Atilla İlhan

Selin BARLAS Köşe Yazısı
12 Kasım 2025 Çarşamba

Dedem Cemil Sait Barlas’ın sahibi olduğu Pazar Postası gazetesinden bu defa eski bir dostu olan Atilla İlhan’ın bir makalesi ile geçmişe bakalım istedim.

Attilâ İlhan lisede bir kız arkadaşına yazdığı Nâzım Hikmet şiirleriyle yakalanıp 16 yaşında tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. 1944’e kadar okuma hakkı elinden alındı. İstanbul’da Işık Lisesi’nde eğitimini tamamlayıp İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu.1948’de ilk şiir kitabı Duvar yayımlandı.

1949’da Nâzım Hikmet’i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris’e gitti. Bu harekette aktif rol oynadı. Türkiye’ye dönünce yine izlenmeye başladı. Sansaryan Han’daki sorgulamalar ölüm, tehlike, gerilim temalarının işlendiği eserlerinde önemli rol oynamıştır. 1951’de Gerçek gazetesindeki yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca tekrar Paris’e gitti. Fransa’daki bu dönem Attilâ İlhan’ın Fransızcayı ve Marksizm’i öğrendiği yıllar... O yıllarda memlekete dair yazdıkları her daim bugüne ışık tutuyor…

Bu yazı da 1952 yılına ait…

Geçmişten bugüne bir sayfa açalım…

***

 

Pazar Postası

13 Temmuz 1952

Ankara

Atilla İlhan

 

                     Çifte Çapraz

Olayları kahve particiliğine düşmeden görebilen bir vatandaş Demokrat Parti’nin iki yıldır geçirdiği buhranı bir grafik eğrisini takip eder gibi açık ve saçık takip etmiştir. Demokrat Parti’nin aynı zamanda için için çektiği ve millete de çektirdiği bir sancı. Mesele şudur: mayası, doğuşu ve gidişiyle liberallik taslayan bu parti, liberalizmin zıddı bir tahakküm rejimine doğru süratle gitmekte; neticede, müthiş bir çıkmaza girmektedir. Zira bu tahakküm istidadı Demokrat Parti’yi çifteli bir değişikliğe sürüklüyor: hem; 1950’de kendisine çoğunluk sağlayan halk yığınları ve bu yığınların umumi menfaatleri ile çelişiyor, hem de kendi hareket noktası olan fikir ve prensiplerle çelişiyor.

Demokrat Partiyi kıvrandıran bu tenakuzlardır ve gerek bu partinin oynamakta olduğu rolü gerekse muhalefetin oynaması icap eden rolü iyice kavrayabilmek için bu çifteli çelişikliğin kurcalanması aydınlanması lazımdır.

İlkin, şu soruyu cevaplandırmaya çalışalım: Demokrat Parti’nin bir serbestlik sisteminden bir dikta sistemine yuvarlanmasının sebebi nedir?

Kendi yolu üzerindeki bu acayip dirsek nasıl hasıl olmuştur?

Demokrat Parti neden bir türlü garanti ve kontrollü bir demokrasi düzeni kuramamaktadır?

Halbuki şöyle biraz tarihi düşünsek kurması lazım gelecek. Filhakika batı memleketlerinde; bildiğimiz liberal demokrasi düzeninin, öncülüğünü yapmış ve bu sistemi kurmuş olanlar daima tüccar, sanayici zümrelerdir. Biz de Demokrat Parti bu zümrelerin menfaatlerini temsil ettiğine göre aynı vakanın tekrarlanması gerekmez mi? İşte meselenin bamteli burada: biliyoruz ki oralarda tüccar, sanayici zümreler önce iktisadi mânâda sosyal düzene hâkim olmuş; sonradan bu üstünlüğe dayanarak mücadelelerini yapmış, kazanmış ve serbestlik sistemini gerçekleştirebilmiştir. Eğer iktisadi üstünlükleri tahakkuk etmeseydi hiç şüphesiz serbestlik rejimini kuramazlardı. Zira ya eski sistemin kalıntıları ya da başka siyasi unsurlar bu serbestlikten onların aleyhine faydalanır, onları alaşağı ederlerdi.

Buradan şunu anlıyoruz: tüccar, sanayici zümrelerin serbestlik rejimini yâni demokrasiyi kurabilmesi anlarız içtimai gelişmede iktisadi rüştlerini idrak etmelerine yâni iktisadi üstünlüklerini tesis edebilmelerine bağlıdır.

Acaba bizde vaziyet ne merkezdedir?

Şurasını sımsıkı biliyorsunuz: Türk tüccarı, sanayicisi, müteahhidi, İkinci Cihan Harbi yıllarında palazlanmış, semirmiştir. Ama bunlara rağmen ne iktisadi güçleri ne siyasi şuurları kendi başlarına bu mücadeleyi yürütmelerine yetecek derecede değildi. Yalnız önemli bir müttefik edindiler: tek parti devrinin yarattığı umumi hoşnutsuzluk. Bu hoşnutsuzluğun muhtelif sosyal çevreler için farklı sosyal ve iktisadi sebepleri vardı. İşçiler, köylüler, memurlar, aydınlar başka başka sebeplerden hoşnutsuzdular. Eğer işçiler teşkilatlanmış köylüleri ve aydınları da kendi etrafında teşkilatlandırabilmiş olsaydı belki bu hoşnutsuzluktan sosyal demokrat, sosyalist bir siyasi hareket doğacaktı.

İşçilerin teşkilatlandırılmamış olması doğrudan doğruya tüccar, sanayici zümrelerin işine yaradı. Aydınlar, köylüler ve işçilerin çoğunluğu Demokrat Parti’yi desteklediler. Bu çeşitli sosyal çevreler için ilk ve önemli mesele tek parti diktasını tasfiye etmek ve serbestlik düzenine geçmekti. Neticede, Demokrat Parti iktisadi bir temele dayanarak değil de tam aksine siyasi bir hoşnutsuzluğa dayanarak iktidara geçmiş oldu. Böyle bir olayın birtakım krizler tevlit etmesinden daha tabii ne düşünülebilir?

Demokrat Parti iktidarı korumak azmindedir. Zira iktidar, tüccar ve sanayici ağa zümresinin menfaatlerini kolluyor. Fakat aynı Demokrat Parti, serbestlik, demokrasi, hürriyet, liberalizm vaatleriyle gelmiştir. Siyasi bir liberalizm iktisadi bir liberalizmi tamamlar. İktisadi bir liberalizm güçlü, kuvvetli, sıhhatli bir tüccar, sanayici takımını icap ettirir.

Demokrat Parti devlet fabrikalarını “hususi teşebbüse” vermek istiyor. Hususi teşebbüs daha pahalı kibrit ithal ediyor. Devletçe yapılan inşaatlar duruyor. Hususi teşebbüs kendi başına bu işlere kalkışamıyor.

Şunu anlıyoruz: tüccar, sanayici zümresi henüz iktisadi rüştünü ispat etmemiştir. Siyasi iktidarı kendini güçlendirmek için kullanmak niyetindedir. Fakat netice itibariyle Demokrat Parti bir kere çıkış noktasıyla; kendi kendisiyle çelişiyor mu? Çelişmiyor mu? Çelişiyor elbet!

Liberalizm yapamıyor. Dahası var…

Yukarıda ne demiştik?

Serbestlik rejimini getirebilmek için tüccar ve sanayi zümrelerin iktisadi temellerinin sağlam olması lazımdır.

Sağlam değilse ne yapacak?

Mutlaka iktidarda kalmak istiyorsa bunun iki yolu var. Birincisi geniş halk yığınlarını memnun edecek icraat yapmak. Bunu yapamaz. Zira, temsil ettiği menfaatlerle taban tabana zıttır. O halde zora başvurur. Bu da halka ve kendisine çoğunluğu sağlamış zümrelerle çelişmesi demektir. Serbestlik rejimi yerine yeni bir dikta rejimine; Peron rejimine gideriz. Ama bu milletin zararına olurmuş kime ne? Onlar için bu büyük kumardan kârlı çıkmak vardır. O kadar!

Yalnız şu noktaya dikkat çekmek isteriz; Demokrat Parti’nin bu çifteli tenakuz neticesinde geçirdiği buhranlar kendi kendisiyle ve seçmeniyle çelişmesi tarihî bir gerçeği ortaya, hem de bütün ihtikamiyle koymuştur.

Oyunu Mustafa Kemal’in kâğıtlarını oynayanlar kazanacaklar!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün