Derbi haftaları heyecanlıdır. Bütün ülke, hatta dünyadaki futbolseverler o hafta oynanacak ‘büyük maç’a kitlenir. Öncesinde hazırlıklar yapılır, rakibin çekinmesini sağlamak için türlü türlü organizasyonlar hayata geçirilir. Derbi günleri ekonominin can suyudur. Fuara katılım sağlansa bir derbi günü kadar satış olmaz. Tüm ülke derbi sayesinde bir günlüğüne festival alanına dönüşür.
Peki neden aynı şehrin takımları arasında oynanan çok çekişmeli maçları ‘Derbi’ diye adlandırdığımızı biliyor muyuz? Şimdi kemerlerinizi takın ve tarihe kısa bir yolculuk yapalım.
Bunu aslında 18. yüzyılın ünlü simalarından Edward Smith Stanley, aristokrat ismiyle Lord Earl of Derby XII’ye borçluyuz. Derby ailesi İngiltere’nin en köklü ailelerinden biridir. Büyük arazilere ve malikanelere sahiptirler. Bu ailenin en önemli bir başka özelliği yüzyıllardır at yetiştiriciliği yapmasıdır. Ailenin bugün bile İngiltere’nin birçok yerinde yarış atı çiftlikleri bulunur.
Lord Derby özeline gelirsek, kendisi soylu at ticareti yapardı. Safkan atlar yetiştirirdi ve işini geliştirmek için at yarışının tüm ülkede kurumsallaşmasına çalışıyordu. O dönemde at yarışları henüz bugünkü gibi belirli kurallar çerçevesinde yapılmazdı. İşte Lord Derby bunu değiştirdi.
1780 yılının başında ülkedeki en iyi at çiftliklerine davetiyeler yolladı ve Epsom Downs, Surrey’de haziran ayında yapacağı yarışı haber verdi. Her haziran ayının ilk cumartesi günü düzenlenecek geleneksel bir yarış olacaktı. Bu yarışın kendine özgü bazı kuralları vardı. 2400 metrelik bir mesafe koşulacaktı ve sadece üç yaşlı safkan İngiliz tayları katılabilecekti. Dolayısıyla her at bu yarışı hayatında sadece bir kez koşma şansı bulacaktı. Dolayısıyla her yarış kendine özgüydü ve yekpare idi.
Bu yarışa Epsom Derby adı verildi. Yarış bir fenomen oldu çünkü aristokrasi ile halkı aynı etkinlikte buluşturan ilk büyük organizasyon oldu. Diğer şehirlerden gelenlerle organizasyon, çok daha büyük bir spor festivali halini aldı. Yarış 1790 yılında kraliyet ailesinin de katılım göstermesiyle ülke çapında bir etkinliğe dönüştü. Kraliyet ailesi bu tarihten itibaren her sene (dünya savaşları da dahil) bu yarışa katıldı. Bu tarihten itibaren edebiyat ve sanat dünyası da yarışa ilgi göstermeye başladı ve yarış sosyal bir fenomene dönüştü. 1790’dan itibaren her yıl ortalama 500 bin kişi Epsom Derby’yi izlemek için ülkenin dört bir yanından şehre gelmeye başladı.
Derby’nin ismiyle alakalı olarak az bilinen bir hikaye anlatılır. Yarışın ilk düzenlediği sene Lord Derby ile yarışın finansörlerinden biri olan Sir Charles Bunbury, yarışın ismi ile alakalı ateşli bir tartışmaya tutuşurlar. Yumrukların konuştuğu bu tartışma, iki soylu arasında hakemlik yapan bir arkadaşları sayesinde kansız çözülür. Bu hakem, yazı-tura atılmasını önermiş ve taraflar buna razı gelmiştir. Yazı turayı Lord Derby kazanmış ve yarış onun adıyla anılmaya başlanmıştır. Eğer Bunbury kazansaydı bugün dünyada ‘derbi’ değil muhtemelen ‘bunburi’ terimi kullanılıyor olacaktı.
Epsom Derby, büyük olaylara da sahne olmuştur.
Örneğin 1844 yılında yarışı kazanan Running Rein adlı atın aslında dört yaşında olan Maccabeus adlı at olduğu ortaya çıkmıştır. Derby, üç yaşlara açık olduğundan skandal patlamış ve mahkeme kararıyla (atın gerçek yaşının atın dişlerinin incelenmesi sonucu ortaya çıkmasıyla) birincilik kupası el değiştirmiştir. Bu olay, sporda kimlik kontrolü kurallarının modernleşmesinde bir dönüm noktası olmuştur.
1850 yılı, tarihin en büyük rekabetlerinden birine sahne olmuştu. Favori The Flying Dutchman, Voltigeur adlı ata yenilmişti. Halk ikiye bölünür. Dutchman’cilerle Voltigeur’cüler birbirlerine girerler. Şike iddiaları o kadar ayyuka çıkar ki Derby tarihinde bir ilk yapılır ve iki at arasında özel bir rövanş yarışı daha koşulur. Bu İngiltere tarihindeki en ünlü ‘dual race’ olarak tarihte yerini alır.
1913 yılında Derby’de çok trajik bir olay yaşandı. Süfrajet (kadınlara oy hakkı için mücadele eden kadın aktivistler için kullanılan tabir) Emily Davison, protesto amacıyla kendini Kral V. George’un atı Anmer’in önüne attı ve aldığı darbe ile hayatını kaybetti. Bu olay dünyada kadın hakları mücadelesinin sembolü olmuştur.
‘Derbi’ kelimesi aslen hız, cesaret, strateji gibi değerleri aynı anda sahaya süren efsanevi at yarışlarından günümüze miras kaldı. Bugün rekabetin en yüksek, tutkunun ise en ateşli olduğu karşılaşmaları tanımlamak için bu kelimeyi kullanıyoruz.
İster çimlerde koşan safkanlar, isterse futbolcular olsun, ‘derbi’ iki tarafın yalnızca birbirlerini değil, esasında kendi sınırlarını da zorladıkları o büyük düellonun adıdır.