Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi geçtiğimiz günlerde Trump yönetimi tarafında dünyaya ilan edildi. ABD yönetiminin dünyayı nasıl okuduklarını bu belge ışığında analiz etmeye çalışacağım ki önümüzdeki dönemde hangi politikaların hangi hedefler için izleneceğini anlayalım. Bu belgenin anlaşılması ve analizinin yapılması hem Türkiye’yi ve hem de dünyayı ilgilendiren Amerikan politikalarını anlamak bakımından şiddetle önemli. Belgeyi iki yazıyla ele almak istiyorum ve bu yazım ilki…
Yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, işe Soğuk Savaş sonrası ABD’nin yürüttüğü dış politikanın aslında beklenenleri veremediği itirafıyla başlıyor. “Her ülke, bölge, konu veya dava -ne kadar değerli olursa olsun - Amerikan stratejisinin odak noktası olamaz. Dış politikanın amacı temel ulusal çıkarların korunmasıdır; Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana Amerikan stratejileri yetersiz kalmıştır; dilekler veya arzu edilen nihai durumların uzun listeleri olmuşlardır; ne istediğimizi net bir şekilde tanımlamamış, bunun yerine muğlak klişeler ortaya koymuşlardır; ve ne istememiz gerektiğini çoğu zaman yanlış değerlendirmişlerdir” diyor.
Trump dönemine kadar ABD’yi yöneten kadrolar, Soğuk Savaş sonrası dünyanın jandarmalığına soyunma işini, ulus devlet inşa süreçlerini dev askeri, diplomatik, istihbarat ve dış yardım finanse etme kapasitesini abarttılar. Belgenin başlangıcında, küreselleşme ve sözde ‘serbest ticaret’ üzerine son derece yanlış yönlendirilmiş ve yıkıcı bahisler oynadılar; bu da Amerikan ekonomik ve askeri üstünlüğünün dayandığı orta sınıf ve endüstri toplumu kavramlarının içini boşalttı ve bu ‘dev savunma maliyetleri Amerikan halkına yüklendi’ tespitleri yapılıyor.
ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi, ABD halkını, topraklarını, ekonomisini ve yaşam tarzını askeri saldırılardan ve düşmanca dış etkilerden, casusluktan, yağmacı ticaret uygulamalarından, uyuşturucu ve insan ticaretinden, kültürel yıkımdan korumayı hedefliyor. En önemlisi de ‘göç’ten korumayı hedefliyor. ABD’nin kendini tüm bu tehditlerden koruma yolu ise ekonomik caydırıcılık ve Amerikan anavatanında Golden Globe yani Altın Kubbe; önceki başkanlardan Ronald Reagan tarafından 1983'te önerilen Stratejik Savunma Girişimi'ne benziyor ama bazı eleştirmenlerce kusurlu bulunuyor. Ve bu kusurlar da belgede anılan Altın Kubbe’nin, İsrail’in Demir Kubbe gibi geleneksel bölgesel füze savunma sisteminden daha az etkili olduğunu savunuyor. Ayrıca, Mayıs 2025’te projeye olumsuz tepki veren Çin, ABD’yi, uzayı bir savaş alanına dönüştürme riski taşıyan küresel bir füze savunma sistemi geliştirmek ve konuşlandırmaktan vazgeçmeye çağırmıştı.
Son olarak belgenin temel amaçları arasında ilk olarak Batı yarımküreyi yani Çin’in de içinde olduğu Pasifik ve Atlas Okyanuslarını yani Kuzey ve Güney Amerika’yı; ABD ile işbirliği yapan ve yabancı güçlerden arındırılmış bir bölge yapmak yani Monroe Doktrini’ne bir Trump Sonucu koymak isteniyor. Hint Pasifik’i açık tutmak ve yabancı güçlerin yani Çin’in Latin Amerika ülkeleriyle iş yapmasını engellemek belgenin bütüncül amacı. Bir de burada ABD ile uyumlu ülkeler desteklenecek ama uyumlanmayanların başına kim bilir neler gelecek meselesi var ki bu da açıkça belirtilmiş; iyi şeyler gelmeyecek… Çin ile tek başına başa çıkamayan ABD yeni müttefikler peşine düşmüş görünüyor.
Son olarak belgede şöyle diyor: Amerika'nın kritik minerallere ve malzemelere erişimi genişlemeli ve yıkıcı ekonomik uygulamalarla mücadele etmeli bunu başarmak için Amerikan İstihbaratı, Amerikan güvenliği ve refahına yönelik zaafları ve tehditleri anlayıp azaltmak için dünya genelindeki önemli tedarik zincirlerini ve teknolojik gelişmeleri izleyecek. Yani dünyanın şimdilerin meşhur mevzusu olan kritik mineralleriyle ilgili olarak, dünyanın neresinde olursa olsun ABD istihbaratı derin bir gözlem içinde olacak.
Bekleyip göreceğiz neler olacak? Haftaya da belgenin ülkemize, Avrupa, Afrika, Asya ve Ortadoğu başlıklarını yazacağım.