Gerçek nedir?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
29 Ekim 2025 Çarşamba

Ekim-kasım ayları İstanbul’un bir ucundan diğerine yayılan festivaller, sanat fuarları ve bienallerle hayat bulur. Günümüz coğrafyasında yaşanmakta olan kaosun içindeki nefes payıdırlar.

İKSV, 1987’de İstanbul’da ilk çağdaş sanat etkinliği sayılan ‘Uluslararası İstanbul Bienali’ni Beral Madra’nın genel koordinatörlüğünde gerçekleştirdi.

Bienale katılan sanatçılar ve yaptıkları işlerle ilgili olağanüstü bir katalog hazırlandı. İstanbul’un kültürel dokusu kavramsal sanat, video gösterimleri ve dijital frekans vs. aracılığıyla yansıtılmıştı.

Benzer etkinlikleri rehber eşliğinde gezmiyorsanız sanatçıların ne yaptıklarını algılamak biraz zor. ‘Hayal gücünü kullan, her işe bir anlam yüklemek gerekmez’ anlayışı çok gerilerde kaldı.

↔↔↔

Bu yıl 10-12 Ekim’de 15. yılını kutlayan İST FESTİVAL’i güncel bir konuya odaklandı, ‘Hakiki Gerçek Nedir?’ Yapay Zekânın sanal kimlikleri içinde neyin ‘gerçek’, neyin ’yapay’ olduğunu ayırt etmek giderek zorlaşıyor.

Benzer etkinliklerle ilgili yazılı basında çıkan çeşitli yazıları mümkün olduğunca çok okumaya çalıştım. Muhakkak ki her olayın kendine özgü terminolojisi vardır. Genelleme değilse bile, çoğu yazıda ‘dön dolaş’ sanatı, daha da karmaşık hale getiren, biri ötekinin eş anlamlısı sözcüklerle dolu.

Tenkit etmek kolay; doğrusunu ya da ortalamayı bulmak zor. Bir an için 1980’lerde gazete ve benzeri yayınlarda öz Türkçe kelimeler (olası, yapılası, özdeş, içgüdüsel gibi…) kullandığımız günleri anımsadım. Çoğu makaleler neredeyse anlaşılmamak üzere kaleme alınıyordu. Aslında bu bir yenilenmeden öte, ‘entelektüel’ sayılmanın dışa vurumuydu. Hepimiz çok iyi bilirdik ki, iyi bir metin anlaşılmak için yazılır. Ortalama okurun sindireceği şekilde düzenlenir.

Dil ile düşünce arasında çok sıkı bir bağlantı vardır. Gençlerle yaşlıların birbirini anlayamaz olmasının bir nedeni de budur.

↔↔↔

Dijital illüzyonları bir yana bırakırsak, ‘hakiki gerçek’ ile ‘gerçek’ arasındaki farkı algılamam zor değil; imkânsız.

Yuval Harari’nin çeşitli algoritmalarla bile bu soruya kesin bir yanıt vereceğini zannetmiyorum.

Sorgulamak iyidir elbette. Araştırmacı bir zihnin göstergesidir. Yine de her sorunun bir yanıtı yoktur. Varsa da düşünüldüğünden basit, ya da tam tersi sonsuzluk işaretidir.

↔↔↔

Büyükbabam hayatımda tanıdığım en mülayim, en yapıcı insanlardan biriydi. Az konuşur, sesini asla yükseltmezdi. Eskilerin çoğu gibi, evde gömlek, kravat ve kolsuz gri yün yeleğiyle dolaşırdı. Koltuğunda otururken genelde açık duran gazetesini yüzüne yakın tutardı. Gerçi gözleri iyi görmezdi ama gerçekten okur muydu yoksa hayli otoriter olan babaannemle sohbeti kısa tutmak için mi yapardı bilemiyorum.

Onunla daha uzun yıllar birlikte olabilmeyi isterdim. Olduğu yere huzur veren bir insandı. Oturduğu koltuk hâlâ evimdedir.

Bir gün baba-oğul yaptıkları kısa sohbetler sırasında babam ona, ‘gerçek nedir?’ diye sormuştu. O da ‘sana verebileceğim kesin bir yanıt yok. Gerçeği bir gün kendin bulacaksın’ demişti.

Son zamanlarında bu kez de babam bana, ‘ben gerçeği bulamadım; belki sen bulursun…’ sözlerini tekrarladı.

İtiraf edeyim; bugüne kadar bulamadığım gibi aramaktan da vazgeçtim.

Sağlıkla kalın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün