Gerontokrasi

Hayati MOLİNAS Köşe Yazısı
20 Ağustos 2025 Çarşamba

Son araştırmalara göre dünya nüfusunun ortalama yaşı 30,9. Afrika’da ise bunun 19,3 olduğu tahmin ediliyor. Bu veri, Afrika’yı dünyanın en genç kıtası yapıyor. Bu arada Afrika kıtasının en yaşlı on liderinin ortalama yaşı 80’e yakın.

Bu liderler, artan muhalefete rağmen koltuklarını bırakmaya hiç niyetli görünmüyor. Fildişi Sahili’nde seçim komisyonu muhalefet adaylarını ekimdeki seçimlerin dışında bırakınca binlerce kişi sokaklara döküldü. 83 yaşındaki Devlet Başkanı Alassane Ouattara ise dördüncü dönem için aday olacağını açıkladı. Kamerun’da da durum farklı değil; muhalefetin seçimlere girmesi engellenince, 92 yaşındaki Paul Biya sekizinci kez seçilmenin yolunu açtı ve gidişata bakılırsa 100 yaşına kadar iktidarda kalacak gibi görünüyor.

Tam 45 yıldır koltuğunu bırakmayan, 82 yaşındaki Ekvator Ginesi lideri Teodoro Obiang, dünyanın en uzun süredir görev yapan devlet başkanlarından biri. Kongo’da da benzer bir tablo var; 79 yaşındaki Denis Sassou Nguesso yaklaşık 40 yıldır ülkeyi yönetiyor. Batı Afrika’da ise sahneye Togo eklendi. Faure Gnassingbé, Mayıs 2025’te anayasayı değiştirerek kendisine “Bakanlar Kurulu Başkanı” unvanı verdi ve görev süresini fiilen sınırsız hale getirdi. Muhalefet ise bu adımı, Gnassingbé ailesinin 60 yıllık iktidarını süresiz uzatma girişimi olarak görüyor ve ‘anayasal darbe’ diye tanımlıyor.

Afrika’daki bu tablo, gerontokrasi kavramını akla getiriyor. Yunancada ‘yaşlı’ anlamına gelen geron ve ‘iktidar/güç’ anlamına gelen kratos kelimelerinden türeyen gerontokrasi, siyasi gücün ağırlıklı olarak ileri yaştaki kişiler tarafından yürütülmesini ifade eder.

2018-2021 yılları arasında yapılan ve çoğu da göstermelik olan seçimlerin gerçekleştiği 28 Afrika ülkesinden yalnızca birinde (Etiyopya) 50 yaşın altında bir lider seçildi. 2025’e gelindiğinde bu sayıya altı ülke daha eklendi. Ancak genç liderlerin sayısı artsa da, kıtanın yalnızca yüzde 20’si demokrasiyle yönetiliyor; geri kalanların büyük çoğunluğu otoriter ya da hibrit rejimlerden oluşuyor. Liderlerin yaşı arttıkça bu rejimlerin otoriter eğilimleri daha da belirginleşiyor.

Seçmenlerle liderler arasındaki yaş farkı, aslında baskı, huzursuzluk ve hatta devrim için uygun bir zemin hazırlıyor. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, 2013’te 89 yaşında yeniden seçilen ve dört yıl sonra darbeyle görevden alınan Zimbabve lideri Robert Mugabe. Yaşça büyük liderler genelde siyasi risk almaktan kaçındıkları için uzun vadeli yatırımlar yerine, koltuklarını korumaya ve güvenliği sağlamaya odaklanıyorlar. Kullandıkları dil, iletişim yolları ve değerler genç kuşakla örtüşmeyince de gençler siyasete olan inançlarını kaybediyor. Bu da ya sandığa gitmeme oranlarını artırıyor ya da toplumsal huzursuzluğu büyütüyor.

Afrika, bugün dünyanın en hızlı büyüyen genç nüfusuna sahip kıta. Ama gençler için tablo çok da parlak değil. İşsizlik oranı yüzde 30 ila yüzde 50 arasında değişiyor, fırsat eşitsizliği ise hayatın her alanında hissediliyor. Taleplerine kulak verilmediğinde gençler, protestolarla, sosyal medya kampanyalarıyla ve bazen de sert sokak gösterileriyle seslerini duyurmaya çalışıyor.

Özellikle eğitimli gençler için iş bulamamak büyük bir hayal kırıklığı. Demokratik süreçlere güvenleri de düşük olunca, çareyi göçte görüyorlar. Önce kıta içinde daha istikrarlı ülkelere yöneliyorlar; sonra da gözlerini Avrupa’ya dikiyorlar. Avrupa’nın ortalama yaşı 43 ve orada fırsat kapıları gençlere daha açık görünüyor.

Afrika kıtasının siyasi manzarasına baktığımızda, uzun yıllar koltukta oturan liderler yaşlanırken, iktidar çoğu zaman aile içinde devredilmeye çalışılıyor. Bu da kaçınılmaz olarak sert ve kimi zaman şiddetli iktidar kavgalarına yol açıyor. Sonuçta yönetimler zayıflıyor, darbeler, militan hareketler ve dış müdahaleler gibi güvenlik sorunları birbiri ardına geliyor.

“Afrika uzak” diye düşünmeyin. 2100 yılına gelindiğinde bu kıta dünyanın üçte bir nüfusunu barındıracak. Eğer 21. yüzyılda Afrika’nın siyasi ve ekonomik sorunları çözülemezse, bunun bedelini yalnızca Afrika değil, Avrupa ve Akdeniz ülkeleri de ağır göç dalgaları ve toplumsal huzursuzluklarla ödeyecek.

Bugün geldiğimiz noktada genç nüfusla yaşlı liderler arasındaki derin uçurum, demokrasiye olan inancı zayıflatıyor, toplumsal huzursuzluğu besliyor, beyin göçünü hızlandırıyor ve güvenlik risklerini artırıyor. Bu uçurum kapatılmadıkça Afrika’nın genç nüfusu bir avantaj değil, bir kırılganlık kaynağı olmaya devam edecek. Ve kıta, gençlerin enerjisiyle değil, yaşlıların iktidarını korumak üzerine kurulu bir gerontokrasi ile anılmayı sürdürecek.

Etiketler:

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün