sakal gazetede bitiverdi.

-        İyi misin sen Akasya Bina, sakin ol biraz.

-        Sakinim, gayet iyiyim. Hatta o kadar iyiyim ki alışverişe çıkacağım.

-        Ne alışverişi yahu? Ne tuhafsın sen. Ben de geleyim. Dolaşma öyle aval aval Kemeraltı’nda.

-        Yok alışveriş merkezine gitmem lazım!

-        Duydun değil mi şoför arkadaş, yakındaki bir alışveriş merkezine götürüyorsun bizi. Akasya Bina yine kendini tehlikeye atıyorsun. Ne işin var alışverişte allasen?

-        Siz otoparkta bekleyin İso Bey, dört koruma peşimde olacak zaten. Fazla sürmez hemen gelirim.

-        Peki, çabuk dön oyalanma. Kahvemizi otelde içeriz artık.

-        Elimden geleni yaparım.

8

            BİR İZMİR MUHABBETİ

L’AGORA- AKASYA BİNA- RAŞEL MESERİ-AVRAM VENTURA-YAŞAR AKSOY-ADANALI – GARSON-MAVİ SAKAL

-        Kahve içmeye konuklarım gelecekti, geldiler mi?

-        Geldiler Akasya Hanım, istediğiniz masaya aldık onları.

-        Adanalı’nın altına mı? Her zaman oturduğum masaya yani?

-        Evet, buyursunlar.

-        Çok teşekkür ederim. Kahvelerini almışlar konuklarım lütfen bana da…

-        Sade, damla sakızlı, limonlu Türk kahvesi değil mi efendim?

-        Evet ve yanına da sade soda, limonlu. Çikolata koymayın, yemiyorum çünkü…

-        Hemen geliyor efendim.

-        Raşel, canım hoş geldin. Avram Bey, Yaşar Bey hoş geldiniz. Sizleri böyle karşımda gördüğüm için ne kadar mutluyum anlatamam.

-        Hoş bulduk Akasya Bina, gördün mü bak demiştim İzmir’de bir kahve içeceğiz mutlaka diye!

-        Dedin Raşel, hakikaten dedin canım. Kahvelerinizi almışsınız. Hah benim kahvem de geldi. Teşekkürler.

-        Ne iyi ettiniz de böyle üçümüzle birlikte görüşmek istediniz. Bu vesileyle bir araya gelmiş olduk. Değil mi Yaşar Bey?

-        Öyle Avram Bey, Akasya Hanım’la iletişimimiz hep vardı ama böyle bire bir ilk kez görüşüyoruz değil mi?

-        Avram Bey’i bilmem de ben Akasya Bina’yla geçen sene 3. İzmir Sefarad Kültür Festivali’nde yüz yüze tanışmıştım.

-        O ne güzel maskeydi öyle Raşel, çiçeklerinin renklerine bayıldım. Hala aklımda.

-        Evet ya maskemi beğenmiştin, pandemi sonrası ilk etkinlikti. Mecburen herkes tedirgin, herkes maskeli. Bir de kaç aşı olduklarını filan deklare ediyorlar. Kapalı alanlara hes koduyla giriliyor. Herkes maskenin altındaki suratı merak ediyor filan…

-        Biz de telefonla görüştük değil mi Akasya Bina Hanım, maşallah iletişimde kalmak adına gayret gösteriyorsunuz. Bu saygı duyulacak bir tutum. Günümüzde insanlar üç beş hoş beşten sonra sıkılıp başka iletişim kanallarına yelken açıyorlar.

-        Olur mu hiç Avram Bey, sizler gibi değerli, canım İzmir’imin kent kültürüne bu denli katkısı olan kişilerle dostluğumuzu sürdürmekten onur duyarım. Şunu bilin ki her fırsatta yazılarınızı, makalelerinizi, kitaplarınızı okumaya çalışıyorum. Ah Avram Bey sizin “Beş Yüz Dallı Akasya” kitabınızdaki şiirlerinizi çok okumak istiyorum. Kitabı bulamadım internette!

-        Bulamazsınız çünkü ben bir tanesini size hediye etmek için aldım. İmzalı ve ithaflı olarak size takdim etmek isterim.

-        Ah çok çok teşekkür ederim. Beni çok mutlu ettiniz.

-        Bir kitap kurdu nasıl mutlu edilir diye düşündüm ben de aynı sonuca vardım, derler ki aklın yolu birmiş. İzmir hakkında yazdığım kitaplardan sizin için bir demet hazırladım: “İzmir’i Sevme Sanatı, Aydınlar kenti İzmir, Ege Sevgisi” kitaplarımı buldum buluşturdum sizin için imzaladım, buyurunuz.

-        Yaşar Bey, çok çok çok teşekkür ederim. Nadir kitaplarınız için… İzmir’i ne kadar sevdiğimi biliyorsunuz. Bu kitaplar benim için çok değerli armağanlar. İlk fırsatta okuyup bitireceğim. Yeni çıkan İzmir’in kurtuluşu ile ilgili kitaplarınızı da takip ediyorum

-        Akasya Bina’cığım eh ben de elim boş gelmedim. Yeni çıkan kitabım “Meskun Zaman”, çok merak ettiğin “Türkiye’de Yahudi Olmak” ve “Küt oynayan kadınlar” ı senin için imzaladım. Keyifle okumanı dilerim.

-        Ah canım Raşel, nasıl mutlu oldum anlatamam. Sizlerle yüz yüze, çok sevdiğim bu güzel mekânda oturmak için bir sene bekledim. Adanalı da aynı fikirde değil mi kuşum?

-        Çok güzel ötüyor, bizlere çok iyi ev sahipliği yaptı siz gelene kadar Akasya Bina Hanım.

-        Yapar Yaşar Bey, adını ben koydum onun Adanalı.

-        Bu mekânın canlı müziğini de çok severim Akasya Bina, belirli günlerde sahnede hep birileri olur. Sahne çiçeklerle donatılır. Ama bugün biraz tuhaf…

-        Canlı müziğini ben de severim L’Agora’nın. Bugün de sahnede güzel bir solist var ve çiçekler… Ama bunlar karanfil?

-        Ne oldu Akasya Bina Hanım çiçeklere alerjiniz mi var bembeyaz oldunuz?

-        Hayır Avram Bey sadece karanfillere karşı pek sevgi beslemiyorum içimde, rengi ne olursa olsun.

-        Mezarlık çiçeği karanfil, son yolculuğa uğurlama çiçeği değil mi?

-        Çok doğru söylediniz Yaşar Bey, bende de kötü bir anısı var. Kaldı ki biraz abartılı buldum bugün sahnedeki karanfilli çelenkleri…

-        Üstelik de kalın siyah kurdelelerle süslemişler, bu ne yahu mezarlıkta mıyız?

-        Haklısın Raşel, af edersiniz ben biraz yüzümü yıkayıp geleyim.

-        Tabii Akasya Bina’cığım, garson bakar mısınız buraya!

-        Buyurun hanımefendi.

-        Kusura bakmayın ama bu çiçekler ne böyle yasta mısınız, cenaze mi var? Buraya eğlenmek için geliyor insanlar, üstelik de tuhaf kokuyorlar. Bak Akasya Bina hanımın alerjisi var yüzünü yıkamaya gitti. Hakan Bey yok mu? Kaldırın bu karanfillerin hepsini, müşterilerimiz rahatsız oluyor deyin. Kim göndermiş bu saçma sapan çiçekleri?

-        Hemen Hakan Bey’e söyleyip kaldırtıyoruz efendim.

-        Kız haklı pek de tuhaf koktular doğrusu.

-        Af edersiniz sizi beklettim şimdi daha iyiyim. Aaa? Çiçekleri kaldırıyorlar.

-        Ben söyledim Akasya Bina, tuhaf görünüyordu öyle kara kara kurdeleli, tuhaf kokuyorlardı. Hepimize ölümü anımsattığına göre eğlence mekânında işi yok diye düşündüm.

-        Canım Raşel bana nasıl bir iyilik yaptığını anlatamam. Haydi İzmir’imden konuşalım mı biraz? Sosyal medyada İzmirli, kent kültürüne hassasiyeti olan, bilgi dolu paylaşımlarda bulunan bir arkadaş, Nazmi Bey’di sanırım, şöyle yazmıştı: “Güzel İzmir'in Karşıyaka’sındakileri unutmayınız. Her ülkenin bir ötekisi / ötekileştirilmişi vardır. Karşıyaka İzmir'in ötekisidir. İsmi bile belli ki İzmir'den verilmiştir: "karşı" “yaka”. Ve bu bir kimlik oluşturur. Biz artık kendimize İzmirli değil Karşıyakalı diyoruz yaklaşık 100 senedir ve bundan gurur duyuyoruz. Bizi de tanıyınız”. Karşıyaka neden karşı yaka mesela?

-        (Karanfilleri kaldırıyorlar. Neyse işe yaradı. Akasya Bina’yı rahatsız etmeyi başardım. Anlasın ki Mavi Sakal tepesinde. Hazırlanmalıyım.”

9

            SON AKŞAM YEMEĞİ

L’AGORA- AKASYA BİNA-MORDEHAY-İSO-KORUMA

-        Nerede kaldı bu Akasya Bina yahu somonlu salatası, haşlanmış sebzesi geldi. Bizim de yemeklerimiz soğuyacak.

-        İso Bey, gelir şimdi. Konuklarını yolcu etti akşam yemeği için giyinmeye gitti kuzenim. Sık boğaz etmesenize insanı!

-        Hayır yani yemekler soğuyacak o kadar para veriyoruz.

-        Aaa! Ama istirham ederim ne beis var?

-        Değil tabii Mordehay Bey ama bu kadınların da bekletme huyları yok mu? Şimdi sen niye bu kadar oyalanıyorsun. Belli zaten giyeceklerin. Siyah deri pantolon, siyah balıkçı yaka kazak, boynunda Akabin kolyesi, inatla başında o siyah bere! Niye takar onu o kadar ısrarla bilmem, acaba tepesinde kellik mi var Mordehay Bey?

-        Aaa! İso Bey merakınızı dizginleyin biraz kırıcı olabilir siniz?

-        Yok diyeceğim ona bereni çıkar da bir saçını göreyi…

-        Geliyor işte! Ne oldu bir sustunuz. Gel Akasya Bina, hoş geldin kuzen.

-        Çok beklettim mi? Kusuruma bakmayın lütfen. Üzerimdekini yeni aldığım için etiketlerini kestirmek ve ütületmek için biraz zaman harcadım. İso Bey?

-        Hımmm…

-        Ne oldu konuşmuyorsunuz?

-        Ne oldu İso Bey, bakın Akasya Hanım’ın saçlarına tepesi kel miymiş?

-        Aaaa! Öyle mi dediniz aşk olsun! Bakın o zaman, göstereyim. Bereyi çok sevdiğim için takıyorum. Ama bu elbiseyle olmaz artık bere değil mi?

-        Hımmm…

-        Çok güzel olmuşsun kuzen hangi ara aldın bu elbiseyi? Yanında getirmedin değil mi? Hani hep siyah giyersin de bu kırmızının çok asil, çok güzel bir tonu. Sana da çok yakışmış. Makyajın da harika olmuş. İlk kez seni böyle görüyorum, kırmızı rujlu filan. Arada bir değiş böyle iyi gelir psikolojine…

-        Sağol kuzenim, sen toplantıdayken. Televizyondan çıktıktan sonra, dört korumayla baskın yapar gibi girdiğim alışveriş merkezinden aldım. Benim sık alışveriş yaptığım markalarım vardır zaten elimle koymuş gibi buldum. GYY’imizi de fazla bekletmeyelim dedik. İyi demiş miyiz? Eminim Sedat Bey şu anda neresinde ne uyumsuzluk ne eksiklik bulabilirim diye düşünüyordur.

-        Haydi yiyelim yemeklerimizi soğumasın daha fazla… İso Bey sen gelmeden önce yemek konusunda endişeleniyordu, şimdi bakıyorum da daha başlamadı. İso Bey?

-        Ne? Ha? Evet! Tabii! Yemekleri soğuttunuz Akasya Bina Hanım. Siz kadınların doğasında var zaten bizleri bekletmek. Hem ne bu böyle? Giydiğiniz renk Torquemada tarikatına hedef gösterir gibi, bakın ben buradayım der gibi… Hoş olmamış. Takmışsınız nal gibi madalyonu da boynunuza. Oh ne ala ne ala! Bu üzerinizdeki kırmızı elbiseyi gören her Amalek, kıyafetinize uyum sağlasın diye size kırmızı karanfil gönderir yahu! Bağlar siyah kurdeleleri de… Dua edin de kan…

-        Aaa! Ama Sedat Bey insanın hevesini kursağına tıkmakta ardından soba borusu temizler gibi silindir fırçayla ittirmekte kaktırmakta üzerinize yok vallahi! O zaman odama çıkayım da üzerimi değiştireyim, siyahlarımı giyeyim, beremi takıp geleyim.

-        Ne münasebet kuzen lütfen keyfine bak. Bak ne güzel olmuşsun ne kadar da yakışmış sana kırmızı. Arada bir gardırobunu yenilemek iyi gelir sana diye düşünüyorum ama siyah yakışmıyor mu? Elbette yakışıyor. Benim kuzenime ne giyse yakışır, genlerimizde var güzellik bizim.

-        Bence hiç gardırobunuzu yenilemeyin Akasya Bina Hanım, bu işler size göre değil belli ki! Kombin nasıl yapılır ders almanız lazım!

-        Bitti mi Sedat Bey? Burnumdan fitil fitil getirdiniz. İzmir’deki son akşam yemeğimi de zehir ettiniz, müteşekkirim.

-        Evet Sedat Bey biraz ileri gitmediniz mi?

-        Şey ben! Kırıcı olduysam özür dilerim. Yay burcu işte fikirlerimi saklamadan yüzüne söylüyorum insanın.

-        Demek bu kadar kötü görünüyorum, size bunları söyletecek kadar!

-        Değil de! Şey! Aa! Müzik mi değişti ne?

-        Bu gece fasıl gecesiymiş kuzen!

-        Çok severim fasılı kuzen belki kulaklarımda kalan bu acı konuşmaların tortusunu siler diye düşünüyorum. Kahve söyleyelim mi?

-        Ben lavaboya gideceğim, giderken kahvelerimizi de söylerim.

-        Zahmet olmasın İso Bey?

-        Aman efendim ne zahmeti?

-        Sen ona bakma Akasya Bina, senin emniyetini düşünüyor. Tamamen iyi niyetli olduğunu düşünüyorum. Ne de olsa patronun başına bir şey gelmesini istemez değil mi? Düşmanın değil, bir Amalek, bir Torquemada bir Mavi Sakal olmadığına göre değil mi?

-        Yok canım üzülmedim, onu üzmek için söyledim. Kısasa kısas! Biz de böyle! O beynimi didikledikçe ben de ona rahat vermem böyle!

-        Yahu Edi ile Büdü gibisiniz.

-        Hah az bile dedin. Bak geliyor seyret şimdi ne yapacağım?

-        Akasya Bina! Senden korkulur.

-        Kahvelerimizi söyledim.

-        Bana söylemeseydiniz, kendimi hiç iyi hissetmiyorum.

-        Ah ama haydi Akasya Bina, dediklerimde haklılık payı yok mu? Bu ne şimdi böyle?

-        Bakın hala ısrar ediyorsunuz. Ben hiç bu kadar ezilmemiştim, hiç bu kadar haksız yere eleştirilmemiştim, ben hiç… Fena oluyorum, sanırım bayıl…

-        Akasya Bina! Kendine gel! Ne oldu? Hay dilim kopsaydı da onları söylemeseydim.

-        Akasya Bina! Kuzen! Ne oldu sana? Tam zamanında tuttunuz İso Bey bayıldı sanırım, doktor yok mu? Garson çocuğum sor bakalım doktor var mı bu gece burada? Yoksa acili arayalım. Yani siz de bu kadar eleştiride ileri gitmemeliydiniz ama İso Bey.

-        Ama ben! Şey! Akasya Bina özür dilerim. Hay dilimi eşek arısı soksun benim. Akasya Bina! Hah kolonya mı getirdiniz? Akasya kokla, hah kendine geliyor.

-        Ne oldu bana?

-        Bayıldın. Tutmasaydım düşüyordun.

-        Tutmasaydınız o zaman Sedat Bey, sizin yüzünüzden sıkıldım. Bana söylemek istediğiniz bir şey var mı?

-        Şey! Ben! Özür dilerim. Bu kadar etkileneceğini bilemedim. Bak şimdi benim de moralim sıfırlandı. Söylediklerimi daima süzgeçten geçirmem şart. Daha iyi misin?

-        Sedat Bey pardon efendim fasıldan istediğiniz şarkıyı söylemek üzereler.

-        Öyle mi? Hay Allah! Tam lavaboya gitmek üzereydim. Siz dinlersiniz artık! Geliyorum şimdi!

-        Ama kuzen sen de çok acımasızsın.

-        Mordehay, birinin dilinin ayarı yoksa o dile ayar vereceksin kuzen. Ba ba ba! Bir de fasıldan şarkı istemiş, bakar mısın? Yahu sende o kadar ince düşünce olsa bu kadar kalın laflar eder misin? Gıcık yahu? Şarkısına da bak şimdi kim bilir ne istedi ki yanımızda dinleyemedi, lavaboya kaçtı.

-        Aaa! Ama sen de Akasya yani insani ihtiyaç bu!

-        Fasıldan ne istemiş olabilir ki Mordehay ancak “çile bülbülüm çile”

-        Başlıyorlar.

-        …. Ona çiçek yolladım, akasyalar açarken!

-        Akasya Hanım bu çiçek size geldi, iyice sarılmış anlayamadık. Baksınlar mı korumalar?

-        Aaa ama yeter artık bu mavi sakal da çok oldu. Karanfillerini açıp sahnenin ortasında yakacağım şimdi.

-        Akasya sakin ol! Korumalar açsın ondan sonra bak, tedbirsiz davranma!

-        Mordehay sıkıldım ben bu karanfil muhabbetinden, lanet olsun tüm Torquemada’lara, tüm Amalek’lerin canı cehenneme!

-        Cehennem yolcusu oldukları doğru da sen yine de aççç-ma! Aaa?

-        Aaa? Bu çiçekler Akasya! Üstelik de sarı. Sarı Akasyalar en sevdiğim ama kim göndermiş olabilir?

-        Kart var orada okusana kuzen!

-        “Hay dilimi eşek arısı soksun benim” yazıyor. İmza yok.

-        Hah! Sedat Bey zat-ı alinizden özür diliyorlar. İnce adam şimdi yani sen de kaba davranma artık. Az önce bayılma numarası yaptın çok acımasızcaydı…

-        Ne? Az önceki bayılma yalan mıydı?

-        Sedat Bey çiçekler ve şarkı için teşekkür ederim, çok incesiniz… demek isterdim, muhtemelen başka biri olsa derdim de ama size demeye dilim varmıyor. Siz tam bir…

-        Hayır kuzen! Sakın! Diline hâkim ol!

-        Siz tam bir mm…Ahh!..

-        Yatın yere!

-        Akasya Bina!

-        Mordehay! Ne oldu? Ahh! Patlama. İso Bey!

-        İyi misin Akasya? Yaralı mısın?

-        Efendim kalkmayın yerden biz size siperiz. Yakalayın. Yukarıda. Kaçıyor.  Silahı var. Mavi sakallı.

Tefrika No: 15’nin Sonu

Tefrikanın önceki bölümlerini okumak için:

https://www.salom.com.tr/haber/123078/bina-bina-hikayeleri-1

https://www.salom.com.tr/haber/123110/bina-bina-hikayeleri-2

https://www.salom.com.tr/haber/123209/bina-bina-hikayeleri-3

https://www.salom.com.tr/haber/123266/bina-bina-hikayeleri-4

https://www.salom.com.tr/haber/123312/bina-bina-hikayeleri-5

https://www.salom.com.tr/haber/123389/bina-bina-hikayeleri-6

https://www.salom.com.tr/haber/123426/bina-bina-hikayeleri-7

https://www.salom.com.tr/haber/123522/bina-bina-hikayeleri-8

https://www.salom.com.tr/haber/123579/bina-bina-hikayeleri-9

https://www.salom.com.tr/haber/123633/bina-bina-hikayeleri-10

https://www.salom.com.tr/haber/123699/bina-bina-hikayeleri-11

https://www.salom.com.tr/haber/123775/bina-bina-hikayeleri-12

https://www.salom.com.tr/haber/123836/bina-bina-hikayeleri-13

https://www.salom.com.tr/haber/123902/bina-bina-hikayeleri-14

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün