1970’ler ve 1980’ler hem robotlar hem de erken yapay zeka temsilleri açısından sinema ve animasyon tarihinde altın çağ gibiydi. Henüz fantastik bir kurgu gibi görünen teknoloji ile donatılmış figürlerin yer aldığı hikaye örgüleri, insan-makine iletişimi, bilinçli robotlar, duygulu makineler gibi temalar sinemada çok yoğun biçimde işlendi. 1970’ler boyunca Amerikan ve Sovyet süper bilgisayarlarının kontrolü ele geçirip insanlığı yönetmeye başlamasını konu eden ilk başkaldıran yapay zeka örneklerinden Colossus: The Forbin Project; eğlence parkındaki robot kovboyların arızalanması sonucu insanlara saldırdığı Westworld; ilk empati kurulan makinelerin anlatıldığı Star Wars: Episode IV / A New Hope; bilinç kazanan ev bilgisayarı Proteus’un ev sahibesiyle iletişime geçip beden kazanmak istediği Demon Seed; gemideki Mother isimli ana bilgisayarın mürettebatı gizli görev için manipüle etmesini konu eden tüyler ürpertici Alien ve hatta erkeklerin, gerçek kadınlar yerine ideal kadın robotlar yaratıp eşlerinin yerini aldırdığı distopik bir öykü olan 1975 yapımı The Stepford Wives ile başlayan süreç 1980’lere gelindiğinde Blade Runner ile ‘replicant’ robotların kimlik ve yaşam hakkı araması; nükleer savaş simülasyonu yapan yapay zekaya bağlanan bir hacker’ın oyunu gerçek sanmasının anlatıldığı WarGames -ki bu film ilk bilgisayarla iletişim filmi olarak bilinir- Skynet adlı yapay zekanın insanlığa karşı başlattığı savaşı anlatan ve Arnold Schwarzenegger’in o gün bugündür ikonik hale gelen repliği ‘I’ll be back!’in popüler kültüre giriş yaptığı Terminatör; sahibine aşık olan ilk romantik yapay zeka filmi olarak belirtilebilecek Electric Dreams ve 1968 filmi olmasına rağmen 1980’lere gelindiğinde HAL 9000 karakteriyle kült haline gelen 2001: A Space Odyssey, duygusal, ama ölümcül bilgisayar arketipi ile hepimizin hayatında yer etti.
Robotlar ve yapay zeka temsilleri yalnızca büyüklerin dünyasına değil, süper kahraman bir robot çocuğu konu alan Astroboy; uçan arabaların, görüntülü görüşmelerin, robot hizmetçilerin, akıllı saatlerin ve uzay turizmi gibi birçok teknolojik öngörünün yer aldığı Jetgiller; otobotlar ve decepticonların kapıştığı Transformers; güçlerini birleştiren Voltron; insan zekası ve mekanik beden birleşiminin bir temsili olarak Müfettiş Gadget gibi animasyonlar çocuklara da başka bir dünyanın kapılarını aralayan örneklerden oldu. Tüm bu silsileye baktığımızda ise karşımıza korku filmlerinin de temel dokularından birini oluşturan insanın kendini Tanrıyla eş koşup yeni bir varlık yaratması ve oluşan yıkım; insan ile robot arasındaki çizginin bulanık hale gelmesi; hem kurtarıcı hem öldürücü yapay zeka ve robot teknolojisi; ikili ilişkilerde bile insanın yerini alabilen mükemmel bilinç ve empati seviyesi gibi temalar çıkıyor.
“Yeterince karmaşık sinir ağları kurarsak, belli bir noktada bilinç kendiliğinden ortaya çıkabilir.”
Bugün bulunduğumuz yerden adı geçen veya geçmeyen tüm bu popüler kültür ürünlerine baktığımızda anlattıklarının çok da imkansız görünmediği, hatta bazı noktaların hızla gerçekleşmiş olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Başta sağlık olmak üzere birçok alanda güzel haberlerin gelmesinin yanında onlarca insanın işine son verildiği, yönetimlerin kendi kanunlarını ve anayasalarını bile yapay zekaya emanet ettiği; tam da Blade Runner’da belirtilen “More human than human” noktasındayız. Kimi yapay zekayı yakında patlayacak bir balon olarak nitelendirirken kimi bir makinenin ne kadar zekice davranırsa davransın, anlamın sadece bilinçte olduğunu söylüyor. Henüz yapay zekanın etik sınırları ve hukuki tabanı bile oluşturulamamışken ülkeler zorunlu yapay zeka dersleri koyuyor (Türkiye de bu konuda atılım yaparak 2025-2026 eğitim öğretim döneminde ilkokullarda 5. sınıftan itibaren ve tüm üniversitelerde zorunlu yapay zeka dersi koydu). Biz veliler de haklı olarak yeni kuşağı ileride hangi alana yönlendirmeliyiz ki aç kalmasınlar sorusunun cevabının peşine düştük.
Ancak her ne kadar bilim insanları karmaşık sinir ağlarının kurulması dahilinde yapay zekada bilincin de ortaya çıkacağını söylese de yapay zeka hala duygusal empati kuramıyor; biz soru sorsak ve aslansın, kaplansın, büyüksün, harikasın, bugün çok güzelsin, pek tatlısın gibi hoşumuza giden karşılıklar alsak da ancak davranışsal bir geri bildirimde bulunabiliyor. Acının, mutluluğun, sabrın ne demek olduğunu bilemediği; daha doğrusu bunu tecrübe edemediği için duygusal anlamda bir bilinç de oluşturamıyor. Dolayısıyla insan duygulanımının biricik yansıması olan sanatsal yaratı; insan-yapay zeka ortaklığı ile daha da özgünleşse de anlam üretimi, makine için henüz mümkün görünmüyor. Yapay zeka aynı zamanda etik muhakeme de yapamıyor. Doğru, yanlış, adil gibi kavramların neye göre düzenleneceğini ve değer üretimini bilemiyor. Bilgiyi belirli bir çerçeveye oturtup anlam kurabilme yetisi de yapay zekanın eksilerinden biri. Özetle yapay zeka sadece veri üretiyor, anlam değil. Bu nedenle başta sanat ve yaratım ile ilgili alanlar olmak üzere hukuk, politika, etik kurullar, kamu yönetimi, grup dinamikleri, güven, liderlik, kültürel bağlam, takım çalışması, pazarlama, topluluk oluşturma, öğretmenlik, film, edebiyat, reklamcılık ve bu gibi alanlarda insanın ve bilincin etkinliği en üst sıralara tırmanıyor. Ancak burada çocuğun gerek aile gerekse okuldaki eğitimi için de çok önemli bir kriter devreye giriyor: Eleştirel düşünmeyi, muhakeme yapmayı, erdemi, ahlakı, empatiyi öğretebilmek… Ve ne yazık ki bizdeki en büyük sorun da bu noktada baş gösteriyor.