Gençken, zamanın geçmediğinden yakınır, bizden daha yaşlı olanlara bakıp yapamadıklarımıza özenerek bir an önce büyümek isterdik. O dönemde günler sanki çok hızlı, oysa yıllar daha yavaş ilerlerdi. Sanırdık ki yaşımız ilerledikçe yüklendiğimiz sorumluluklar azalacak, kimseye bağımlı olmadan daha özgür bir şekilde hareket edebilecektik. Her nasılsa bu konuda aldığımız öğütler de bir kulağımızdan girer, öbüründen çıkardı. O günlerde verdiğimiz tepkilerin, gösterdiğimiz davranışların, biz erkekler kadar, kız arkadaşlarımız için de geçerli olduğunu anımsıyorum. Büyümüş olmakla, omuzlarımıza binen yüklerin çoğalacağını düşünmezdik bile.
Hayaller gerçeğe dönüştüğünde, günlük hayatın çarkları arasında mücadele ederek, zaten gerekli deneyimleri kazanıyoruz. Hiç yapamam dediklerimizi, gün oldu yapmak zorunda da kaldık, karşı çıktığımız düşüncelerin savunucusu da olduk. Kısacası her gün yaşadığımız olumlu ve olumsuz olaylar, giderek deneyimler listemizi zenginleştirdi. Bunu elbette ki hayat okyanusunda dalgalarla boğuşurken değil, ancak kıyıya ulaştıktan çok sonra, geriye bakarken görebiliyoruz.
Deneme ustam Montaigne, hayatın değerini yılların sayısına bakarak değil, o yılları nasıl yaşadığımıza bakarak ölçmemiz gerektiğini söyler. Öyle ki kimi insanlar uzun yaşamış olmalarına karşın, çok az yaşamış olabileceklerini de sözlerine ekler.
Canlı olmakla hayatı yaşamak arasındaki farkı düşünmek gerekiyor!
Yaş ilerledikçe, hayatın bu gerçeğini ancak bu deneyimlerden geçmiş yaşıtlarımızla paylaşabiliyoruz. Nitekim her birimizde yıllarla birlikte biriken bu izlerin, yalnızca düşünce ve duygularımızı değil, yaşadığımız anları da etkilediğini görüyoruz. Elbette ki olumsuz olarak nitelendirdiğimiz eksilen değerler yanında, olumlu anlamda hayatımıza eklenenleri de göz önünde bulundurarak…
Özdemir Asaf, Vıxıt şiirinde, “Gittim, vardı. / Geldim, yok. / Yıllar geçiyor / Bir türlü soramayorum” diyordu. Aslında ne çok şey var yitirdiğimiz, soramadığımız! Hayatımızı paylaştığımız insanlarla birlikte, sahip olduğumuz tüm değerlerin geçici olduğunu, geride bıraktığımız yıllarla yok olabileceği gerçeğini, ancak yaşadıkça görüyoruz.
Ünlü Romalı şair Horatius’un şu dizesini anımsadım:
“Bir şey koparır bizden, yıllar, akıp giderken.”
Evet, yıllar geçiyor! Bu arada gerek bedensel, gerekse düşünsel olarak mutlaka bir şeylerimizi aşındırıyor, eksiltiyor. Bilim, doğaya karşı insan yaşamını uzatmak için her türlü savaşımı verirken, tüm çabamıza karşın sonunda yenilen yine biz oluyoruz. Bu da hayatın hiç değişmeyen gerçeği!
Sakın ola ki bu sözlerimi olumsuz bir yaklaşım olarak ele almayın! Tersine hayatın ne kadar değerli olduğunu, her yaşta farklı güzelliklerin bulunduğunu, önemli olanın bunu görecek bilgeliğe ulaşmamız gerektiğini anımsatmak istiyorum. Yoksa yakınmak isteyenler için binlerce neden sıralayabiliriz. Seçmesi bizden!