TOPLUMSAL KUTUPLAŞMA – IV Yankı odaları ve fanusta hayatlar

Perspektif
25 Haziran 2025 Çarşamba

Moris Crespin

Yazı dizimizin önceki bölümünde kutuplaşan toplumlarda, farklı uç görüşlerde yoğunlaşmış ve birbirleriyle ilişkisi minimum düzeyde gruplar oluştuğundan bahsetmiştik. Bu ‘gruplar’, kendinden farklı gördüğü ‘öteki grubu’ ahlaki anlamda daha aşağıda görmekte, kendine hak gördüklerini, onlara hak görmeyebilmekte, hatta her türlü sorunun kaynağı görebilmekteydi.  

Karşıt grup üyelerinin kendi gruplarında geçerli olan düşünce ve görüşlere sıkı sıkıya inanıp bağlandıklarına, gerçekleşen bir olayı kendi grubunun bakış açısıyla algıladıklarına ve yorumladıklarına şahit olmaktayız. Bu zıtlığa rağmen, daha tepeden baktığımızda, bu karşıt grupların bir konuda tam bir benzerlik içinde olduklarını görebiliriz. Bu benzerlik, ‘grup üyelerinin’ kendi düşünce ve görüşlerinin her gün defalarca doğrulandığı, teyit edildiğini görmesidir. Belki farkındayız, belki de değiliz ama gerçekten de, gün boyu bize ulaşan paylaşım, bilgi, haber ve yorumlar büyük oranda görüşlerimizi doğrular, onaylar niteliktedir.

Aslında bu duruma çok da şaşırmamak lazım. Genellikle kendi hayat görüşümüzdeki kimseler ile arkadaşlık yapıyor, iletişim içinde oluyoruz. Benzer şekilde bizim değer yargılarımıza sahip kimselerin görüş ve yorumlarından besleniyoruz. İlginç bulduğumuz veya beğendiğimiz bir haber veya yorumu genelde bizim gibi düşünen, inanan kimselerle paylaşıyoruz. Hatta bu görüşlerimizi daha güçlü bir şekilde savunursak, grup içinde daha da takdir edildiğimizi görüyoruz. (Aynı ‘karşı grup’ta da gerçekleştiği gibi!). Bunun tersi zaten ne kadar da zor ve zahmetli olurdu. Kim, sürekli zıt görüşlerin değerli kabul edildiği, beğenilmeyen kimselerin yüceltildiği bir ortamda bulunmak, oradakilerle bilgi alışverişi içinde olmak ister ki?

İşin doğrusu, pek çoğumuz bilgi ve yorum alışverişlerimizde kendimize yakın görüştekilerin oluşturduğu adeta bir fanusta bulunmaktayız. Birbirlerini destekleyen, güçlendiren benzer görüşlerin bulunduğu bu yalıtılmış fanuslar iletişim terminolojisinde ‘yankı odaları’ (eco chambers) adıyla anılmakta. Bu adlandırma, bireye, sürekli kendi görüş ve düşünceleri doğrultusunda bilgi ve yorum gelmesinin, kendi sesinin kendisine dönmesine (yankıya), benzetilmesinden gelmekte. İşte bu yankı odalarımızda, gruptaki genel görüş ve düşüncelerin daha da pekiştirildiği, sorgulanmadan benimsendiği ve tek gerçek kabul edildiğini bilmemiz gerekir. Karşıt görüşler ise bu odalarda pek yer bulamaz ve bireyin özel gayreti haricinde ona ulaşamaz.

Sosyal medyada takip ettiklerimiz, WhatsApp gruplarımız, okuduğumuz gazeteler, izlediğimiz kanalları göz önünde bulundurursak, günümüzde az ya da çok hepimizin yankı odalarımızda yaşadığımızı söylemek abartı olmayacaktır. Bu noktada internet ve sosyal medyanın oynadığı role dikkat çekmek gerekir.

Akıllı cihazların tüm toplumu ele geçirdiği bir ortamda sosyal medya günlük hayatımızda, hem bilgi alışverişi, hem de arkadaşlık anlamında çok önemli bir konumda. İnternetteki tüm hareketlerimiz bizim dijital ayak izlerimizi oluşturmakta. Bilindiği gibi algoritmalar da bu izlerimizi takip ederek bize özel içerikler sunmakta. Alışveriş amaçlı internetten bir şeyler baktığımızda, ardından benzer ürünlerin bize sunulması gibi, beğeneceğimiz düşünülen haber ve içerikler de algoritmalar tarafından önümüze getirilmekte. Kanımca algoritma yaratıcıları belli bir görüşü empoze etme veya algı oluşturmaktan ziyade, bireyin görüş, beğeni ve ilgi alanlarını baz alarak içerik sunmakta; bu şekilde daha fazla tıklanma ve daha fazla reklam alabilmeyi hedeflenmekte. (Konunun bir başka alt başlığı manipülasyon ve algı operasyonlarıdır, onları başka bir yazıda ele alacağım). Tüm dünyadan ama kendi doğrularımız ve düşüncelerimiz çerçevesinde(!) bilgi ve yorumlar almaktan keyif alıyoruz, hatta bazen internetin duygularımızı bile anlayabildiğini düşünmekteyiz. Bu bize özel yaklaşım elbet bilgimizi arttırıyor ama deyim yerinde olacaksa, bizi kendi görüşlerimize de hapsetmekte.

Oysa internetin hayatımıza girdiği ilk yıllarda konu nasıl da farklı görülmüştü. İnsanlığın çok farklı bilgilere kolaylıkla erişebileceğini hayretle karşılamıştık. Bununla birlikte farklı fikirlerin yaygınlaşıp, tartışılabileceği, bunun da demokrasiyi güçlendireceği bir nitelikte olduğunu düşünmüştük. Şimdi ise sonsuz bilgiye ulaşım imkanı olan bir ortamda (ki bu insanlık için çok önemli bir dönüm noktasıdır), alternatif görüşler, farklı yorumlar grup üyelerine hiç de kolay ulaşmıyor. Toplumlar daha çok ayrışmakta ve düzen, benzer bireylerin oluşturduğu grupları daha da homojenleştirmekte. Yine aynı bu düzen, eğrilip, bükülen gerçeklerin, hatta yalan haberlerin bireyler tarafından kabulünü de kolaylaştırmakta.

Zihnimizin de, yukarıda anılan algoritmalardan pek de farklı çalışmadığını düşünmekteyim. Bizim zihnimiz de, bize özel, bize göre bir filtreleme gerçekleştirmeye programlanmış sanki. Şüphesiz ki düşünce ve inandıklarımızla örtüşen, onları destekleyen bilgi ve haberler kendimizi bir kez daha onaylamamızı sağlayıp, bizi iyi hissettirir. Düşünce ve inandıklarımızı sorgulamamıza sebep olacaklar da, tam tersi bizi rahatsız eder.

Toplumsal kutuplaşma ile yankı odalarının ilişkisi ise tam bir tavuk-yumurta, yumurta-tavuk ilişkisi şeklindedir. Kutuplaşma bizi daha fazla ‘kendi saflarımızda kalmaya’, ‘kendi saflarımızda kalmak’ da daha fazla kutuplaşmaya sebep olmakta. Bu işleyişi, kendi gerçekliğimizi bulmak ve ona sarılmak anlamında yararlı veya değerli bulabiliriz ama bunun yanında bizi sınırlayacağı ve gereğinden fazla radikalleştireceğinin de bilincinde olmalıyız.

Yazı dizisinin önceki bölümleri:

https://www.salom.com.tr/haber/137693/toplumsal-kutuplasma-i

https://www.salom.com.tr/haber/137809/toplumsal-kutuplasma-ii-kutuplasmanin-seviyesi-ve-olcumu

https://www.salom.com.tr/haber/137878/toplumsal-kutuplasma-iii-onyargilar-dusmanlastirma

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün