Şöyle başlayayım… Kulunuz kendini bildi bileli haberleri radyodan izler. Önce İstanbul Radyosu ile başladım. Sonra “ajans haberleri” Ankara Radyosundan verilmeye başlandı. Daha sonra Türkiye radyoları tüm ülkeye yayıldı. Zamanla kısa dalgalar kullanılmaya başlandı.
Hala huyum değişmedi. Sabahları işe giderken, TRT1’i açar ve dinlerim… Birkaç aydır çok ilginç bir program başladı: 5/6 dakika sürüyor… İsmi ‘Medeniyetlerin İzinde’
Her gün Anadolu’da bir antik kentin tanıtımı yapılıyor.
İşte bu gördüğünüz harita ülkemizdeki tarihi kentlerin yaklaşık sayısını vermeye çalışıyor. Takriben 250 yer gösterilmiş… Ancak esas sayının 500’ü geçtiği arkeologlar tarafında belirtilmiş. Bu sayıya henüz kazılmamış ama yerleşim merkezi olduğu belli höyükler dâhil değil. Özetle bu program yıllar sürecek gibi duruyor.
Bu şehirlerin kaç tanesini gezebildik? Yanlış hatırlamıyorsam geçmiş yazılarımda size bir iki tanesinden bahsetmiştim. Mesela Andriake’nin1 en az 1500 yıl evvel inşa edilmiş tahıl silosunun bugünkü tekniklere tamamen uyum içinde olduklarını yazmıştım. Siloyu gezerken duvarına kazılmış gümrüklemeye dair talimat ve düzenlemelere gıpta ile bakmıştım.

Bu limana gelenler ve halk boş vakitlerini geçirmek için beş kilometre ötede yer alan Myria’a gider ve bilhassa muhteşem tiyatrosundan ayrılmazlardı.
Antalya’nın Aksu ilçesinde bulunan Perge2 başlı başına günümüz şehirciliğine adeta örnek teşkil edebilir. Orada yaşayanların bilhassa rahat ve huzuru için mükemmel bir plan yapılmıştı… Beni en fazla çarpan husus, şehrin merkezinde bulunan fıskiyeler ve çeşme idi. Oradan fışkıran sular dört ana kanal ile şehrin her tarafına adeta nehirler gibi dağılıyordu. Müthiş huzur verici bir manzara idi.
Şehre gelecek yabancı misafirlerin de en iyi bir şekilde dolaşıp eğlenmeleri veya ticaretlerini, alışverişlerini rahatlıkla yapmaları hususunda her türlü tedbir alınmıştı. Kültürel faaliyetler de unutulmamıştı tabii. Düşünün MS 2. yüzyılda tekrar inşa edilen tiyatronun kapasitesi 12 bin kişiye çıkartıldı.
Tahmin edeceğiniz gibi böyle bir ortamda, tabuların ve önyargıların yeri yoktu; ‘tanrılar’ değil, ‘insan’ her türlü eşyanın, faaliyetin ölçüsü ve merkezi olmalıydı. Nitekim böyle oldu. Ölümden sonrasını değil, yaşadıkları dünyayı ve insanı tetkike ve araştırmaya başladılar. Tabiatın güçlerini anlamakla iç huzura kavuşacaklarını ve bu suretle mutluluğa erişeceklerini ispat etmeye çalıştılar. Sadece akıl ve mantığın ışığı altında her sahayı hür ve serbest bir şekilde sorgulama yöntemlerini geliştirdiler.
Sadece iki örnek verdim… Özetle muazzam medeniyetlerin üzerinde yaşıyoruz. Mutlaka ve mutlaka bizlerin bu hazineleri derinliğine araştırarak ilham almalı ve ona göre geleceğimizi programlamalıyız.
Şunu da hatırlayalım. Batı medeniyetini beşiği Anadolu’dur.
Ünlü Amerikalı tarihçi Hendrick Willem von Loon’un dediği gibi:
“Yüksek seviyeli bir medeniyetin ortaya çıkması için, tüm coğrafi, etnik, ekonomik, siyasi ve sosyal şartların en ideal bir şekilde bir araya gelmesi şarttır.”
Ve işte Anadolu’muz tüm bu şartları bir araya getirmişti.
Yazımın başına dönüyorum… “Medeniyetlerin İzini” daha etkin bir şekilde nasıl izleriz? Diğer bir deyimle tüm bu değerleri sürekli gündemde tutmamız gerekmez mi? Gerçi son yıllarda devamlı yeni antik şehirler ortaya çıkartılıyor ve ziyarete açılıyor.
Bence bu büyük mirası korumak için taşları korumak yetmez, oradaki günlük hayatı, kültür, tarih ve düşünceyi araştırıp antik kentlere yakın oturan halk ve öğrencilerin öğrenmelerini teşvik edilmeli.
----
1 Andriake: Antlaya’nın Demre ilçesine 5 kilometre mesafede bulunur.
2 Perge: Antalya’nın 17 kilometre doğusunda bulunur.