Salyangoz ve sümüklü böcek

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
10 Eylül 2025 Çarşamba

Tarihe iz bırakan acı olayların aynı günde yaşanması, bir tesadüf müdür, yoksa zihinlere kazınıp unutulmaması için midir?

6-7 Eylül Olayları (1955) İstanbul’da yaşayan Rum azınlığa karşı gerçekleşen, organize bir toplu saldırıydı. Özellikle Beyoğlu’nda iş yerlerinin talan edilmesi, camların kırılması, çeşitli semtlerde evlere yapılan saldırılar; dost bildiğin komşunun diğerini ihbar etmesi; bazen de tam tersi komşunun Rum aileyi kendi evinde saklayarak can güvenliğini sağlaması…

Ata’mızın Selanik’teki evine saldırı düzenlendiğine dair haberin kasti olarak yayılması sonucu kaos yaşandı. Halk galeyana kapıldı ve felaketler yaşandı. Sonrasında haberin asılsız olduğu ortaya çıktı. İki gün süren saldırıların ardından sarsılan güven duygusu İstanbul’un kozmopolit mozaiğini yerinden oynattı. Tıpkı en köklü ağacın bile fırtınada düşen yaprakları misali… Her yaprak bir göçün başlangıcıdır. Öyle de oldu.

Ara Güler yaşananlarla ilgili bir söyleşide, “Vizörün gördüğü sadece yıkıntılar değildi. Bir şehrin kalbine vurulan kara bir lekeydi. Unutursak yeniden yaşarız (…) Bu şehir o gece yaralandı. Ve hâlâ içimizde bir yerlerde kanıyor” demişti.

Genç neslin büyük bir kısmı olaylardan habersiz… Kimileri için bu kültür sahil restoranlarından yankılanan Rum müziğinden öteye gitmiyor.

Demokrat Parti döneminde yaşanan bu üzücü olayın üzerinden 70 yıl geçmesine rağmen herhangi bir yüzleşme olmadı.

↔↔↔

6 Eylül 1986’da İstanbul’daki Neve Şalom Sinagogu’na bir saldırı düzenlendi. Yabancı uyruklu teröristlerin makineli tüfek ve el bombası ile yaptığı katliamda sabah ibadetini yapan 23 kişi hayatını kaybetti. Çevredeki binalar hasar gördü. Yoldan geçmekte olan yayaların ve güvenlik görevlilerinin kayıpları bir o kadar acı verdi.

Her yıl yapılan anma törenlerinde seneler boyu sinagog kapısında selamlaştığımız, karşılıklı saygı ve sevgiyi eksik etmeyen koruma/ gözlemci olarak görev yaparken hayatını kaybeden Emin T. Yakupoğlu’nu minnetle anarım.

Yaşanan olayların ardından gerek ibadethanelerde, gerekse farklı yerlerde geniş güvenlik önlemleri alınmaya başlandı. Gelen kimi ziyaretçiler söz konusu önlemleri itici bulurken kimlik soruşturmasının zaman alışından hoşnut değil. Bunlar keyfi kurallar değil. Çalışanların da demir kapılardan, vs geçerek içeri girmeleri hoş bir duygu değil. Zorunluluklar yaşam tarzını farklılaştırıyor maalesef.

↔↔↔

Geçtiğimiz 6 Eylül sabahı yağmurla uyandık. Bu kadar mı mutlu olunur? Boğucu hava gitmiş; etrafa bir dinginlik, huzur gelmişti. Sanki doğa, ‘bugün koşturmak değil arınmak zamanı’ der gibiydi.

Ada’da cadde ve sokaklar birden boşaldı sanki. Sessizlikte kitap okumak iyi geliyor.

Bir süre sonra ‘haydi çıkalım’ tekerlemesi başladı. “Şemsiyem nerede, önden fermuarlı eşofmanımı bulamıyorum” gibi taleplerin ardından sokağa çıktık. Çok garipti. İlk kez yağmurdan sonra etrafa yayılan toprak kokusu yoktu. “Yeterince kuvvetli yağmadı, ondandır” diye kendimi avuttum. Umarım öyledir. Yeter ki insan eli toprağa da zarar vermiş olmasın.

↔↔↔

Yağmur yağdığında, özellikle de yazlıktaysam, hava kararmaya başladığında sümüklü böcek ve salyangozlar ortaya çıkar. İstemeden üstüne bastığımda çıkan ‘krak’ sesiyle içim çekilir. Bir yandan canlıya zarar verdiğim için üzülürüm. Öbür yanda yapış yapış kalan zemin için kızarım.

Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. Salyangozla sümüklü böceğin farkını yeni anladım. En önemli fark salyangozun kabuğa sahip olması, sümüklü böceğin ise hiç kabuğunun olmamasıdır. Özetle senelerce salyangoza ‘krak’ yapmış, sümüklü böceğin de yapış yapış kalıntısını temizlemişim.

Sağlıkla kalın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün