Köklü Yahudi geleneği tehlike altında mı?

Mois GABAY Köşe Yazısı
20 Ağustos 2025 Çarşamba

Geçtiğimiz günlerde Unholy Podcast isimli bir yayına konuşan akademisyen, tarihçi ve fütürist Yuval Harari, 7 Ekim 2023’ten bu yana yaşananların Yahudi tarihindeki yerinin bir dipnot mu yoksa yeni bir bölüm mü olacağı sorusuna, “Bence bu, Yahudi tarihindeki en büyük dönüm noktalarından biri olabilir. Belki de Roma fethinden, yani Milattan Sonra 70’te tapınağın yıkılışından bu yana en büyüğü,” yanıtını vermişti. Nitekim Harari, İsrail’in mevcut gidişatının devam etmesi halinde bunun Yahudiliğin kendisi için “manevi bir felaket” getireceği uyarısında bulunmuştu.

Benzer bir şekilde Soli Özel Hoca da geçtiğimiz haftalarda bir sohbet toplantısında “İsrail askeri olarak bölgeye hakim olabilir,ancak bölgede hegomonik bir hakimiyet kuramayacaktır” ifadesi ile mevcut gidişatın bölgede barışı getirmeyeceğinin altını çizmişti.

Harari’nin tüm açıklamalarına katılmamakla birlikte, söylediklerini tarafsız ve eleştirel bir gözle okuduğumuzda şu anki süreçte 2000 yıllık kadim Yahudi geleneğinin, Tikkun Olam misyonunun, hatta Holokost’un insanlığa dair evrensel öğretisinin bile tehlike altında olduğunu söyleyebiliriz. Son günlerde özellikle Avrupa’nın dört bir yanında artan antisemitizm vakaları, medyadaki mevcut duruma dair görüntüler, aklıselim çevrelerde bile Holokost’u, ‘bugünkü yaşananlarla kıyaslanan bir referans’ haline getirmiş durumda.

Yakın gelecekte bir ateşkes ya da kısa vadeli barış gelse dahi, fiziki yaraların yanı sıra manevi süreçte de büyük bir yara alındığı, bu algının kısa sürede değişmeyeceği de bir gerçek.

Peki Harari’nin de belki altını çizmeye çalıştığı köklü Yahudi geleneğinin en önemli öğretilerinden Tikkun Olam nedir?

‘Tikkun Olam dünyayı onarmak kavramı, Yahudi düşüncesinin en merkezinde sosyal adalet, hukuk ve toplum düzeniyle ilişkilendirilse de aslında insanın doğayla ilişkisine de doğrudan temas eder.

Tesniye (Devarim) 20:19’da savaş sırasında bile ağaçların gereksiz yere kesilmesi yasaklanır: “Çünkü ağaç insan değildir ki önünden gelip gitsin.” Bu emirden hareketle gelişen ‘Bal Tashchit’ ilkesi (yok etme, israf etme yasağı), Midraş ve Talmud’da çok daha geniş bir çevresel ahlak kuralına dönüşür. İsraf edilen her kaynak, aslında Tanrı’nın emaneti olan dünyanın tahribatı olarak görülür.

Midraş’ın Öğretisi: Dünya Emanettir!

Midraş Kohelet Rabba (7:13) ise şöyle der: “Bak, Benim yarattığım işleri görün, onları nasıl güzel ve kusursuz yarattım. Sana teslim ettim. Dikkat et ki dünyayı mahvetmeyesin. Çünkü onu bozarsan, senden sonra onu düzeltecek kimse olmayacak.”

Bu metin, bir yandan manevi anlamlar taşırken ekolojik sorumluluğun da temelini oluşturur: Dünya, insana ait değil; insana emanet edilmiştir.

Talmud Bavli, Şabat 67b ve Kiddushin 32a’da, kaynakları israf etmenin yalnızca ekonomik değil, ahlaki bir sorun olduğunun da altı çizilir.

Modern Yahudi düşünürler, Tikkun Olam’ı sadece sosyal adalet değil, ekolojik adalet ve çevre kavramıyla da ilişkilendirir. Doğayı korumak, aslında Tanrı’nın yarattığı düzeni onarmak anlamına gelir. Sürdürülebilirlik, çevre bilinci ve ekolojik yaşam gibi süreçler, bu kavramın çağımızdaki en somut görevleri haline gelmiştir.

Bu yaz sık sık duyduğumuz, geçtiğimiz hafta da yine içimizi yakan başta Çanakkale ve Gelibolu yangınlarını izleyince, hepimizin bir kez daha bu öğretinin anlamlarını idrak etmemizde yarar olduğunu düşündüm.

Son olarak Ortadoğu’ya geri dönersek, bir an evvel bitmesini, masum insanların daha fazla acı çekmemesini ümit ettiğimiz bu savaşta, 9,5 milyon nüfuslu İsrail’de, 17 Ağustos günü sadece Tel Aviv’de 500 bin, tüm ülkede de 1 milyona yakın İsrailli’yi protestolarla sokağa döken eylemlerde, “Savaşı bitir, rehineleri geri getir! çağrısında savaşın getirdiği manevi yıkımın ve ortak aklın acılara son verme isteğinin sesini duyabiliriz.

Tikkun Olam, dünyayı tamir etme buyruğu Yahudi'yi kendi veya aile yaşamının ötesinde bir boyutta düşünmeye zorlar. Bu dünyayı daha ahlaklı bir yer haline getirme yükümlülüğümüz vardır. Kendi yaşam süremiz içinde mükemmelliğe erişemeyeceğimizin bilinci bile yapabileceğimizi yapmaktan bizi azletmez. Rabi Tarfon'un öğrettiği gibi, “Dünyayı mükemmelleştirme görevini tamamlamak zorunda değilsin, ancak yapman gereken her şeyi yapmaktan da kendini alıkoymaman gerek” (Pirkei Avot 2:21).

Siyasi liderlerin geç kalmadan, manipülasyonlara değil gerçekliklere dayalı bir barışı tesis etmesinin şimdi tam zamanı!

“Emanet edilen bu dünyayı bozarsak, bizden sonra onu onaracak kimse olmayacak.”

Etiketler:

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün