Boş vermek mi lazım?

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
1 Ekim 2025 Çarşamba

Sekiz yaşındaki kızım, dün gece bana belki de hayatım boyunca hiç düşünmediğim bir konuyla ilgili bir uyarıda bulundu:

-Anne biraz boş versen mi?

Bir lokmacık haliyle bana hayat dersi veren bu küçük hanım, beni iki gündür adamakıllı düşündürmeyi başardı.

Boş vermek ve ben!

Hiç yapmadım ki diye düşündüm. Sahiden de yapmadım. Sorumluluklar, düşünülmesi gerekenler, görevler, istekler, dilekler, mecburiyetler; hiçbir zaman bırakmadı peşimi. Aslında bu ifade yanlış! Ben bırakmadım onların peşini… Olması gerekenler, doğrular, iyiler, yapılması gerekenler, insan olmanın ayrıcalığı… Ruhumuza üflenmiş olan o ayrıcalıklı hal… Niye boş verecektim ki?

Yapılacak olan ne varsa yapmak lazımdı; verilen sözler varsa tabii ki tutulacaktı, okunacak sınavlar okunacak, gidilecek yerlere gidilecek, aranacak kim varsa aranacak, zaman ne olursa olsun yetişilecekti… Öğrenciyken sınavlar, öğretmenken sorumluluklar, çocukken dinlenecek sözler, gençken uyulacak kurallar, orta yaşa gelince tutturulacak denge, anneyken ölümüne takip… Niçin, ne zaman ve asıl soru nasıl boş verecektim ki? 

Bizim nesil; kurallar, gelenekler ve yasakların son durağı olabilir bana göre. Yapılması gerekenlerle yapılmak istenenler arasında sıkışıp kalmış son kuşak biziz. Boş vermeyi bırakın bir kenara, alternatif düşünürken bile en uygun olanını bulmaya odaklanmışız adeta… İnancımız, terbiyemiz, biriktirdiklerimiz, toplumdan kabul görme zorunluluğu; bizi tamamen kapamış yanlış seçimlere, kararlara, yollara… Olması gereken zaten varken nasıl olur da boş verebilir ki insan?

Bazen öyle ani değişimler yaşıyoruz ki,  aklımızda fikrimizde olmayan bir durumla o kadar hızlı karşı karşıya kalıyoruz ki bırakın boş vermeyi hayata en zor tarafından tutunmayı seçmek zorunda kalıyoruz. Sınıfta kalıyoruz, sevgilimizden ayrılıyoruz, sağlığımız bozuluyor, bütün emeklerimizin boşa gittiği bir an oluveriyor… Nasıl boş vereceğiz? İnanın o da büyük sorumluluk! Boş verirsek kocaman sorumluluklarımız olur, hiç hesapta yokken… Bir anlık rahatlık, bir ömürlük dert getirebilir ardından. Önümüze bakmayı, hızla uzaklaşmayı, var olanı değiştirmeyi, kendimizi farklılaştırmayı seçtiğimizde ve bunu boş vererek yaptığımızda hayata yabancılaşırız gibi geliyor bana…

Ne demiş Can Yücel: “Bazen; hayat yorar insanı. Şarkılar yorar, beklemek yorar, özlemek yorar, affetmek yorar, hoş görmek yorar, boş vermek bile yorar.

Ve insan susar...

Her şeye, herkese rağmen, elinden gelen tek şeyi yapar:

“Bağıra bağıra susar...”

Boş vermek bile yoracaksa bizi o zaman boş vermeden devam etmekte fayda var hayata… Çünkü su akar ve yolunu bulur ama boş verirsek suyun hangi yolu izleterek aktığını ve nereye döküldüğünü asla bilemeyiz bana göre…

Doğru olan; çalışarak, izleyerek, takipte kalarak, ümit ederek, hiç vazgeçmeyerek ve boş vermeden, ne varsa içini doldurarak yaşamak… Hayatı boş vermek yerine ondan dolu dolu bir şeyler alarak yaşamak, bana göre daha anlamlı…

Boş verdiğimiz her şey bizim kıyımıza keşkeleri yığar oysa iyi kilerle devam etmek, daha büyük zenginlik…

Boş vermeyin, dolu alın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün