Sözlük anlamlarında üzüntü, kayıp, umutsuzluk, keder, çaresizlik, hayal kırıklığı ve üzüntü duygularıyla ilişkili veya bunlarla karakterize edilen duygusal bir acıdır. Bu ara haberlerde, sosyal medyada paylaşılanlar sizi etkiliyor mu bilmem ama kesin olan bir şey varsa o da, stres seviyemiz artıkça da problem çözme yeteneğimin azaldığını hissediyorum. Hatta bu hafta stresim, bedenimde bir siyatik ve bursit krizi ile kaygılarımın etkisini bana yansıtmaya çalıştı. Nasıl derseniz, zira kaygı, yoğun olduğu zaman vücuda etki verdiği de kesindir.
Gerçi, insanoğlu sandığından daha kuvvetli; bir sürü sorunla baş edemeyeceğini sandığı zaman bile, daha sonra başından geçen ne çok hadiseyi hallettiğini fark eder. Dolayısıyla, geçmişe baktığımızda kim bilir nelerle baş ettiğimizi düşünürsek, eminim listemiz oldukça uzundur.
Hızlanan hayatla sürekli verimli olma çabasıyla devamlı hareket halindeyiz ve sanırım bazen ruhumuz, vücudumuza uymakta zorluk çekiyor. Birçoğumuz gün içinde neler yapıyoruz, kaç şeye koşuyoruz, kayıplarımız, acılarımızla birlikte o elden hiç düşmeyen akıllı telefonlarla, zihin ile vücut sürekli faaliyette. Fakat bilin ki, hayat sizi yavaşlatmaya doğru götürürse beden size dur demeye çalışır.
Peki, yarın için kaygı duymadan günü ve anı yaşamak mümkün mü?
Bazı kaygılar ne kadar gerçek bunları da düşünmekte fayda var.
Hepimizin koca bir valiz gibi taşıdığımız sorunları, kaygı ve geçmiş üzüntülerimiz vardır. Peki, bu valizi sürekli taşıyıp, onunla yürümek zorunda mıyız? İşte bu sorunun cevabını size bırakıyorum; benim gibi siz de bunu düşünmeye devam edin. Bir çözüm olarak, ‘anı’ yaşayarak başka şeylerle uğraşmak olabilir. Bu konuda düşünürken yazılarını sıkça takip ettiğim Gahl Sasson’dan dinlediğim bir bilgiyi paylaşmak isterim. Kelimelerin gücü her zaman beni derinliklere götürür. Hele İbranicede aynı kökten türeyen kelimelerde tesadüf yoktur ve apayrı anlam taşır gibi görünseler bile aralarındaki bağlantı çok şaşırtıcıdır. Gahl keder, üzüntü konusunda şöyle yazmıştı:
“Üzüntü veya keder, İbranicede Etzev olarak adlandırılır. Ama İbranicede üzüntü kelimesi sadece keder veya sadece bir mutsuzluk halinin tanımı mıdır? Yoksa daha derin bir şey mi var diye sordum kendime. Sonra İbranicede öfke ve üzüntü kelimelerinin aynı kökten geldiğini fark ettim. Bu duygular aynı madalyonun iki yüzüdürler ve aynı duygusal DNA'dan gelirler. Öfke ve üzüntü aynı duygudur, ancak farklı yönlere akarlar. Üzgün, kendine öfkeli olan kişidir. Öfkeli, kendi üzüntüsünü hissetmeyi reddeden kişidir. Birçok ilişkide bu dinamikle karşılaşabilirsiniz. Bazen üzgün olduğumuz için kendimize kızabilir veya öfkeli olduğumuz için kendimize üzülebiliriz. Ama üzüntünün doğası hakkında bana daha da çok şey öğretebileceğini düşündüm. Biraz daha derin araştırırsak, İbranicede sinir kelimesi de aynı kederle aynı kelimedir: Etzev yani, üzüntü, öfke ve tasarımla-leatzev kelimesi de yine aynı kökten gelir. Mesajlar, duygular, bilgiler ve veriler, aktive olan nöronlardan akar. Üzüntü ve öfke bizi harekete geçirir, hareket etmeye, duygulanmaya, kendimizi ve hayatımızı değiştirmeye ve yeniden tasarlamaya zorlar. Böylece bir kelimeyi alıp harflerinde veya kökünde gizli mesajlar bulmak ta çok ilginçtir. Üzüntü kelimesi ‘Etzev’, İbranicedeki çoğu kök gibi üç harften oluşur: Ain, Ztadik, Beit harfleri.
*Ain harfi, İbranicede göz anlamına gelir. Üzüntü, gözlerinizi açtığınızda ve gizli olabilecek bir şeyi keşfettiğinizde gelir. Adeta, bastırdığınız bir şey ışığa çıkar.
* İkinci harf olan Tzadik, bir aziz anlamına gelir. Azizlerin nitelikleri olan şefkat ve fedakârlık, başkalarının acısını ve üzüntüsünü hissedebildiğinizde ortaya çıkar.
*Son harf olan Beit, yuva anlamına gelir. Üzüntü sonunda sizi yuvanıza, gerçek benliğinize geri götürür. Yuvanızı bulduğunuzda ve birlik anına eriştiğinizde, ilahi olanla bir olma hissine geri döndüğünüzde, işte o zaman üzüntü dağılır. Üzüntü, ancak sonunda bir bağlantı anı deney imlediğinizde geçer. Bir kişiyle, sevdiğiniz biriyle birlik olarak veya sanat, meditasyon, dans, yoga, koşu veya huzur bulmanıza yardımcı olan herhangi bir şeyle gerçekleşebilir.
Üzüntü, ayrıca hayat ağacının da temeli değil midir? Ağaç, tıpkı üzüntü gibi, derin toprağın karanlığından büyürken dalları güneşe ve ışığa doğru yükselir. Ne kadar derine giderseniz o kadar yükseğe ulaşabilirsiniz. Ve üzüntü, öfke, tasarım ve sinir kelimelerinin son iki harfi, kaplumbağa anlamına gelen Tzav'dır. Evet, üzüntü sonunda uzaklaşır, ancak bir kaplumbağanın adım hızıyla. Yavaş, çok yavaş ama geçecektir…”
Umarım, oldukça kaygı ve üzüntülü olduğumuz zamanlarda, kaplumbağanın yavaşça yürüdüğünü, dünyanın tüm zamanını kullanarak, bir ot yaprağı yemek, güneşlenmek, etrafına bakmak ve ağacın etrafından evine doğru yürüyüşüne devam ettiğini hatırlarız. Herkese huzurlu, sakin bir ağustos ayı diliyorum.