Büyük ikramiye
kime çıktı?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
3 Eylül 2025 Çarşamba

“Çalıştır şu klimayı nefes alamıyorum”; “Mahvoldum bittim, aklı olan sokağa çıkmaz” cümleleriyle ağustosu uğurladık. AB kriterleriyle uyumlu standartlarımız olsa da, yazın en sıcak ayında tatillerini güney sahillerinde geçirmeyi yeğleyenlerin, “Çok güzeldi, ama çoook sıcaktı” tekerlemesini anlayabiliyorum. Ağustos ayı, siyasi arenada gerek Avrupa’da, gerekse Ortadoğu’da ortalığı kavurdu. Bilindiği üzere genelde çok sıcaklarda alınan kararlar harareti körükler.

↔↔↔

Şükür sonbaharın kapısı açıldı. Eylül, yılın en sevdiğim zamanı. Etrafa bir dinginlik, bir huzur gelir. Dökülmeye başlayan yapraklar bana kar tanelerini anımsatır. Zira kar tanelerinde muhteşem bir anlam gizlidir. Birbirlerine zarar vermeden yol alırlar. Ve her eylül Cemal Süreya’nın dizelerini anımsarım.

“Bir gün aklına gelecek olursam,

Bana şiir ısmarla.

Eylülü konuşalım.”

↔↔↔

Türkiye’de piyango çekilişleri her ayın 9-19-29’unda yapılır. Buna ilaveten farklı özel çekilişler de vardır. Örneğin, 31 Aralık Yılbaşı Özel Çekilişi gibi.

Yıllar öncesinde, aralık ayının vazgeçilmezlerinden biri Şalom personelinin ortaklaşa aldığı Milli Piyango biletiydi.

Sonuçların henüz dijital ortamda yayınlanmadığı dönemlerdi. 1 Ocak sabahı- kimimiz gece yarısı televizyonda topların dönüşünü bekler- gazete veya bayilerin saman kâğıdına basılı listelerini alırdık. Heyecanlı bir bekleyiş ve sonunda, ‘amorti…’ İsteyenler ayrıca şahsi olarak da bilet alırdı. Hiçbir zaman ‘seri’ bilet almadım, özel bir nedeni yoktu.

Sohbet konusundan öteye gitmese bile, “Milli Piyango çekilişinde büyük ikramiye sana çıkarsa ne yaparsın?” diye sorulurdu. 30 sene evvel verdiğim yanıtla bugünkü düşünce tarzım hiç değişmedi. Şöyle demiştim, “1/3’ünü hayır kurumlarına, 1/3’ünü çocuklarıma verir, diğer 1/3’ü de kendime ayırırım.”

Hayal etmenin beyni güçlendirdiği bilimsel bir veridir. Piyango bileti almayı sürdürdüysem de değil büyük ikramiye, teselli ikramiyesi dahi yanıma uğramadı.

Gönlümdeki 1/3’ü ihtiyaçlılara bölüştüremedim. Ancak ‘vermek, paylaşmak’ hep doğalımdaydı. Bu his kiminde yoktur, kiminde zamanla gelişir; kimi empati yoksunudur; kimi farklı dünyaların insanıdır, toplumda kurum, kuruluş, ihtiyaç gibi olgulardan habersizdir.

Empati yoksununa laf anlatamazsın çünkü ‘biz’ yerine ‘ben’ olarak yaşar. Ne kadar az bilirse o kadar rahat uyur. Asıl önemlisi habersiz olanları bilinçlendirmek. Kişi ancak anlarsa inanır. Herkesin bir yerlere üye olması, ya da ibadete gidip gelişmeleri öğrenmesi beklenemez. Sanırım eksik yönlerimizden biri bu.

Roş Aşana (İbrani yeni yılı) yaklaşıyor. Bayramlar, kuruluşlara destek vermenin en güzel yollarından biri. Her kurumun ortak arzusu tüm bireylere eşit bir bayram sevinci yaşatmak

Alışık olduğunuz bir kurumla çalışmak kişiye daha kolay gelir. Yıllarca aynısını yaptım. Sonra çocuklarımı birbirinden ayırıyor hissine kapıldım. Zamanla çevreniz genişledikçe yollamanız gereken tebriklerin sayısı artıyor.

Doğru veya yanlış, sürekliliğini getirebileceğimden emin olmadığım işlere girişmem. Dolayısıyla farklı seçeneklere yöneldim. Konu sadece bir mitsva yapmak değil. Mitsvanın büyüğü, bayram sofrasında birlikte olduğumuz çocuklara, genç nesle ‘biz’ demeyi, farklı yönlere bakmalarını öğretmek; sadece bir mecburiyetten değil aynı zamanda hümanist bir davranış olduğunu hissettirmektir.

Bilinçli ebeveynler bilinçli çocuklar yetiştirir. Bu bağlamda çocuklar, anlatılandan ziyade gördüklerini/ tanık olduklarını biriktirir. Zinciri devam ettirmek sağlam halkalarla oluşur.

Sağlıkla kalın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün