Balat'a en son
ne zaman gittiniz?

Elda SASUN Köşe Yazısı
1 Ekim 2025 Çarşamba

Her zaman merakla araştırdığım isimlerin kökleri ve kaynağı bu kez Balat için. Balat semtinin adı, bölgedeki surlardaki Blaherna Sarayı’na yakınlığından ötürü, Rumca ‘saray’ anlamına gelen ‘palation’ (palace) kelimesinden türemiş. Balat semtinin ilk yerleşim izleri kesin olarak bilinmemekle birlikte, Roma döneminde Byzantion’un sur dışındaki mahallelerinden biri olarak kabul edilirken, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde surların genişletilmesiyle merkezi yerleşim alanına dâhil edilmiş. Semtte, İstanbul’un fethinden sonra açılan kapıya da Balat Kapısı denmiş. Ünlü Fransız yazar Theophile Gautier, “Karşıda, Haliç’in öbür kıyısındaki çıplak, yolunmuş, tozlu bir sırtta bir mezarlık vardır. Bu ıssız sırttaki mezarlarda tek görülen şey, eğri büğrülükleri ve buradaki taşlar üzerindeki İbranice yazılardır. Konstantinopolis’in o harikulade Seba Melikesi kadar güzel Yahudi kadınları Şam kumaşlarından giysileri içinde, maden kemerleri, altın kolye ve bilezikleri, işlemeli başörtüleriyle, haşmetle yürürler. Onların ve buradakilerin aynı soydan olduğu hiç sanılmaz. Konstantinopolis’tekiler Raffaello’nun Madonnaları için poz verecek kadar güzel; buradakilere gelince ancak bir Rembrandt onları dile getirebilirdi” demiş.

İstanbul tarihinde Balat’ın özel önemiyse, Bizans devrinden beri Yahudilerin oturduğu bir semt olmasıydı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle birlikte Balat, Osmanlı kent dokusuna dâhil olmuş, sur dışındaki ilk yerleşim yerlerinden biri haline gelmişti. Balat’ın bir Yahudi mahallesine dönüşmesinin tarihi aynı zamanda, Fatih’in Makedonya’dan gelen bir Yahudi topluluğunu Balat’a yerleştirmesi, daha sonra da İspanya’dan gelen Yahudilerin de bu bölgeye gelmesiyle başlar. İstanbul’daki en eski Yahudi yerleşimleri olarak kabul edilen, yüzyıllarca Haliç’in iki yakasında yaşayan Hasköy ve Balatlı Yahudi toplumları arasında zaman zaman tatlı bir rekabet de yaşanmış. 

2016’da, uzun yıllar sonra bir sabah duası için Balat’ta bulunan İstipol Sinagoguna gitmiştim. Bu ziyaretimden hatırladıklarım hâlâ beni duygulandırır… 1693-94 senelerine yolculuk ve Balat’ta hiç bilmediğim bir yaşamı biraz hissedebilmek, anlamak heyecanıyla sabah 7’de evden çıkmıştım. Maalesef geçtiğimiz ay kapanan, tarihi Balat Or- Ahayim Hastanesi önünde bizi bekleyen minibüs daracık sokaklardan kıvrıla kıvrıla yol aldıktan sonra, bu eski mahallenin evleri ve esnafın bir kısmı daha henüz uykudayken biz ufak, mütevazı, kendine has dışı ve içi tamamen ahşap, tarih kokan ihtişamıyla İstipol Sinagoguna gelmiştik. Rahmetli Hahambaşımız Rav Haleva yönetiminde Ahrida Sinagogu Hazanı ile dört ahşap sütunlu Teva’da duayı okurken hepimizin gözleri ışıl ışıldı. Anı yaşamak, dedelerimizin dedelerinin bastığı taşlarda yürümek ve duayla onları anmak, yâd etmek… Yuvarlak kemerli pencereleri, kestane ağacının kullanıldığı ahşap mimarisiyle sinagogun kendine has bir yapısı var. Aynı sokakta halen ayakta kalmayı başarmış, eski ahşap evleriyle Balat’ın bu küçük mahallesinde mütevazı bir ibadethaneymiş.1898’de yazılmış bir fermandan sinagogun daha önceki bir tarihte yandığı ve tekrar inşa edildiği anlaşılıyor.

