"BİNA BİNA HİKAYELERİ" - 7

Neşe Binark, yazmakta olduğu "İlk Türk Yahudi Fantastik Romanı" Bina Bina Hikayeleri´nin bir bölümünü her hafta yayınlamaya devam ediyor.

Neşe BİNARK Perspektif
5 Ekim 2022 Çarşamba

Tefrika No: 7

10

KİTAP MEDENİYETİ ENDÜLÜS

14 MART 1490 – CORDOBA ÇARŞISI- SAHAF AVRAM BESİM’İN ÇÖMLEKÇİ DÜKKÂNI – CORDOBA

-        Miyuv kızım, in o RaMBaM’ın üstünden. Sana çinili sobanın yanında döşek yaptım halâ kitapların üzerinde yatıyorsun. Kadife torbanın içinde olmasa kitabın kurtuluşu yok senden kızım. Bilir misin Miyuv, ünlü coğrafyacı Ebû Ubeyd el-Bekrî de böyle yapardı. Ne kadar kitabı varsa renkli, parlak ve pahalı bez kılıflara sarardı. Biliyorum çünkü kitapta okudum. 1094’de öldüğünde, topladığı, okuduğu ve böyle sakladığı binlerce kitabı olduğunu gördüler. Sonra… Dur bakayım, in kucağımdan. Ön dükkânın kapı çanı çaldı. Yine çırak uyuyor demek ki… Sen dur burada kızım sakın ön dükkâna geçme. Şışşşt. Çömlek almak isteyen Katolik olabilir, sahaf dükkanımızı görmesin. Geldim, geldim. Buyurunuz.

-        Avram Efendi, yine kilitlemişsin ara kapıyı. Geçemedim sahaf dükkânına.

-        Hoş geldin Moshe, gel geç içeri. Uykucu çırak yine ağacın dibindeydi değil mi? Sözde haber verecekti bana. Ne yapacaksın, korku belâsı! Mangalda Türk kahvesi pişireyim sana şeker istemezsin değil mi?

-        Yok be Avram Besim, şeker hasta ediyor. Kedi yine RaMBaM’ın  üzerinde uyuyor.

-        Bak şu yaramaza! Miyuv! Haydi kızım, yürü bakayım sobanın yanına, kendi döşeğine. Ben de onu anlatıyordum şimdi Miyuv’a, iyi ki çoğu kitabı bez kılıflara koyuyorum. Coğrafyacı Ebû

-        Avram Efendi, az önce sen Miyuv’a mı anlatıyorum dedin?

-        Evet. Buyur kahveni, bol köpüklü. Ben de şöyle yazı masamın gerisine oturayım.

-        Sağ olasın da ne olacak senin bu yalnızlık halin? Yetmiş yaşında oldun, ihtiyarlık kapıda. Sana bakacak biri lâzım.

-        Yok öyle bir lâzımiyet Moshe, yine kafamı yemeye mi geldin? Sağlamım ben çok şükür. Kitaplarım yeter bana. Bak Miyuv’da var.

-        Çok şükür, çok şükür de... Kahven yine çok güzel olmuş. Eline sağlık. Oh, canıma değiyor bu dükkânda nefes alıyorum.

-        Kitap kokusundandır o! Kitap ehlisin ya!

-        Doğru diyorsun be Avram Besim, kaç bin kitabın oldu bu küçük dükkânda?

-        Otuz bin vardır be Moshe Efendi, artık Kurtuba’da kitap bulmak çok zor oldu bilirsin.

-        Bilmez miyim? Cordaba diyeceksin artık başkalarının yanında ağzından kaçırmayasın.

-        Yok, sen varsın diye rahat konuşuyorum merak etmeyesin. Dikkat ediyorum.

-        Bir sahaf sen kaldın Avram Besim, nerede o eski kitap çarşıları, sahaflar, kütüphaneler? Yaktılar, yıktılar hep. Endülüs’ün ilim ve irfan başkentiydi Kurtuba. Kitap medeniyetiydi Endülüs.

-        Ah ah! Açtırma yaramı, konuşturma ızdırabımı Moshe Efendi. Milattan sonra 718 yılında reconquista dedikleri ucubeyi çıkarttı bunlar Andalucia’da. Çünkü neden? Berberî komutan Tarık bin Ziyad İspanya’ya yedi bin kişilik ordu ile girdi ve buraları Andalucia yaptı ya kaşıntı tuttu bu Katolikleri o vakit. O zamandan başlar bu reconquistaları, yediremediler kendilerine zaar.

-        Avram Besim Efendi, konuş. Anlat ne olur! Zahire dükkanımı çırağa bıraktım da geldim neden? Seni dinleyeyim diye! Bir de kitap koklayayım yanında bir de kitap alayım diye!

-        Bilirsin Moshe, Müslümanlar İspanya’ya girdiklerinde Vizigot Krallığı hakimdi. Taht kavgaları vardı. Toplum içinde çatışmalar vardı. Bu Vizigotlar biz Yahudileri zorla Hristiyanlaştırmaya çalışıyorlardı. İşte böyle başladı bu domuzlukları. Yazar işte çoğu kitaplar bunu böyle! Su ister misin? Buyur al maşrapa ilen.

-        İsterim. Ölmüşlerinin ruhuna değsin.

-        Âmin, cümlemizin. Ne güzel duadır bu bize Müslümanlardan kalan…

-        Öyledir. Avram Besim Efendi. Bu sahaf dükkânında yatar kalkarsın, arkada bir küçük odan vardır orada uyursun. Bütün hayatın bu sahaf dükkânıdır seni bildim bileli, hep okursun. Daima okursun. Anlat bana biraz daha hatırlamak yisterim hem yüzel yünleri ve hem de kötü zamanları.

-        Konuşmana dikkat et Moshe, güzel günler, g harfi ile konuşasın. Evet, nerede kalmıştım?

-        Vizigotlar biz Yahudileri Hristiyanlaştırmaya çalışıyorlardı.

-        Yahudi Toplumu Vizigot idaresinden memnun değildi. Nasıl olsun? Yahudi atalarımız ilk çağdan beri İspanya’da idiler. Vizigotlar kim oluyorlardı da inançlarımıza karışıyorlardı?

-        Biz Yahudiler, İspanya’ya ilk ne zaman yeldik? Pek bilinmiyor diyorlar.

-        Yeldik değil geldik. Düzelt şu konuşmanı Moshe. 1490 yılındayız, eski Kurtuba uzun zamandır Cordoba. Hayatımız burada pamuk ipliğine bağlı. Bu Katolik Hristiyanlar Gırnata’yı düşürmeden reconquistalarından dönmeyecekler. İsterler ki ya dönelim ya gidelim ya ölelim. Hangisini dilersin Moshe?

-        Kalalım dilerim. Oldu mu? İlk ne zaman geldik?

-        Güzel. Kitaplar tam olarak bilinmediğini yazıyor ama bu Romalı Titus ve Hadrianus İlk Yahudileri buraya getiriyor. Bak Moshe kitaplar yazıyor ama kitaplar her zaman doğruyu mu yazıyor? Kimin yazdığına bakıyor. Amma velakin Moshe Efendi, mezar taşları asla yalan söylemiyor.

-        Ne diyor mezar taşları?

-        3.yüzyıldan kalma mezar taşlarında İspanya’daki ilk Yahudi varlığını öğreniyoruz. Sonra 4.yüzyıl geliyor ve Hristiyanlar yine Yahudilere karşı akıllarınca bazı tedbirler alıyorlar.

-        Bitmez onların tuhaflıkları. Yahudi Cemaatleri İspanya’da nerelerde bulunuyordu?

-        3. Yüzyıldan 5.yüzyıla kadar Roma hakimiyeti döneminde Meriyye, Malaga, Lebrija, Sevilla, Carmona, Cordoba, Zaragoza, Cuenco, Avilla ve Astorga gibi şehirlerde Yahudi cemaatleri bulunuyordu.

-        Vizigotlar nasıl bir milletti?

-        Bu Vizigotlar Moshe 586’da topluca mezhep değiştirip Katolik oluyorlar. İspanya Yahudileri atalarımız için de bundan sonra çok zor bir dönem başlıyor. Vizigot Kralı Reccored Katolik olur olmaz Yahudi karşıtı ilk yasayı çıkartıyor. Sonra 612-615-633-681 yıllarında da bir dizi kanun çıkartılıyor. Yahudilere her alanda büyük sınırlamalar getiriliyor. Mesela 615 yılında topluca Katolik olmamız isteniyor. İspanya’da kalabilmek için çok sayıda Yahudi istemeyerek de olsa maalesef bu isteğe uyuyor. Çoğu da İspanya’yı terk ediyor.

 

-        Baskı altında din değiştirmiş gibi gözüken Yahudiler Hristiyan gözükseler de kalpleriyle Yahudiliğe bağlılıklarını sürdürüyorlar tabii..

-        Criptojudaismo. Sana şu kadarını söyleyeyim Moshe Efendi, kitaplarımı ve kedimi de götüreceğim bir yolculuğa çıkmaya her an hazırım. Yakındır, Gırnata düşecek. Endülüs’ün son kalesi. Zaten bizlere kötü davranıyorlar. Engizisyon ilan ederlerse duramayız buralarda.

-        Avram Besim Efendi, biz Yahudiler İspanya’da en sert baskıları ne zaman görmeye başladık?

-        4. Toledo Konsili 633 yılında yeni Hristiyanların çocuklarının kendilerinden alınmasına ve iyi birer Katolik olarak yetiştirilmeleri için de kiliselere teslim edilmesine karar verdi. Bir yıl sonra da cumartesi günleri Şabat kutlamaları, Yahudilik esaslarına göre evlenmeleri, erkek çocuklarını sünnet ettirmeleri, bazı dini günleri ve bayramları kutlamaları yasaklandı.

-        Bundan sonra da herhalde idari görev vermez oldular değil mi?

-        Evet. 681 yılında bir Yahudi artık idari görev üstlenemeyecek ya Hristiyan olacak ya da ülkeyi terk edecek dediler.

-        Sonra ne yaptılar?

-        Yıl oldu 694 Moshe. Bu defa 17.Toledo Konsili çıkardığı bir kararla bütün Yahudilerin mallarına mülklerine el koydu. Yahudi aileleri köle seviyesine indirdi. Mallarını Hristiyan ailelere paylaştırdı.

-        Yahudi olduğumuz için bizi cezalandırmaya mı çalışıyor bunlar Avram Besim?

-        Kendi kafalarını cezalandırıyorlar Moshe, Yahudi olamadıkları için.

-        İlahi Avram Efendi, hay sen çok yaşa e mi?

-        Sen de çok yaşa Moshe, bekle biraz Miyuv’a mama vereyim. Bize de iki sahan yahni koyayım sobanın üzerine ısınsın. Matsa da var Hamursuz’dan kalma. Hem yiyelim hem konuşalım.

-        Olur Avram Besim Efendi, seni dinlerken acıktım. Dayanamayacağım yine bakacağım kadifeden kesesi olan şu RaMBaM kitabına, izin var mı?

-        Her gelişinde bakıyorsun, tamam bak ama anlayarak bak bu sefer ne olur!

-        Ne yapayım çok güzel kitap. Sat diyorum bana satmıyorsun.

-        Satmam! Hazine versen satmam. Bir kopyasını daha bulayım söz sana hediye edeceğim ama o kitap benim.

-        Yahu buradaki her kitap senin. Ne biçim sahafsın, kitap satmıyorsun, bütün kitapları kendine saklıyorsun.

-        Hepsini değil. İki tane aynı kitaptan varsa satıyorum Moshe.

-        Avram Besim Efendi, açıyorum kitabı. Bak sonra izin verdin diye pişman olma! Musa Bin Meymun’un “Şaşkınlar Rehberi”.

-        Çabuk bak kitaba, masaya sahanları getireceğim.

-        Yahu dur daha yeni açtım kapağını. Kıskanmıyorsan ne diyeyim. Musa Bin Meymun hakkında bir şeyler söyle bari yoksa kapatayım mı kitabı?

-        Yok yok bakmaya devam et. Musa Bin Meymun, filozof, hahambaşı, Talmud bilgini ve çoğaltıcısıydı. 1135’de doğdu, 1204’de öldü. Ellerin temiz mi? Sakın tükürükleme parmağını sayfaları çevirirken.

-        Bak nasıl bilirim seni Avram Besim Efendi, bu kitabı başka ellerden başka gözlerden kıskanıyorsun. Merak etmeyesin ellerim temizdir.

-        Üç yüz yıllık kitap, başına bir şey gelmesini istemem. Ne kıskanması? Haydi bak bak, bitirince yemekleri getireyim.

-        Çok şükür zar zor izin çıktı paşamdan. Musa Bin Meymun’a neden RaMBaM deniyordu?

-        Bitirdin mi mamanı Miyuv? Aferin benim güzel kızıma. Şimdi suyunu da iç. Ben de çini sobadan sahanları alıp bakır tepsiye bırakayım.

-        Sana sordum Avram Besim, duymadın mı? Ohoo iyice yaşlandın artık sen.

-        Senin sıkıntın ne biliyor musun Moshe Efendi, sabırsızsın. Sıranı beklemeyi bilmiyorsun. Şu eski sehpayı çekeyim yanı başıma üzerine de bakır siniyi koyayım. Kedi döşeğine oturdu mu bir bakayım. Tamam. Şimdi de ben masamın gerisindeki koltuğuma senin karşına yerleşeyim tamam. Hem kitaba bakalım hem de sorularına cevap vereyim. Sabırsız olma Moshe. Bir Yahudi daima sabırlı olur. Dikkat et Katoliklere benzeme.

-        Af edersin Avram Besim Efendi, haklısın. Açlığıma veresin.

-        Musa Bin Meymun’a RaMBaM lakabını dönemin Yahudi bilginleri taktı. Rabbi Mose Ben Maymon baş harflerinden oluşuyor.

-        Bu ‘Şaşkınlar Rehberi’nde ne anlatıyor RaMBaM?

-        Çok önemli bir Yahudi düşünürdür Musa Bin Meymun. Bu kitabı da felsefe metinleriyle dolu. Hiçbir Talmud sonrası hahamı Yahudiliğin ilerlemesinde, yükselmesinde onun kadar belirleyici olmamıştır diyebiliriz. Şöyle derler: “Peygamber Musa’dan İbn Meymun Musa’ya kadar başka Musa zuhur etmedi”.

-        Felsefesi ne idi Avram Efendi?

-        Bakmayı bitirdiysen kadife torbasına yerleştireyim sonra da rafa kaldırayım. Yemek sinisini de masaya koyayım. Hem yiyelim hem konuşalım. Buyurasın, afiyetler ola!

-        Yahniyi kendin yaptın tabii ellerine sağlık. Pek lezzetli yemek yapıyorsun.

-        Yarasın. Felsefesi: Metafizik en yüksek insani faaliyet türüdür ama herkese açık değildir. Anladın mı peki Moshe Efendi?

-        Doğrusu anlamadım Avram Efendi.

-        Yemekte de böyle konuşulmaz ama dayanamayacağım affet Rabbim. Sana hep diyorum be adam, biraz felsefe oku. Biraz düşün, kendi fikrin olsun ama nerede?

-        Zor geliyor Avram Besim Efendi, kafam patlıyor gibi ağrıyor. Kendimi şaşırıyorum.

-        Hah işte! Senin gibi şaşkınlar için yazıldı bu kitap “Delalet-ul Hairin” yani “Şaşkınlar İçin Rehber”.

-        Ama Avram Efendi sen de biraz haksızlık etmiyor musun bana?

-        Kusura bakma, gücenmeyesin. Yemeğini bitirdiysen siniyi toplayayım. İki dakika avludaki tulumbada yıkayıp döneceğim. Esnafa da bir selam vereyim, çırağa da iki kötek. Hatırı kalmasın. Senin çırak da avluda kendini eyliyorsa azar edeyim. Sakın kitaplara dokunma Moshe bak anlarım.

-        Tamam tamam, yıka da gel. Merak etme dokunmam. Kitap cimrisi. Ayağa kalkıp şu soldaki rafa bakacağım sadece ama kitap dediğin de bir dokunmak bir karıştırmak ister be! Dur o dönmeden şu yeşil ciltli eski kitaba bir bakayım, kediye basmayayım. Ah! Ne oluyor yahu? Kedi beni neden ısırdın? Bırak bileğimi pist çek dişlerini, kanatmışsın bak. Ah! Elimi de tırmıkladın. Sahibinin kedisi ne olacak. Seni tembihledi o değil mi? Kitaplara dokunan olursa ısır ayağını, tırmala elini diye! Mendilimi sarayım elime of be kedi çok acıttın yahu! Oturayım sandalyeye, eh artık elimi saklarım ne yapayım.

-        Döndüm Moshe, siniyi sahanları kilere koyayım geliyorum.

-        Gel gel, canavar terbiyecisi Avram Besim seni.

-        Geldim, sıkılmadın değil mi?  Aa! Ne oldu eline, niye sardın mendille?

-        Senin kedi tırmıkladı.

-        Durup dururken mi?

-        Durup dururken.

-        İnanmam! Sen kalktın ayağa, raftaki kitaplara dokunacaktın eminim.

-        Yok canım, ben böyle burada sandalyede oturuyordum. Birden senin kedi…

-        Yalan söyleme Moshe, Yahudi yalan söylemez. Miyuv’un adetidir, kitaplara dokunanı ayak bileğinden ısırır elinden de tırmıklar. O yüzden müşteri geldiğinde onu odaya kapatırım. Titiz çocuk benim gibi. Hem dur bakayım senin ayak bileklerine, kaldır paçalarını bakayım.

-        Yok Avram Efendi, alt tarafı bir tırmık, büyütmeye değmez. Ah canım kedi bak hala hırlıyor. Kedi ne yaptım ben sana?

-        Dur bakacağım bileklerine işte sağ ayak bileğini ısırmış. Bayağı da dişlerini geçirmiş ve dahi kanatmış. Dur bakayım, madem Miyuv senin sağ ayak bileğini ısırdı o zaman sen onun solunda yani soldaki rafların önünde durmuşsun. Ve evet eski yeşil ciltli şu kitaba dokunmuşsun. Tam yerinden çekecekmişsin ki yarısı içeride yarısı dışarıda kalmış. Önce bir tozunu alayım dokundun üzerine malum sonra da yerine iteyim. Bir daha da yalan söyleme Moshe yakışmaz bir Yahudi’ye. Avludaki çayhaneden iki çay getirdim, şeker bırakmadım içine. İçelim konuşalım.

-        Siz ikiniz, kedisi ve sahibi. Hafiye misiniz mübarekler? Var mıdır yaraya sürülecek bir şey sızlamaya başladılar.

-        Duvardaki ecza dolabından şarapla önceden ıslattığım temiz bezlerden getirdim. Thedoric Borgognoni’nin yöntemi. İki yüz yıllık yöntem ama kedi ısırığıyla tırmığına bire bir. Dur yaraya bastıralım.

-        Ama yaktı be kardesim Avram.

-        Ah kardesim kardesim, yakacak da seni adam edecek. Kardesim değil hem kardeşim diyeceksin ş ile.

-        694 yılında kaldık idi Avram Efendi.

-        Yahudileri önce gemicilikten sonra ticaretten sonra da gayrimenkul bulundurmaktan men ettiler. Böyle böyle sözüm ona Yahudilere toplu ceza verdiklerini düşünerek yaşama haklarımızı elimizden aldılar.

-        Kim aldı bu kararları Avram Besim?

-        Kilise ve devlet yani papa ve kral. 589’da Katoliklik bünyesinde bir birlik sağladılar ya etraflarına bakınıp düşman aradılar ve buldular. Bu birliğin önünde tek engel olarak gördükleri Yahudileri ortadan kaldırmaya karar verdiler. Çay güzel demlenmiş, ikinciyi ister misin?

-        Yok istemem. Hep ikram ikram, sohbet bölünüyor. Sonra nasıl fethetti Müslümanlar İspanya’yı?

-        Ah be Moshe, ikram etmeden ev sahipliği mi olur? Dur bak ne getireceğim sana!

-        Bak yine girdi o kilere. Çok da düzenlisin nazar değmesin. Kilerinde de yok yok.

-        Gırnata’dan getirtiyorum bu erzağı orada dostlarım var Moshe. Onlar benden kitap alıyorlar bana da erzak gönderiyorlar. Senden iyi olmasın çok iyi bir adam Hiram, karısı Akabin bir de kız evlatları var. Çok severim onları, aklı başında bir ailedirler. Çok okurlar. Hah getirdim bak! Meyve kurusu, fındık, fıstık, ceviz dolu bir sahan, içinde şeker yok. Beni dinlerken atıştırabilirsin. Hasta etmeyecek seni merak etmeyesin. Yanına da dolu maşrapa ile su bırakıyorum bol bol su içesin, iyi gelir.

-        Avram Besim Efendi, sen beni pek âlâ besliyorsun neden?

-        Beslen ki kafan çalışsın. Suratıma bön bön bakıyorsun.

-        Aşk olsun Avram Efendi ben o kadar şaşkın mıyım?

-        Ne münasebet daha da fazlası.

-        Efendim?

-        Daha da fazlası var anlatacaklarımın diyorum geldik 711 yılına.

-        Ha öyle!

-        Evet böyleyken böyle. Dinliyor musun didişiyor musun? Karar ver.

-        Dinliyorum, sen anlat. Vay vay çok da güzelmiş kuruyemişler.

-        Hop fazla kaçırmayasın, su içmeyi de unutmayasın. Yıl 711. Kuzey Afrika Valisi Musa Bin Nusayr, İber yarımadasını fethetmeye karar verdi. İspanya kıyılarını iyi bilen birini aradı. Berberilerden bir kuvvet hazırlattı başına da Tarık Bin Ziyad’ı komutan tayin etti. Tarık başlangıç için dört yüz kişilik bir süvari bölüğüyle İspanya kıyılarını şöyle bir yoklamaya geldi. Baktı ki kolayca halledebiliyor, bol miktarda ganimetle geri döndü.

-        Bu fetihten önceki bir saldırıydı değil mi Avram Besim Efendi?

-        Aferin! Bak kuruyemiş işe yaradı. Yine de fazla kaçırma derim  hemen de sahanı yarılamışsın.

-        Hayda! Hem ikram et hem hesabını tut, çok ayıp Avram efendi. Utan!

-        Yok be Moshe Efendi, dükkanıma ayaklarınla girdin dört kolluyla çıkmayasın diye dedim.

-        Dört kollu mu, o da ne?

-        Yok sen daha yükünü tutmamışsın, biraz da cevizden ye!

-        Yiyorum yiyorum merak etme!

-        Görüyorum görüyorum, merak etmiyorum. Evet asıl fetih hareketini anlatıyorum şimdi hazır ol!

-        Hazırım.

-        Tarih: 19 Temmuz 711. Komutan yine Tarık Bin Ziyad. Rodrik kesin yenilgiye uğradı. Bu savaşta Yahudiler Müslümanlara yardım ettiler. Tarık Bin Ziyad’ın yedi bin kişilik ordusu vardı. Müslümanlara kale kapılarını Yahudiler açtı. Müslümanlar Endülüs’e ayak bastı ve Yahudiler için her şey değişti.

-        Nasıl?

-        Yahudiler Müslümanları büyük bir sevinçle karşıladılar. Müslüman idareciler Yahudilere güven duyuyorlardı. Fethettikleri şehirlerde güvenlik kurmada ve savunmada Müslüman muhafızlara olduğu kadar Yahudilere de sorumluluk verdiler. Şehir dışındaki Yahudileri toplayıp şehir içine yerleştirdiler. Kaçan Vizigotların ganimetlerini de onlara dağıttılar. Endülüs Yahudileri ki Endülüs Yahudileri diyorum dikkat et İspanyol Yahudileri demiyorum, temel insani haklarını yeniden elde ettiler.

-        Neden demiyorsun İspanyol Yahudisi diye Avram Besim Efendi? Ne değişti?

-        Güzel soru. Bakayım! Bir sahan dolusu kuru yemiş ve meyve kurusu yedikten sonra kafan çalışmaya başladı.

-        Aşk olsun Avram Efendi.

-        Aşk olsun tabii Moshe Efendi aşk olmadan güzellikler mi olur? Sorunun cevabı şu: “Yahudilere iyi davranan, tüm insanlık haklarını iade eden, onlara güvenen, inanan ve sorumluluk verip her şeyini paylaşan Müslümanların verdiği isim Endülüs’ün mü Yahudisi olarak anılmak istersin yoksa Yahudileri zorla Hristiyanlaştırmaya çalışan, ekmeğini, işini elinden alıp seni aç bırakan, malını mülkünü gasp eden, çoluğuna çocuğuna bile el koyan, Yahudiliğini yaşamana izin vermeyen sonunda canına da göz koyan Katolik İspanya’nın mı Yahudisi olarak anılmak istersin?”

-        “Endülüs’ün Yahudisi” olarak anılmak isterim.

-        Doğru cevap. Vizigot idaresi yıkıldı ve 694 sayılı kanun da ortadan kalktı. Yahudiler kitap ehli oldukları için dedi Müslümanlar, can, mal, din ve ibadet, eğitim, seyahat, ticaret, teşebbüs hürriyetleri de garanti altına alındı. İspanya dışına sürülmüş ya da kaçmış pek çok Yahudi aile ülkeye döndü.

-        Yaşşa, var ol!

-        Alkışlıyorsun evet alkışlanacak bir şey bu. Fethedilen yeni yerlerde Müslümanlar tarafından  becerikli ve güvenilir kişiler olarak inanılan Yahudilerin kent içinde kendi mahallelerinde yaşamaları, kaleleri korumaları yeni Yahudi kentlerinin doğmasına yol açtı. Gırnata, Lucena, Tarragona’dan mesela hep Yahudi kentleri olarak söz edilirdi. Yahudilere olağanüstü yakınlık gösteren Ümmayid Hanedanının başkenti Kurtuba oldu şimdi ki Cordoba yani, burası.

-        Artık Yahudiler için güzel bir dönem başladı değil mi?

-        Evet. Yahudiler artık esnaf oldu, doktor oldu. Her alanda kendilerini geliştirme imkânı buldu. Yahudi toprak ağaları oluştu. İpek böcekçiliği, kuyumculuk, ipek imalatçılığı, süs eşyası yapan zanaatkarlar hep Yahudilerden çıktı.

-        Başka dilleri de konuşuyorlardı o zaman da şimdiki gibi.

-        Doğru. Eski Yunanca, Yunanca, Latince, Farsça, Fransızca, Slavca biliyorlardı Yahudiler tabii bir de Arapça. Ayakta kalabildiği sürece Emevi Devletinin saltanatında Endülüs’te Avrupa’nın en zengin ve renkli kültürü oluştu.

-        Şimdi özellikle dinlemek istediğim konu açıldı. Kültür, kitaplar, biz Yahudilere bırakılan ve bizden sonraki Yahudilere ve bütün dünyaya bırakacağımız kültür mirasını konuşalım Avram Besim Efendi.

-        Bu kuruyemiş seni iki gün daha idare eder bilmiş olasın Moshe.

-        Aa ama Avram Efendi, kalkar giderim bak!

-        Latife ediyorum yahu güzel konuştun diyorum.

-        Ha öyle de!

-        İşte böylece Endülüs Yahudilerine verimli, tatminkâr ve zarif bir yaşam inşa edildi. Yahudi Kültür Mirası diyorsun ya Moshe Efendi dinle o zaman! Ümmayidlerin büyük halifesi 3.Abd-al Rahman, daha çok uzun ismi ver ama ben kısaca böyle söylüyorum, 912-929 yılları arasında Kurtuba Emiriydi. 929-961 arasında ise Kurtuba Halifesi olarak Endülüs Emevi Devleti hükümdarıydı.

-        Endülüs’te dağılmış birliği yeniden kurdu. Tıp okulunu kurdu ki Avrupa’daki ilk tıp okuluydu.

-        En büyük başarısı bilim ve edebiyatın hamisi olmasıydı.

-        Bak onu bilmiyorum, anlat dinliyorum.

-        Kafiyeli mi konuştun sen az önce Moshe? Edebiyat deyince bir heyecanlandın sen sanki. Doğru söyle bugün buraya yeni bir şiir kitabı almaya geldin değil mi?

-        Evet ama!

-        Aması yok Moshe Efendi, sana şiir okuma mı diyorum? Oku elbette ama biraz felsefe de oku biraz siyaset de oku, masal oku be adam. Sen de yetmişine merdiven dayadın şiir okuyup hayallere dalıyorsun. Ailen bundan çok muzdarip bilesin. Evlatların da…

-        Bırak şimdi onları anlat sen Avram Besim Efendi, kızacayim şimdi.

-        Kızacağım diyeceksin. Kurtuba’da yüksek öğretim kurumunu ilk o kurdu. Sadece Müslümanlar değil gayrimüslimler de rahatça tahsil yapma imkanına sahip oldular Moshe. Saray Kütüphanesini geliştirdi, araştırma yapanların hizmetine açtı. Bilginler, filozoflar, şairler, edipler onun zamanında bilim ve edebiyatın gelişmesine hizmet ettiler.

-        Kütüphanede neler vardı Avram Besim Efendi? Şöyle ballandıra ballandıra anlatasın.

-        Kurtuba Kütüphanesinde dört yüz bin el yazması eser vardı.  Babil’deki Talmud ve Tora Akademilerinin öğrencileri de artık Kurtuba’ya geliyorlardı Moshe. Mesela 3.Abdurrahman’ın doktoru bir Yahudiydi “Hasday Bin Şaprut”. Hem doktoru hem de Maliye, Gümrük ve Dış İşleri Bakanıydı.

-        Evet evet kütüphaneye dönelim.

-        Sabırsızsın Moshe bekle anlatıyorum. Babil’deki Akademik Yahudi Merkezi yavaş yavaş Kurtuba’ya kaydı. Kitap medeniyetiydik be Moshe. Bilim eğitimi alıyorsan ve Endülüslüysen kitap senin için mücevherden daha ziyade korunmaya layık bir nesne idi, anlıyor musun? Endülüs toplumunun her kısmında kitabın yeri ve önemi vardı Moshe Efendi mesela esnaftan kimseler kaba ve kültürsüz görünmemek için okumasalar dahi evlerinin bir köşesine mutlaka bir kitaplık kuruyorlardı. Endülüs’ün ruhu kütüphanelerdi. Çok sayıda kütüphane kuruldu Endülüs’te.

-        Avram Besim Efendi, bu kütüphaneler devlet kütüphanesi miydi şahıs kütüphanesi miydi?

-        Bekle burada şimdi geliyorum Moshe.

-        Yine nereye gidiyorsun? İkram istemem yeter yahu!

-        Sana bir torba kuruyemiş ve meyve kurusu hazırladım. Bunu eve götüresin, sık sık yiyesin. Bak ne güzel sorular sormaya başladın. Bakışların bile değişti. Balık balık ve de alık alık bakmıyorsun artık.

-        Aaa! Ama alinacayim artık.

-        Alinma jaaniim latife ediyorum. Bu kütüphanelerin bir kısmı devlete bir kısmı da şahıslara aitti. Şimdi sırası geldi işte.

-        Neyin sırası geldi Avram Efendi?

-        2. Hakem döneminden bahsetmenin. 961-976 arasında Endülüs Emevi hükümdarıydı tam adı neydi? Biraz uzundu diyemeyeceğim şimdi Moshe kusura bakmayasın.

-        2.Hakem: Ebü'l-Mutarrif el-Müstansır-Billâh el-Hakem b. Abdirrahmân b. Muhammed el-Ümevî

-        Yok artık Moshe, sana verecek kuruyemişim kalmadı. Bilesin ki bu bir mucizedir.

-        Yok be janim, çocukken medresede bir deli hoca vardı. Zorla ezberletmiş idi.

-        Olsun bak unutmamışsın Moshe Efendi.

-        Nasıl unutacayim Avram Efendi, ne zaman ondan bahsedilse yediğim falakanın acısını tabanlarımda duyuyorum.

-        İlahi Moshe sen çok yaşa e mi!

-        Sen de Avram Besim, daha çok kitap biriktir ve oku.

-        Amin. Evet bu 2.Hakem alim bir hükümdardı. Bilgeydi. Şehir şehir dolaşıp kitap toplamakla görevlendirdiği özel memurları vardı. Çeşitli ülkelerin hükümdarlarına özel hediyeler gönderiyor karşılığında da kitap istiyordu. Bir saray kütüphanesi kurdu ki dev gibi. Dört yüz bin el yazması kitap dile kolay. Sırf bu el yazmalarının isimlerinin olduğu katalog her biri elli yapraktan oluşan kırk dört ciltti.

-        Kitap çarşıları vardı o zaman değil mi Avram Efendi?

-        Her yerde, sık sık kitap çarşıları kuruluyordu. Bu çarşılar özel kitaplık kurma işini kolaylaştırıyordu. Sırf burada Kurtuba’da yetmiş tane özel kütüphane vardı.

-        Birini biliyorum, bir kitabın ilk sayfasında yazıyordu İbn-i Futeys Ailesi.

-        Bu ailenin kütüphanesi saray kütüphanesinden sonra şehirdeki kütüphanelerin en büyüğü idi. Kütüphane müstakil bir binadaydı, maaşlı bir sorumlusu ve altı kütüphanecisi vardı.

-        Aişe isimli bir hanımın da Kurtuba’nın en gözde kütüphanelerinden birine sahip olduğu söylenir.

-        Doğrudur Moshe Efendi, biri daha vardı. İbn-i Abbas idi ismi. Bu zat Meriyye’de vezirlik yaptı ve o da dört yüz bin ciltlik bir kütüphane kurdu. Bu kişi kitaplarını öyle severdi ki Meriyye Sultanı ile Gırnata Sultanı arasındaki savaşta Gırnata’lılara esir düştüğünde kendi canından çok kitaplarını düşündüğü söylenir. Derler ki: “Ey Allah’ım. Kitaplarım ne olacak?” diye sızlandığını rivayet ediyorlar.

-        Runde Hakimi İbn-i Hakim el Lahmi’nin de topladığı kitaplar o kadar çoktu ki sarayın kapasitesi kitapları almaya yetmedi diye biliyorum.

-        Ben de öyle biliyorum Moshe Efendi. Kurtuba’da hangi sokağa girersen gir muhakkak karşına ya kitap çarşısı ya da kütüphane çıkıyordu.

-        Bir söz var idi Avram Besim Efendi, İşbiliye’li hani!

-        Şöyle idi o söz: “Kurtuba’da bir şarkıcı ölse çalgı aletleri İşbiliye’de satılır. İşbiliye’de bir alim ölse kitapları Kurtuba’da müşteri bulur.”

-        Kitaplar tercüme ediliyordu bir de değil mi Avram Efendi?

-        Evet, Tuleytula’da. Bilimsel eserlerin tercüme edildiği bir merkez halini aldı Tuleytula. Düşün yılda altmış bin kitap basılıyordu. Dünyanın herhangi bir yerinde kitap mı basıldı, kervanlarla Tuleytula’ya getirilir, çevirisi yapılır, basılır ve çoğaltılırdı. Abbasilerden sonraki en kapsamlı tercüme faaliyeti buradaydı.

-        Yahudiler de mütercim olarak çalışıyorlardı he?

-        Doğrudur Moshe Efendi. Endülüslü Yahudi Mütercimler yaptıkları çevirilerle İslam dünyasındaki bilgi ve birikimi Avrupa’ya Batı dünyasındaki gelişmeleri de Endülüs’e taşıdılar. Batı dünyası Yahudilerin tercüme ettiği eserlerle doğuyu tanıdı. Felsefe ve bilim eserleriyle bilimsel çalışmayı öğrendiler. Bu kadar güzelleme yeter mi Moshe Efendi yoksa daha konuşalım mı? Hava kararmak üzere, gaz lambasını yakayım da sıfatlarımızı iyi görelim.

-        İyi olur. Bir şey daha konuşalım sonra kapatalım bu konuyu. Yandaki dükkânda zahirecilik yaparım amma dükkanımın arka tarafında da kitap ciltlerim bilirsin artık maalesef gizli gizli. Katolikler yakalamasın diye!

-        Biliyorum Moshe çok hünerli bir ciltçisindir. Senin ailen Sara Hanım da gümüş işçiliğiyle meşhurdur. Siz ailecek sanatçısınızdır bilirim. 2. Hakem zamanında Kurtuba Kütüphanesi çok sistemli çalışıyordu. Satın alınamayan kitapların kopyasını çıkartan müstensihler, kitapları süsleyen müzehhipler ve kitapları ciltleyen senin gibi yetenekli mücellitler vardı.

-        Benim kaç nesil önceki atalarım da Kurtuba Kütüphanesinde mücellitti Avram Efendi.

-        Ne şanslısın be Moshe Efendi sanatkâr bir nesilden geliyorsun. Senin evlatların da sanatkâr, onların evlatlarına da geçer umarım.

-        Hayırlısı olsun be Avram Besim Efendi, bu kadar kitap konuştuk, kütüphane anlattık sohbet ettik ama sonunu demedik. O kitaplar yakıldı o kütüphaneler yıkıldı. Şimdi Gırnata’da kaldı biraz kitap, Gırnata’da düşerse onlar da yağmalanacak.

-        Moshe Efendi, nerede artık o ilim irfan yuvası Endülüs, nerede o kitap cenneti Kurtuba? Medreseleri, mektepleri yıkıldı, kütüphaneleri en ufak kâğıt parçasına kadar yakıldı. Onca eserden geriye bir şey kalmasın diye vahşice tarumar edildi. Şanlı bir medeniyet yok edildi.

-        Biz de akşamı ettik Avram Besim Efendi. Dükkânı kapatıp çırağı göndereyim de arkada biraz cilt yapayım.

-        Seni yolcu edeyim, şuradan gaz lambasını da alayım. Ben de benim çırağı göndereyim.

-        Kapının çanı çalıyor.

-        Geldim. Yine nerede bu çırak? Buyurunuz.

-        Avram Besim Efendi siz misiniz?

-        Buyurunuz hanımefendi benim.

-        Bu kitabı size emanet ediyorum. İçinde bir parşömen var, mutlaka okuyunuz, mutlaka gereğini yapınız.

-        Ama! Durunuz hanımefendi, gitti.

-        Avram Efendi kimdi o kadın? Tanır mısın?

-        Hayır tanımıyorum. Zaten suratını da iyi seçemedim. Gaz lambasını yüzüne doğru tuttum ama pelerininin kapüşonunu da geçirmiş başına hiçbir şey göremedim. Bu bez torba içindeki kitabı bana emanet etti. İçindeki parşömeni okuyunuz gereğini de mutlaka yapınız dedi. Kaçar gibi uzaklaştı.

-        Duydum Avram Besim Efendi fakat elbisesi de pelerini de pek güzel idi. Masmavi, beyaz işlemeli. Başka bir şey gözüne çarptı mı?

-        Sol elinin yüzük parmağında bir gümüş yüzük vardı. Menorah biçiminde. Bileğinde de bir zincire bağlı Davut’un yıldızı, o da gümüş. Demek ki Yahudi’ydi bu kadın.

-        Mavili Yahudi Kadın.

-        Moshe Efendi, az daha kal kitaba bakalım.

-        Olur.

Tefrika No: 7’nin Sonu

 "Dijital Manipülasyon Kolaj: Neşe Binark"

Tefrikanın diğer bölümlerini okumak için:

https://www.salom.com.tr/haber/123078/bina-bina-hikayeleri-1

https://www.salom.com.tr/haber/123110/bina-bina-hikayeleri-2

https://www.salom.com.tr/haber/123209/bina-bina-hikayeleri-3

https://www.salom.com.tr/haber/123266/bina-bina-hikayeleri-4

https://www.salom.com.tr/haber/123312/bina-bina-hikayeleri-5

https://www.salom.com.tr/haber/123389/bina-bina-hikayeleri-6

https://www.salom.com.tr/haber/123522/bina-bina-hikayeleri-8

https://www.salom.com.tr/haber/123579/bina-bina-hikayeleri-9

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün