30 Ağustos coşkusunu yaşamaya hazırlandığımız anlarda, tam da bu hafta sonunu sakin geçiririz diye düşünürken; ülkemizin en gözbebeği üniversitesinde 20 yaşında 20’ye yakın suç kaydı olan bir suç makinesinin 15 yaşındaki gencecik bir kızcağızı katlettiği haberini öğreniyoruz.
Her ne kadar üniversiteden yapılan açıklamada olayın üniversite ile alakalı bir etkinlikte gerçekleşmediği, üniversitenin önceliğinin, öğrencilerin ve çalışanların huzurlu ve güvenli bir ortamda eğitim ve çalışma hayatlarını sürdürebilmesi olduğu ve bu doğrultuda alınabilecek tüm ilave tedbirlerin titizlikle değerlendirileceği belirtilse de, Türkiye’nin en büyük ve köklü üniversitelerinden birine belinde silahı ile bir katilin girebilmesi yeni eğitim öğretim yılı yaklaşırken tedirginliğimizi arttırdı.
Toplumların ayakta kalmasını sağlayan en önemli unsurlardan biri, sembol kurumlara duyulan güven ve saygıdır. Adalet sistemi, eğitim kurumları, sağlık kuruluşları, medya organları ve diğer kamusal yapılar; yalnızca hizmet sunmaz, aynı zamanda toplumun vicdanını, umudunu ve istikrarını temsil eder. Ancak bu kurumlarda meydana gelen çürüme, bireylerin güvenini sarsmakla kalmaz; devlet ile halk arasındaki bağı da zayıflatır.
Boğaziçi Üniversitesi gibi ülkemizin gözbebeği eğitim kurumlarımız geleceğimizin teminatıdır. Fakat eğitimde son dönemde hele açıklığa kavuşamayan sahte diploma skandalları ile liyakatsizlik, fırsat eşitsizliği ve nitelik kaybı; gençlerin umudunu kırarken, toplumun ilerlemesini de engeller. Eğitimdeki çürüme, yalnızca bireysel hayalleri değil, ülkenin ekonomik ve kültürel gelişimini de doğrudan etkiler.
Yeni eğitim ve öğretim yılı kapıdayken, velilerin de tüm bu gelişmelere bağlı ilerde çocuklarını huzurlu ve güvenli bir yaşam sağlama kaygısı, bir an evvel ‘yurt dışına kapak atmak’ gayesi ile bir servet harcamaları beraberinde umutsuzluğu ve karamsarlığı da besliyor.
Tüm bu gerçeklik içerisinde medya, gerçeğin sesi ve toplumun ortak hafızası olmaktan gittikçe uzaklaşmakta. Hangi partiden olursa olsun çıkar ilişkileri, manipülasyon ve taraflı yayıncılık, halkın haber alma özgürlüğünü zayıflatırken, güvenilir bilgiye erişemeyen bir toplumun sosyal medyadan medet umup kutuplaşmaya sürüklendiğini gözlemliyoruz. Gazetelerde halkı kin ve düşmanlığa teşvik eden kimi sözde köşe yazarlarına karşı gereken adli adımlar atılmadığı sürece her gün istenmeyen birinin, bir toplumun hedef gösterilmeyeceğinin garantisini kim verebilir?
Tüm bu gerçeklikler içinde yeni eğitim öğretim yılı başlarken Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in yeni dönemde doğayı korumaya yönelik eğitim çalışmalarına ağırlık vermeleri umut verici. Bakan Tekin 1 Eylül toplantısında konuyla ilgili “Madem bunlar büyük oranda insan hatasından kaynaklanıyor, demek ki eğitim öğretim sistemlerimizde çocuklarımıza doğaya saygı duymasını, doğaya karşı olan sorumluluklarını yerine getirmesini ve korumasını öğretmek durumundayız” şeklinde bir açıklamada bulundu. Ne mutlu ki okulumuzda bu çalışmalar yıllardır öğretilerimize bağlı bir şekilde hali hazırda devam etmekte. Bunun yanında sayın Bakan’ın aile ile ilgili açıklaması da bu eğitim yılı için umut verici nitelikte. Dileriz gençler aldıkları eğitimle ailelerine örnek olabilir.
Huzurlu ve güvenli bir ortamda, umut dolu yeni bir eğitim öğretim yılı dilekleriyle!