Duvardaki bir tabloya dikkatimizi çeken Rahmetli Rav Haleva tablonun tam 125 yaşında olduğunu, yani 5652 senesine ait olduğunu açıklarken, “İşte bu tablo buradaki topluluğun ihtişamının ve o yılların somut bir ispatıdır. Tefila, dua ümidin simgesidir. En karanlık günlerde dahi kişiyi ve keila’yı ayakta tutar. Balat, Ahrida, Çana, Yanbol, Kasturya, Selanik ve şu an bulunduğumuz İstipol ile yedi sinagogu olan bir keila, geleneklerine bağlı, huzur içinde yaşamış bir topluluktu. Tanrı merhametlidir, ona daima şükür etmek için gelelim, bayram günüymüş gibi neşeyle şükretmeye gelelim. Bugün de bir bayram günü. Bayram günü için Tanrı neşelenin der. İşte biz de bu dua evine neşe içinde gelip dualarımızı edelim. Yurdumuzda ve dünyada barış hâkim olsun…” demişti. Dua ve konuşmaların sonunda, sinagogun avlusunda, uzun bir masa, üzerinde sıralanmış borekitas ve boyikoz tepsileri, limonata ve keklerle donatılmış, çıkanları bekliyordu. Hiç dayanamadığım patlıcanlı borekitaslardan aldıktan sonra herkesle birlikte dönmek yerine oradan ana caddeye kadar yürümeyi tercih etmiştim. Sokakları, rengârenk ahşap evleri görmek bana biraz Edirne’nin ara sokaklarını, Galata ve Kuzguncuk’u, anımsattı. İşte o duadan sonra, özlediğimiz büyükannelerimizi, dedeleri anmak istedim. Onları hatırlarken belki de biraz onları sevindirmek, tebessümlerini yüreğimde hissetmek istedim…

Balat ve daha birçok mahallede sevginin, komşu sıcaklığının, basit zevklerin var olduğu ortam da maziye karıştı. Bir zamanlar Balat ve birçok yerde fakirlikle bile mutlu olan esnaf Yahudiler de mazi oldu.

Son yıllarda Balat’a daha çok gidiyorum ve her uğradığımda yepyeni bir köşe keşfediyorum. Buram buram tarih kokan, güzelim sinagogları birkaç kez gezdim.

Birçok yerde harika kahve yapan kafeler var. Coffee Department en eskilerinden. 2013 yılında açılan ilk dükkanı otantik bir Balat evi.

Bunların yanında 1879’dan bugüne akide şekeri geleneğini yaşatan Balat Merkez Şekercisi 146 yıldır nesiller boyu aktarılan bir sevginin, emeğin ve lezzetin hikâyesi olan bir dükkân.

En farklı gazoz çeşitlerini bulacağınız Sevda Gazozcusuna uğramamak olmaz. 

Fırınları, renk renk ahşap evleri eski filmlerden çıkma gibi olan Balat sokaklarında, antika satan dükkânların koltuklarında keyifle yatan kediler ise hiç eksik olmaz. Semt, tarihî yapıları, dar sokakları cumbalı ve renkli evleriyle dikkat çeker. Balat, aynı zamanda fotoğrafçılar için popüler bir mekân olup, ‘açık hava fotoğraf atölyesi’ olarak da isim yaptı. Her ne kadar Balat’ın Musevi kimliği baskın olsa da, mahalle her zaman çok kültürlü bir yer olma özelliğini korumuş… 5786 huzur ve barışla gelsin inşallah. Her sene yeniden açılan yaşam defterimize de hayırlı mühürler ve iyi paylaşımlar diliyorum.

Hatima Tova…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün