Palamut var mı?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
17 Eylül 2025 Çarşamba

“Sonbaharın başlangıcı 21 Eylül’dür” diye öğretildi. Sık sık değişen okul yönetmeliklerinde mevsimler konusunda bir farklılık olmadığını düşünüyorum.

Günlerden 16 Eylül. Hava durumu 22 derece, yüzde 10 yağmurlu; gün doğumu 6.40. Saat altıda kalktığımda etraf zifiri karanlıktı. Biyolojik uyku saatime göre henüz gece yarısı. ‘Erken kalkan yol alır’ deyişi hep bünyeme ters düştü. Karanlık bir yana, kalktığınızda bir ürperti gelir, üstünüze bir şey alma ihtiyacı hissedersiniz. Aksi halde, kısa sürede, “hoş geldin boğaz ağrısı” ziyaretinize gelir. Dolayısıyla, sonbahar bana göre, ‘soğan kabuğu’ mevsimidir. Çorap/kazak ikilisiyle başlayan gün saat başı değişim gösterir. 11.00 sularında çoraptan parmak arası terliğe, kazaktan tişörte geçilir. Böylesi günlerde yolda vapura yetişmeye çalışan beylerin kısa kollu gömlekle nasıl üşümedekilerini hiçbir zaman anlayamadım.

Şehre gitmem gerektiğinde, acelem varsa Heybeli-Kabataş yoksa Adalar-Kabataş vapurunu tercih ederim. Yaklaşık iki saat süren yolculuğu, ‘zaman kaybı’ olarak algılamam. Tam aksine, etrafımda durmadan ‘küçük taleplerde’ bulunanlar çoğaldıkça, ‘oturmak’ kendi başına bir lüks oluyor. Yaşantımın bir parçası olan, ‘liste’leri sakin kafayla düzenlerim. Listeler önceleri okulda edindiğim bir alışkanlıktı. Son yıllarda ise, ‘unutkanlık’ sendromunun gelip yerleştiği bir sunuma dönüştü. Söz konusu, ‘unutulmaması gerekenler’ listesini evde unutup çıktığım da oluyor. O zaman dedemin bir cümlesi aklıma gelir, “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker…”

Vapur yolculuğunda, ‘dipnot’ları çok olan kitapları yanıma almam. İçerik kadar önemli olan dipnotları masa başında altlarını çizerek okumayı tercih ederim.

↔↔↔

Kâbusu komediye çevirmek bir sanattır.

Giderek artan pahalılık farklı boyutlarda da olsa her kesimi etkiliyor. Bu bağlamda gerek iş, gerekse ev kadınlarının anket soruları tartışmaya açıldı. Sorulardan biri, ‘Bu kış gündelikçilere ne ödeyeceğiz?’ Tam o sırada sosyal medyada bir haber: Ulaşıma zam geldi. Önce içimden üç harfli bir ünlem geçti. Ardından Cem Yılmaz’ın ‘Ne vereyim abime?’ başlıklı stand-up’ı aklıma geldi. Zamdan Cem Yılmaz’a ne kadar hızlı geçiş yaparsanız, sinir kat sayınız o oranda azalır.

Roş Aşana öncesi yıkanmış, sıkılmış, doğranmış pırasa/ıspanaklar buzlukta beklerken, bayram sofrasının gelenekseli olan balıklar hala denizde yüzmeye devam ediyor. Kimilerinin tercih olan palamut henüz bollaşmadı.

Genel bir keyifsizlik hissediliyor etrafta. Çocuklar torunlar dünyanın dört bir yanına dağılmış, 24 kişilik tabak takımları ile 18 kişilik keten masa örtüleri dolap/çekmecede bekliyor. Yine de elma reçeli ve nar tanelerinin daha bereketli, daha huzurlu bir yıla kılavuzluk etmesini temenni ediyorum.

COVID tüm ihtişamı ile geziniyor. Sağlıklı bir yıla başlamak için mesafeli bayramlaşmalarda buluşmak üzere...

Şana Tova.

Sağlıkla kalın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün