Eski yazılarımı göz önüne aldığımda, şunu görüyorum: İster bir nesne, ister bir insan, ister bir duygu, ister bir olay, isterse hayata ilişkin bir düşünceye odaklanmış olayım, kendimi sürekli bir anlam arayışı içinde buluyorum. Bir başka deyişle ele aldığım konunun, iç dünyamdaki karşılıkları, “ne”, “neden”, “niçin” gibi sorularla buluştuğunda, bu arayış yolculuğum da başlamış oluyor. Bu sorgulama sürecinde, her şeyin yüklediğim anlamlarla bir değer kazandığını da görüyorum. Ayrıca şunu biliyorum ki, düşüncelerimin doğruluk ya da gerçeklikleri bir yana, benim için önemli olan, bu anlam arayışının, hayata olan bakışımı olumlu yönde geliştirdiğidir. Nitekim insanın anlam arayışı üzerine araştırmalar yapan psikiyatrist ve nörolog Viktor Frankl, şöyle diyor:
“Yaşamın anlamı kişiden kişiye değişir, günden güne, saatten saate de değişir. Dolayısıyla, yaşama genel bir anlam yüklemeye çalışmaktansa, yaşamın herhangi bir an’ında, ona özel bir anlam yüklemek çok daha doğru olur.”
Bu sözler üstüne yıllarca önce yazmış olduğum Bir Anlamı Olmalı şiirimden birkaç dizeyi paylaşmak istiyorum:
“Bir anlamı olmalı / Bölüşmenin bir sofrada ekmeği / Sonra birlikte tuza banmanın / Dolu şarap kadehlerinin / Birer kırmızı gül gibi
Bir anlamı olmalı / Sevgiye kadeh kaldırmanın / Sağlığa mutluluğa kardeşliğe / Bütün dost bildiklerimize / Hiç tanımadıklarımıza belki de…”
Bir anlamı olmalı diyoruz; kuşkusuz düşünebildiğimiz, üstünde sorgulayabildiğimiz sürece… Yoksa hiçbir şeyin anlamı yok! Yalnızca zorunlu gereksinimlerini karşılayarak, hayatını sürdürenler gibi… Oysaki daha iyiye, daha güzele ulaşmaya çalıştıkça yaşama farklı gözlerle bakıyor, iç dünyamızı aydınlatıyoruz.
Düşündüğümüzde, bir an, yalnızca bir an içinde, hayatımıza sınırsız anlamlar yükleyebildiğimizi görüyoruz. Belki de o gizemli an çıkacağımız bir yolun başlangıç noktasını oluşturmaktadır.
Jorge Luis Borges, Alef kitabında şöyle diyor: “Herhangi bir yaşam, istendiği kadar uzun ya da karmaşık olsun, tek bir andan oluşur aslında – kişinin kim olduğunu keşfettiği andan.”
Adı hiç önemli değil; kendini bulma, aydınlanma ya da farkındalık… Önemli olan hayattan aldığım keyif kadar, bu süreçte ne denli kendimi geliştirdiğimdir.
Bu anlam, kimi için günlük uğraşlarla elde ettiği sürdürülebilirlik ya da başarılarla ifade ediliyor. Kimi erdemli bir hayatla bunu değerlendiriyor. Kimi bilgi ya da bilgelikle buna bir değer katıyor. Kimi de inançlarının doğrultusunda, Tanrı ile olan ilişkisinde yalnız yaşamı değil ölümü de sorgulayarak bir anlam bulmaya çalışıyor. Kuşkusuz bilim ve sanat insanları için de çok farklı yanıtlar verebiliriz. Nasılsa doğum ve ölüm arası bir süreçte herkes kendince bir arayış içinde…
Kendi payıma hayatın bir anlamı var mı, doğrusu bilmiyorum; ama ona ben bir anlam yüklediğimde, mutlu olduğumu biliyorum.