Sizi biraz gülümseteyim… Hikaye gerçek… İki yıl önce bir sabah yaşandı.
Madagaskar Morandava Havalimanı’nda Antananarivo uçağına binmek üzere kapıda bekliyoruz. Havalimanı diyorum ama girişinde x-ray yerine sardalya misali yan yana dizilmiş dört polisin “çantanda para var mı, bilgisayar var mı?” diye sorduğu, yok deyince de “geç” dediği, dilerlerse arada bir - iki kişiye üzerinde çantasını açtırdıkları eski tip tahta bir okul masasının bulunduğu, iki salonlu bir ‘havalimanı’ burası. Buradan haftada bir gün bir uçuş yapılıyor. Limanın bir büfesi var ve burada satılan yemekler lezzetli. Neyse sadede geleyim, asıl hikayeye geçeyim.
Günün kahramanı tam o yukarıda bahsettiğim masada evrakımı kontrol eden polis arkadaş. Bir ilginç gülümsüyor bana merhaba derken. Fark ediyorum ama üstünde durmuyorum.
Geçiyoruz salona. Birer sandviç alıp uçağımızı bekliyoruz. Sabah kahvaltımızı çok erken yemişiz ve bütün gün yolda olacağız. Yemek yemeye pek vaktimiz olmayacak. Uçağımız henüz alana inmemiş ancak bizi ‘kapıya’ alıyorlar. Kapı dedikleri büfenin öbür yanı. L şeklinde bir salon düşünün. L’nin kısa kolu kapı sayılıyor. Uzun koldan büfeye giriyor, sonra geri çıkıp kısa kola geçiyorsunuz ve işte kapıdasınız. Arada iki tarafı birbirinden ayıran bir geçiş yok. Ancak yemeklerimiz henüz bitmemiş. Biz büfenin bir tarafından çıkıp öbür yanına geçerken yemeklerimizi bu tarafa geçiremiyoruz. Yasak. Bu işi bizim için büfe çalışanları yapıyor.
Ben kapıda uçağı beklemekten sıkılınca salonda volta atmaya çıkıyorum. Kısa kol uzun kol birbirine karışıyor. Tuvalete falan uğruyorum. Tuvaletten çıkarken kahramanımız polis arkadaş beni karşılıyor.
Gözleri fıldır fıldır. Şöyle bir yanaşıyor yamacıma. Kafasını yaklaştırıyor. Pek de etrafa çaktırmamaya çalışarak soruyor:
- Sen Fransızca biliyorsun
- Evet biliyorum, az evvel senden geçerken günaydın demiştim Fransızca.
- İspanyolsun da.
- Sen kontrol ettin ya pasaportumu. Evet.
Bunu duyunca gözleri iyice parlıyor ve son soruyu patlatıyor “Evli misin?”
Eeee… Şeyyy… Hani yani ne desem ki ben şimdi sana tam da şehirden giderayak…
Meğer Madagaskar’da talihim açılmış, haberim yokmuş. Şimdi bunun SSK’sı da iyidir devlet memuru olduğuna göre.
Uçağa çağırıyorlar. Ben şehirden gidiyorum. Yavuklum geride kalıyor.
***
İki gündür sürpriz bir kararla Tel Aviv’deyim. Yıllar sonra arkadaşlarımı, sevdiklerimi yeniden görmek, ‘Bir Büyüdür Yaşam’ kitabımı tanıtmak ve 2026 yılına burada girmek nasip olacak.
Yaklaşık 15 genç kadın bir masa etrafına toplanmış hayatı konuşuyoruz, karanlıklarımızı ve umutlarımızı. Kitaptan bir bölümden etkilenerek katılımcıların hayallerine giden yollarda dolanmak hedefindeyiz. Kendi hikayeni kendin yarat başlıklı bu etkinliğe gelmeden hayallerini düşünmeleri ve programa hayallerini yansıtan kostümlerle katılmaları istenmiş. Programın bir bölümünde o kostümlerle fotoğrafları çekilecek. Ben kitabın etkisiyle kelebeklere, arılara, kuşlara bürünmek istedim. Kimisi yaşamına daha çok sanat eklemek adına her tarafı boya kaplı sanatçı salopeti ve boyalarıyla gelmişti. Bir başkası daha çok seyahat edebilmek için valiziyle.
Günün ilerleyen anlarında bir deftere kendimizle ilgili iki gerçek bir hayal yazmamız istendi. 2025’i geride bırakırken neleri geride bıraktığımızı ve 2026’ya valizimizde hangi yeniliklerle gireceğimizi düşünüyordum. Yarın sıklıkla belirsiz, hatta burada yaşıyorsanız yarın nerdeyse yok. Ama hayallerimizi gerçeğe dönüştürmek çoğu zaman bizlerin elinde. Hayallerimiz genellikle içimizdeki potansiyelin bizlere kendini gösterme yöntemi. O potansiyeli bir tohum gibi görmek ve onun filizlenip yeşermesini sağlamak ise bizim elimizde. Ve üstelik bu yarının değil bugünün meselesi. Hayallerimizi gerçeğe götüren şey bir kas. O kası yarın değil bugün işleyip çalıştırmamız bu potansiyelimizi kapasiteye çevirmemiz için gerekli. Potansiyeli kalbimizin misafirhanesinde ağırlamalı ve kendimize rağmen değil ama kendi meraklarımız ve heyecanlarımızla, yeni doğmuş bir çocuk misali o misafirhanede beslemeli. Bu çaba eninde sonunda kişiye bir şekilde ödülünü sunuyor, bizi bugünkü halimizden hayalimiz olan ana taşıyor. Ve umut her zaman insanın kendi karanlığına ışığı taşıyor.
Ben 2026’da kalp misafirhaneme daha fazla mizah davet ediyorum. Mutlu yıllar.