Kasım ayı başında Altı Nokta Körler Derneği İstanbul Gönüllüsü arkadaşım sevgili Nilgün Cömert sayesinde gözüm açıldı.
Görme engelli bireylerin yaşamına katkı sağlamak üzere derneğin yararına düzenlenen yardım konserindeydim. Değerli Behzat Gerçeker ve Enbe Orkestrası bu yıl üçüncü kere hiçbir talepte bulunmadan sadece yardımseverlere muhteşem müzikli bir gece yaşatmakla kalmadı, üstüne fiziksel bir görme engeli olmayan biz izleyicilerin de gözünün açılması için vesile oldular.
Dayanışma, müzik tabi ki güzeldi. Fakat asıl önemlisi gecenin en başında söz alan dernek başkanı Hülya Vural’ın beynimize çaktığı sözlerdi: “Bir topuk bir görme engellinin hayatı ile bir tutuluyor!”
Bir topuk bir insanın hayatına nasıl eş değer olabilir? Hiçbir şey anlamadınız değil mi? Gelin bunu yirmili yaşlarında görme yetisini kaybeden, dolayısıyla görme ve görmeme hallerinin ikisini de bilen biri olarak izleyiciye seslenen Hülya başkandan dinleyelim: “Görmek bazan hayatı akışında yaşamaktır, görmemek hayatı gerçek anlamda yaşamaktır.” “Beyaz baston bizim özgürlüğümüz, sesimiz, hayat arkadaşımız, özgüvenimiz çünkü beyaz baston olmasa biz evlerimizden çıkamayız. Ama beyaz baston oldu diye bütün sorunlarımız çözülüyor mu? Sokaktaki etkenler, duyarsız insanlar, konuşmayan otobüsler, ayakkabı topuğu kırılıyor diye belediyelere şikayet edilip sökülen kılavuz çizgileri.”
Hiç aklıma gelmezdi… Zaman zaman kaldırımlarımızdaki kılavuz çizgilerin olur olmadık yerlerde pat diye kesilmesi dikkatimi çekerdi. Ya da şehrimizin sadece görme engelli değil, bedensel engelli ya da sadece yaşlı olan bireyler için bir yaşam alanı olarak kolaylıklar sunmak yerine gündelik işleri bile bir mücadele haline dönüştüren sorunlar yarattığını gözlemliyordum. Aşırı yüksek kaldırımlar, kırık taşlar, olur olmaz çukurlar, ‘konuşmayan’ ve basamakları yere yakınlaşmayan otobüsler, kaldırımlara park eden araçlar dikkatimi çekiyordu. Bu mücadelede ne çok yaşlının düşüp bir yerlerini kırdığını bunun hem halk sağlığına hem de dolayısıyla sağlık ekonomisine verdiği zararı düşünüyordum. Bizler böyle düşünürken, kılavuz çizgilerinden rahatsız olup hele de ‘topuğu kırılıyor’ diye bunların kaldırılmasını talep edebilecek bir ruh halinin varlığını duyunca sadece gözlerim değil ağzım da açık kaldı!
Bu arada merak ettim. Ülkemizde engelli ve görme engellilerin nüfusa oranını merak ettim. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının Nisan 2023’te yayınladığı bir rapora göre ülkemizde genel nüfus içinde
Bu engelleri ve burada saymadığım diğer engelleri cinsiyete göre incelediğimizde ise engellik oranının kadınlarda erkeklere göre çarpıcı bir şekilde daha yüksek olduğunu görüyoruz.
Tam da bu bilgilerin ışığında, günlük hayatımızda, sokakta, metroda karşılaştığımız (mesela Gayrettepe’deki alışveriş merkezinden metroya giden uzun yolda zaten çalışmayan yürüyen yolların artık tamamen kaldırılmış olduğunu şaşkınlıkla fark ederken), iş yerlerimizde istihdam ettiğimiz, birlikte çalıştığımız engelli kardeşlerimizin zaten zor olan yaşamlarının nasıl da bizlerin farkında bile olmadığımız bazan çok küçük detaylar yüzünden daha da zorlaştığına gözümüzü, idrakimizi bir kere daha açmaya davet etmek istiyorum.
Ve düşünmeden, sormadan geçemiyorum: Görmeyen sadece fiziksel görme engeli olanlar mı? Yoksa asıl görmeyen görüşleri fiziksel olarak açık olan bizler miyiz? Artık gözümüzü açma zamanı gelmedi mi?