Geçen yazımda belirttiğim gibi Trump yönetimindeki ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinin Bölgeler başlığı altında Batı Yarımküresi, Asya, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika alt başlıklarını analiz edeceğim.
Belge, “Artık Atlas bitti!!” diyor yani mitolojide gökkubbeyi sırtında taşıyan Yunan tanrısı Atlas artık yok; yani “ABD artık dünyayı sırtında taşımayacak” ilanıyla alt başlıklara giriliyor. Ve yine bir spoiler vermek gerekirse belgede Türkiye ve mesela İngiltere adı bir kez geçiyor ama İngiltere ABD’nin duygusal bağlarına rağmen maalesef eski ihtişamını kazanması arzu edilen bir ülke…
Belge önceliği Çin’e veriyor. Asya maddesinin altında Çin’in başat olduğu ‘Hint-Pasifik bölgesinin satın alma gücü paritesi (PPP) bazında dünya GSYİH'sının neredeyse yarısının ve nominal GSYİH bazında üçte birinin kaynağıdır. Bu payın 21. yüzyılda kesinlikle artacağı açıktır. Bu da Hint-Pasifik'in halihazırda ve gelecek yüzyılın kilit ekonomik, jeopolitik savaş alanlarından biri olmaya devam edeceği anlamına gelir’ diyor. Tayvan önemlidir çünkü hem yarı iletken üretiminde hakimdir. Ayrıca Tayvan düşerse birinci adalar zinciri kırılır ve Çin açık denizlere çıkar. Tayvan, kuzeydoğu ve güneydoğu Asya'yı iki ayrı bölgeye ayıran bir konumdadır. Küresel deniz taşımacılığının üçte birinin her yıl Güney Çin Denizi'nden geçtiği göz önüne alındığında, bunun ABD ekonomisi için büyük sonuçları vardır. Bu ticaret yolunun kapanmaması ya da herhangi bir geçiş ücreti alınması ABD ekonomisine ve müttefiklerine ciddi zararlar getirecektir, ifadeleri yer alıyor.
Batı Yarımküre başlığının altında her iki Amerika’da, ABD üstünlüğünün yeniden tesis edilmesi ve Monroe Doktrininin yeniden uygulanmaya geçilmelidir arzusu var. Monroe Doktrini, 1823’te ABD Başkanı Monroe’nun kolonyalist Avrupalılara Amerika kıtalarının yollarını kapatmak amacı taşıyordu. Doktrin, ABD halkı tarafından o kadar benimsenmiştir ki, ABD Başkanı Wilson, I.Dünya Savaşı'nı sona erdiren anlaşmaları, özellikle de Versay Anlaşması ile ona bağlı Milletler Cemiyeti Paktı'nı Amerikan halkına kabul ettirebilmek için 22 günde 8 bin mil yol kat etmiş, 37 demeç vermiş, Amerikan kamuoyunu ikna etmek istemiş, ancak başaramayıp sıkıntıdan felç olmuştu. Bugünkü konjonktürde ise bu doktrine geri dönülerek bir Trump imzası konulması, kapıların Çin’e kapatılması anlamına geliyor. Belgede, ‘Yarımküre dışı rakiplerin, yarımküremizde güç veya diğer tehdit edici yetenekler konuşlandırmasına veya stratejik olarak hayati öneme sahip varlıklara sahip olmasına/ bunları kontrol etmesine izin vermeyeceğiz’ vurgusu yapılıyor. Bölgede, ABD ile ortak hareket etmek isteyen hükümetleri, siyasi partileri ve hareketleri ödüllendireceğiz; ancak, farklı görüşlere sahip olsalar da ortak çıkarlarımız olan ve bizimle çalışmak isteyen hükümetleri de göz ardı etmeyeceğiz, deniliyor. Ancak devamında bölge ülkelerinin ABD dışında ticari başka ortaklar aramasına izin verilmeyeceği, bu konuda askeri ve ticari caydırıcılığın sonuna kadar kullanılacağı ifade ediliyor.
Eski ve yeni müttefikleriyle Batı Yarımküresinde ABD’yi yeniden ‘büyük’ yapma hedefindeki belge en çok Avrupalıları silkeliyor. Belgede, Avrupa’nın, Küresel GSYİH'de 1990'da yüzde 25 olan payının, bugün yüzde 14'e düştüğü ve ‘Eğer kendilerine gelmezlerse, medeniyetlerinin biteceği!’ söyleniyor. AB kavramı yerine, Elon Musk daha geçenlerde ulus devletlere dönülmesini talep etmişti ancak Tom Barrack da 1919’da kurulan ulus devletlerin sakıncalarından bahsetmişti. Avrupalı müttefiklerin aşırı sağ partileri sınırlamaya yönelik çabalarının üstü kapalı bir şekilde ‘politik sansür’ olarak eleştirildiği belgede, ‘Trump yönetimi, istikrarsız azınlık hükümetlerinde bulunan ve muhalefeti bastırmak için demokrasinin temel ilkelerini çiğneyen Avrupa yetkilileriyle anlaşmazlık içindedir’ yargısı var. 2015’ten sonra AB ülkeleri; Suriye, Irak, Afganistan, Libya göçleri ve pandemi sınavlarından başarılı çıkamadı ve ciddi anlamda stagflasyona girdi. ‘Kendine güvenini kaybeden AB’nin ve bazı NATO üyelerinin en geç birkaç on yıl içinde çoğunlukla Avrupa kökenli olmayan nüfuslara sahip olması olasıdır. Bu nedenle, bu ülkelerin dünyadaki konumlarını veya ABD ile ittifaklarını, NATO şartını imzalayanların baktığı şekilde görüp görmeyecekleri açık bir sorudur’ ifadeleri yer alıyor. Buna rağmen belge, Avrupa’nın ekonomik ve diğer güçlü yönleri ile ABD’nin kıta ile ortaklığının faydalarını kabul ediyor: “Avrupa’yı gözden çıkarmayı göze alamayız; böyle yapmak bu stratejinin ulaşmayı amaçladığı hedeflere zarar verir” deniliyor. Ayrıca birçok AB hükümeti tarafından kamuoylarına, varoluşsal bir tehdit olarak gösterilen Rusya, Rus analistlerin de eminim memnuniyetle karşıladıkları bir biçimde eleştirilmemiş bile. Trump, geçtiğimiz günlerde Ukrayna’ya; “Barış planımıza uyun yoksa yakında Ukrayna diye bir ülke kalmayacak!” demişti. Belgede de Ukrayna Savaşı’nın bir an önce bitirilmesi istenmiş ama doğalgazı Rusya’dan alması ABD tarafından yasaklanan AB ülkelerine, ABD’nin neredeyse Rusya’nın üç katına LNG satıyor olması durumdan çok da rahatsız olmadığını düşündürüyor. 2035’e kadar savunma harcamalarınızı yüzde 5’e çıkarın denilen AB ülkelerine 2027 şartı da getirilmiş. Hedef neredeyse sekiz yıl öne çekilmiş. ABD, kibirli AB ülkelerinin refahı, mutluluğu için Çin’in büyümesini engelleyecek imkanları Avrupa’ya veremem, önceliğim Pasifik diyor.
Ortadoğu başlığındaysa ABD’nin iki kez savaşa girdiği Körfez Bölgesi önemini yitirmiş. Çünkü belgede, artık ABD’nin enerji kaynakları çeşitlendiği ve enerji ihraç ettiği vurgusu yapılmış. Suriye potansiyel bir sorun olmaya devam ediyor, ancak Amerikan, Arap, İsrail ve Türk desteğiyle istikrara kavuşabilir. Bölge giderek artan bir şekilde uluslararası yatırımın kaynağı ve hedefi haline gelecek, petrol ve gazın ötesinde nükleer enerji, yapay zeka ve savunma teknolojileri de dahil olmak üzere birçok sektörde yatırımlar gerçekleşeceği ifade ediliyor. Ve en önemlisi de Ortadoğu halklarının ve liderlerinin kendine özgülüğü, Trump dönemlerine kadar yapılan dayatmacı yaklaşımların sonlanması gerektiği kabul ediliyor.
Afrika başlığındaysa, uzun zamandır süregelen liberal ideolojileri sağlamlaştırmaya devam etmek, ticareti geliştirmek ve enerji kaynaklarından yararlanmak adına örneğin Kongo ve Ruanda ya da Sudan arasındaki çatışmalara çözüm bulmak, yeni çatışmaları önlemek, yardım ve yatırım yaklaşımımızı değiştirmek ve bazı bölgelerde yeniden canlanan İslamcı terörist faaliyetlere karşı dikkatli olmak ve uzun vadeli Amerikan varlığından veya taahhütlerinden kaçınmalıyız deniliyor.
Heyecanla izliyorum, bakacağız, göreceğiz.