Bunaltıcı sıcakların yerini yağacak yağmayacak arası belirsiz, kapalı havaların aldığı bugünlerde okulların da açılması ile sonbahar artık gerçekten başlamış oldu. Güz mevsimini çocukluğumdan beri sevmem. Yazlık elbiselerin yerini üniformaların, denizin ve bahçelerin yerini okulun, özgürlüğün yerini sadece teneffüsün, balkonda okunan romanların yerini okul kitaplarının aldığı bir düzeni hangi çocuk sever ki?
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın 50. yaş gününü kutlamak için, uzun zaman sonra buluştuğum arkadaşların çoğunun ortak sohbet konularından biri “Bu yaz ne kadar çabuk geçti” oldu. Belki yaşımdan dolayı, belki de ülke ve dünya gündeminin verdiği duygusal ağırlıktan, artık her mevsim, özellikle de yazlar bana da çok hızlı geçiyor gibi geliyor. Bu sene gerçekten yaz nasıl bitti anlamadım. Yetişkinler olarak ise, artık çok daha fazla sorumluluklarımız olduğundan ve mevsim değişimi depresyonlarına girecek vakit bulamadığımızdan, her mevsimi en güzel, keyifli ve verimli şekilde değerlendirmek hedefimiz olmalı…
***
Sonbahar mevsiminin başlamasıyla, artık televizyondaki dizilerin da yeni sezonları başladı. Senelerce büyük keyifle izlediğim ‘Kızılcık Şerbeti’, Pembe karakterine can veren Sibel Taşçıoğlu’nun diziden ayrılmasıyla zaten benim için sönse de yeni sezonunun ilk bölümünü yine merak edip seyrettim. Seyretmez olaydım.
Bilmeyenler için dizinin konusu diş hekimliği okurken tanıştığı mutaassıp bir ailenin oğlu Fatih’le, modern, laik bir ailenin kızı olan Doğa’nın aşkı, evliliği ve aileleri arasında geçen olaylar üzerine kurgulu. Dizinin başında gerçek hayattan ilham alınarak yapıldığı yazan dizinin, artık gerçek hayatla bir ilgisi kaldığını hiç sanmıyorum.
Dizilere renk katmak, senaryoları biraz daha değiştirebilmek için bazen dizilerde zaman atlaması yapılır. Ancak Kızılcık Şerbeti’nde yapılan zaman atlaması o kadar büyük boşluklar ve karakter değişimlerine sebep olmuş ki, son seyrettiğim bölüme anlam veremedim. Sezon finalinde birbirine aşık bıraktığımız Doğa ve Fatih çifti birbirinden nefret eder hale geliyor, dizinin en sağlam, ayakları yere basan karakteri Kıvılcım, bebeğinin hastalığı yüzünden aşırı endişeli ve kocasına kötü davranan biri haline bürünüyor. Alzheimer hastası Sönmez Hanım ise birdenbire neredeyse tamamen normale dönüyor. Diş hekimi olmak üzereyken hamile kalan Doğa ise iki sezondur okulun kapısından uğramayıp tam bir ev kızına bürünmekle birlikte, birdenbire görümcesinin kocasıyla flörtleşmeye başlıyor. Rahatsız eden kısım tüm dizilerde alışık olduğumuz aldatma da değil, ama bir aile ferdi olarak görmesi gereken karakterle yaşayacağı ima edilen aşk. Bu senaryoyu renklendirmeye değil, artık iyice saçmalamaya giriyor. Aldatma senaryoları için dizilere yeni oyuncular alınmasını tavsiye ederim, aynı kadrodan herkesi birbirine aşık etmek yaratıcılık olmuyor.
Her sene sonbaharın gelmesiyle dijital kanallara daha güzel konulu dizi ve filmler gelmeye başlar. Zaten artık iyice azalmış normal televizyon izleme alışkanlığımı, dizilerin kalitesi böyle giderse sanırım yavaş yavaş bırakacağım.
***
22 Eylül akşamı gün batımında İbrani takvimine göre yeni yılı, Roş Aşana’yı kutlayacağız. Yeni yılda da sağlık, mutluluk, bereket ve huzur bizlerle olsun. Yeni yılı ve tüm bayramları aileniz ve sevdiklerinizle geçirmeniz dileğiyle… Şana Tova!