Ilımlı diktatör Salazar

Selin BARLAS Köşe Yazısı
13 Ekim 2025 Pazartesi

Lisbon’u, Portekiz’i, Fado’yu oldum olası çok sevmişimdir…
Köklerimde Portekizli Yahudiler olması belki hissettiğim yakınlığı izah edebilir…
Belki…
Etmezse de ülkenin renkli tarihi, müthiş kıyıları, görkemli güzelliğiyle daima arka fonda duyduğumuz kendine has melodileriyle bizi selamlayan ağırbaşlı ihtişamıdır herhalde…
Portekiz’in yakın tarihinin 40 yılına imzasını atan ve birçok kaynakta ‘ılımlı diktatör’ olarak adlandırılan ve meşhur “Eşitliğe inanmıyorum, hiyerarşiye inanıyorum” sözlerinin sahibi António de Oliveira Salazar’a dönüp bakalım istedim…
Ilımlı diktatör dedikleri Salazar kimdi?
Nasıl bir adamdı?
***
28 Nisan 1889’de Portekiz'in şarap bölgesinde bulunan Vimieiro Köyü’nde doğdu. Marquis de Pombal’dan bu yana Portekiz'in en önemli lideri denir. 1930’larda ekonomik düzeni yeniden sağladı ve ülkeyi II. Dünya Savaşı’ndan uzak tuttu, ancak otoriter ve baskıcı rejimi ve Portekiz’in denizaşırı sömürgelerine acımasızca tutunması nedeniyle sert bir şekilde eleştirildi.
1910’da hukuk ve ekonomi okumak üzere Coimbra Üniversitesi’ne gitti. 1914’te 20 üzerinden 19 mükemmel notla hukuk lisansı aldı. 1917’de Coimbra Ekonomi Bölümü’nde öğretim görevlisi oldu ve kısa süre sonra altın standardı, buğday üretimi ve emtia krizi üzerine üç önemli çalışma yayınladı. Mayıs 1918’de doktora derecesi aldı.
Ancak onun öğrencilik yıllarında ülkesi kaosla çalkalanıyordu…
Portekiz monarşisinin 1910’da yıkılmasından sonraki dönem, aşırı siyasi istikrarsızlıkla damgasını vurdu. 1910 ile 1926 yılları arasında Portekiz, 20 askeri darbe yaşadı ve 44 farklı hükümet gelip geçti. Sürekli değişim, artan ulusal borç ve artan toplumsal huzursuzluk gibi ekonomik sorunlara yol açtı. Bu kaos, 28 Mayıs 1926’da Birinci Cumhuriyet’i sona erdiren ve askeri bir diktatörlük kuran bir askeri darbenin koşullarını yarattı.
Salazar parlak eğitimi ve entelektüel gelişimi ile dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştı.
Yeni kurulan bir düzende artık yeri hazırdı…

1926 darbesinin ardından, yeni askeri yöneticiler 39 yaşındaki Salazar’ı maliye bakanı olarak atadı. Görevi açık ama zordu: Devletin çöküşünü önlemek ve Portekiz’in denizaşırı kolonilerinin borçları kapatmak için zorla satılmasını durdurmak. Salazar katı ekonomik politikalar uyguladı; gıda ithalatını azaltmak, ihracatı artırmak, vergileri artırmak, ücretleri dondurmak ve sonuncusu, fiyatları kontrol etmek…
Bu önlemler, yiyecek kıtlaşıp pahalılaştıkça sıradan insanlar arasında zorluklara yol açtı. Kamu işleri ertelendi ve devlet harcamaları asgariye indirildi.
Salazar, diğer faşist devletlerde bilinen kişilik kültüne sahip olmasa da kendine özgü bir yönetim tarzı uyguladı. Estado Novo onun eseriydi ve onun etrafında şekillenmişti, ancak kendine özgü bir temel ideolojisi yoktu.
Ilımlı diktatörün dönemin diğer liderlerinden farkı neydi?
1930’larda baskıcı diktatörlerin iktidarları Avrupa’da hüküm sürüyordu…
İtalya’da Mussolini, Almanya’da Hitler ve İspanya’da Franco. Salazar rejimi, bu otoriter hükümetlerle bazı ortak noktalara sahip olsa da daha temkinliydi ve kitlesel mitinglere veya kişisel bir tarikata daha az odaklanıyordu. Rejimi, Mussolini’nin Roma selamı gibi bazı faşist sembolleri benimsemiş olsa da, Nazi ırk yasalarını reddediyor ve Almanya'da yaşayan Portekizli Yahudileri açıkça koruyordu.
Salazar’ın ırkçı olmaması ve ihtişamdan kaçması onu diğer diktatörlerden ayıran unsurlardandı. Ancak yine diktatördü…
Baskıcı rejiminin üzerinde durmak lazım…
Düzeni nasıl sağladı?
Anayasayı kendine göre şekillendirdi.
1933’te, Portekiz’in siyasi sistemini otoriter çizgilerde tamamen yeniden yapılandıran yeni bir anayasa taslağı hazırladı. Anayasanın temeli, Orta Çağ’da ortaya çıkan ve 1922’de İtalyan faşizmiyle birlikte yeniden canlandırılan bir kavram olan korporatizmdi.
Salazar, korporatizmi, kapitalist sömürü olmaksızın tüm toplumsal grupların çıkarlarını uyumlu bir şekilde birleştirmenin bir yolu olarak sundu.
Sonraki adımı ise muhalif partileri ve sesleri susturmak oldu.
Salazar, Portekiz parlamentosunu iktidarının dekoratif bir uzantısına dönüştürdü. Orada sadece tek bir parti vardı: Ulusal Birlik. Üyeleri yalnızca hükümet destekçilerinden oluşuyordu ve Salazar bakanları kendisi seçiyor ve doğal olarak çalışmalarını kontrol ediyordu.
Anayasanın bir maddesi, hükümetin ifade, toplanma ve basın özgürlüğünü yalnızca ‘kamu yararı’ için sınırlama hakkına sahip olduğunu belirtiyordu. Salazar her zaman ülkenin halk tarafından değil, seçkinler tarafından yönetilmesi gerektiğine inanıyordu.
Böylece Portekiz’de siyasi özgürlükler kısıtlandı, askeri polis muhalefeti bastırdı ve dikkatler ekonominin yeniden canlandırılmasına odaklandı.
Muhalefetten eğitim meselesine gelelim…
Eğitimli insanlar iktidar için tehlike teşkil ettiği için tedrisat iptidai bir seviyeye çekildi…
1950’lerin sonlarında Portekiz nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ının okuma yazma bilmemesi bu propagandanın ne denli ‘başarılı’ olduğunun ispatı zaten…
Savaş sonrası Avrupa için bu, en azından alışılmadık bir durumdu. Salazar'ın politikalarının gerçekleri böyleydi.
Kendisi de mütevazı bir aileden geldiği için, sıradan insanlara karşı pek bir sevgi beslemiyordu. Halkın tek rolünün itaat etmek olduğuna, devleti yönetmenin ise kendisinin ve kontrolü altındaki seçkinlerin sorumluluğunda olduğuna inanıyordu. Bu nedenle, diktatörün görüşüne göre, halkı eğitmek ve aydınlatmak tamamen gereksizdi.
Bütün bu baskılara rağmen değişime karşı gelmek zamanın getirdiklerine meydan okumak pek mümkün olmadı…
Portekiz gizli polisi, hükümet muhaliflerine karşı vahşice davrandı ve binlerce muhalif hapse atıldı. 1965 yılında, rejimin en inatçı muhalifi General Humberto Delgado, gizemli koşullar altında öldürülmüş bulundu. İkinci Vatikan Konseyi’nin (1962-1965) modernleştirici etkilerinden doğan Katolik Kilisesi, Portekiz diktatörlüğünü açıkça eleştirmeye başladı.
Portekiz’in Avrupa Serbest Ticaret Birliği’ne erken üyeliği ve hızlı ekonomik büyümesi, Salazar rejimine yönelik eleştirileri susturmadı.
1968’de 79 yaşındaki Salazar, beklenmedik bir şekilde sallanan sandalyeden düşüp başını çarptı ve felç geçirdi. Hiçbir zaman tam olarak iyileşemedi, kısmen güçsüzleşti ve artık ülkeyi yönetemez hale geldi. Görevden alındığını resmen ona bildirmediler. Başbakanlık görevini Marcello Caetano devraldı. Salazar iki yıl sonra, 27 Temmuz 1970’te öldü. Estado Novo, Portekiz’in 25 Nisan 1974’teki Karanfil Devrimi sırasında tamamen dağıtıldı.
48 yıllık Portekiz diktatörlüğünü 24 saatten kısa sürede deviren karanfil devrimi ile aslında tarih bize her şeyin bir sonu olduğunu hatırlatıyor.
40 yıl hüküm sürmüş bir adamın mezarını ziyaret edenin artık olmadığını ve doğduğu evin çürümeye yüz tuttuğunu görmek ülkemizde “kahvenin 40 yıllık hatırına” sözünün bile zulme geçmediğini ne güzel anlatır…

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün