Yaşam alanlarımızı yeniden düşünmek mümkün

“Kusursuzluğa ulaşan bir şaheser var: altıgen hücre. Hiçbir canlı, hatta insan bile, kendi küresinin merkezinde, arının kendi başına başardığını başaramamıştır: ve eğer başka bir dünyadan gelen bir zeka inip yeryüzünden, en mükemmel yaratılıştan bir şey isteseydi, ona mütevazı bir bal peteği sunardım.” Aristoteles

Dalia MAYA Köşe Yazısı Sesli Dinle
20 Ağustos 2025 Çarşamba

Kekik kokusuna uyandım bu sabah… Sanki biraz daha iyi koku alıyorum. Farkında olduğum bir koku alma sorunum yoktu ama burun kanallarım sürekli tıkanıyordu. Alerjiden diyordu doktorum. Oysa kendimi bildim bileli kokuların izini sürmek gibi bir alışkanlığım yoktu. Güçlü kokuları alıyordum tabi. Ama daha incelikli olanlar kaçıyordu galiba benden. Kekik kokusuna uyandım bu sabah. Badem ağaçlarının arasında, zeytinlerin kıyısında nedense ülkemde artık fıstık vermeyen fıstık çamlarından birinin altında, çılgın cırcır böceklerinin ve arıların -özellikle balarılarının- mekanındayım. Bamyanın, Ege’nin o çok sevdiğim lezzetli kınalı bamyasının çiçeğini ilk defa gördüm. Salatalığın en çıtırını, acurun en lezzetlisini burada yedim. İki dağ arasında Ege Denizine 15 dakika yürüme mesafesindeki rüzgarlı bir vadide topraktan çıkanı, ağaçtan toplananı yediğimiz, doğada doğallıkla, oksijenle, bitkilerle, insanlarla ama en çok arılarla şifalandığımız birkaç gün. Domatesler, biberler, patlıcanlar, fasulyeler, börülceler, bademler, karpuzlar, kavunlar ilaçsız, doğal ve lezzetli. Bilmediğim cinsleri. Hırsızalmaz kavunu mesela. Onunla burada tanıştım. Kadife inciri ile de: Tam bir lezzet bombası.

Lüks değil ama sıradan hiç değil. Ağaç evlerde kalıyor misafirler… Ama ben iki gecedir balarısı kovanı bir döşekte yatıyorum. İçinde değil tabi. Üzerinde. Akşam başımı koyduğum döşek bir ninni misali vızıldıyor. Dinliyorum. Antik Mısır ve Yunan hermetik felsefesinin yedi kozmik yasasından biri titreşim yasasıdır. Buna göre var olan her şey titreşir. Doğa da titreşir. Doğanın titreşimine bilim adamları Schumann rezonansı diyorlar. Bu 1952'de fizikçi Winfried Otto Schumann tarafından açıklanan, yeryüzü ile iyonosfer tabakası arasında meydana gelen doğal titreşime verilen isimdir. Schman trezonansı küresel elektro manyetik bir alanın oluşması ve bu alan bünyesindeki titreşimsel veriye ilişkindir. İnsan evladı da doğal ve sağlıklı halinde aynı titreşimde olur. Ancak yaşam şartları, şehir ortamı, stres ve hastalıklar bu titreşimimizdeki dengeyi bozar. Arılar dakikada 11.400 kez kanat çırparlarmış. Bunun yarattığı titreşim doğanın titreşimi olan Schumann titreşimine eşit. Böylesine doğal bir ortamda, arıların titreşimi ile geçirdiğimiz birkaç gün bizi dengeliyor. Bu arada arılara dair birçok bilgi ediniyoruz. Arılar müthiş organizasyon ve orkestrasyon becerisi olan canlılar. Hipokrat, Yaşlı Plinius ve Pisagor gibi tarihi şahsiyetler, arı poleninin iyileştirici gücüne olan inançlarını belgelemiş ve onu çeşitli rahatsızlıkların ilacı olarak önermişler. Arı zehri, binlerce yıldır iltihap ve eklem ağrılarını tedavi etmek için apiterapide kullanılmış.

Arada buralılar ve diğer misafirlerle sohbet ediyoruz. Buralılar hep güler yüzlü, her daim anlatmaya, yardımcı olmaya hazır. Misafirler arasında tıp doktorları, yazarlar; oyuncular var. Şehirliler, köylüler… Kimi benim gibi nispeten hafif vakalar, kimi daha ağır hasta. Daha huzurlu ve daha sağlıklı bir hayata yürümek isteyenler. İyi ve sağlıklı olma halinin hayata bakış açımızla ilgili olduğunu konuşuyoruz. Bu arada sevgi dolu bir kedi ailesi de bizimle yaşıyor.  Geceleri domuz ve tilkileri kovalayan iki köpek… Arıcı Hüseyin bu enfes vadide kurduğu arı çiftliğinin kapılarını ihtiyacı olana açıyor. Apiterapinin özellikle alerji gibi otoimmün hastalıklara çözüm getirdiğini söylüyor. Batı tıbbının henüz çaresini bulamadığı bazı hastalıklarda apiterapi yöntemleriyle dünyada olumlu sonuç alındığını anlatıyor. Bu konuda bilimsel çalışmalar yürüttüklerini de anlatıyor. Bir ziraat mühendisi olarak yıllarını bu konuda çalışan farklı ülkelerdeki uzmanlardan eğitim alarak geçirmiş bir görevli o. Görevli diyorum çünkü o kendisini bu şekilde tanıtıyor. “Görevdeyiz biz” diyor. Günün birkaç saatini farklı arı kolonilerinin kovan havasını derin derin içime soluyarak geçiriyorum. Burnumda hortumu arı kovanına bağlı bir yoğun bakım maskesi ile bir siborga dönüşmüşüm. Gündelik rutinimizde unuttuğumuz oysa çoğu zaman varlıklarını dahi hissettirmeden 7/24 tıkır tıkır çalışan organlarıma teşekkür ederek derin nefes alıyorum. Her arı kolonisinin kendine özgü bir kokusu (foremonu) varmış, böylece üyeler birbirlerini kolaylıkla tanırmış. Arı kovanlarının içinde oluşan bu foremonların insanın immün sistemini güçlendirici özellikler içerdiği artık kanıtlanmış.

İki akşamdır kovanlar üzerinde uyuyorum. Karşılıklı iki döşeğin bulunduğu ahşap bir odadayım. Üzerinde yattığım sert döşeğin altında arılar vızıldıyor. Dinliyorum. Arada ağustos böcekleri çığırıyor. Yeterince dinlerseniz, uzun uzun ve yeterince dinlerseniz arılar gibi ağustos böcekleri de konuşmaya başlıyor sizinle. Onlar da bir çeşit şifacı… Varsa eğer kulak çınlamalarınız, yeterince dinlerseniz geçiyormuş. Aylardır evde ses olmayınca uyuyamıyorum. İlla bu çınlamayı bastıracak bir ses, bir gürültüye ihtiyacım var. Sert döşek altımda yumuşuyor… Dün gece güçlü bir rüzgar da vardı… Kapı çarpıyor, içinde uyuduğum kabin sallanıyor… Balarıları kovanın dışında birikmiş hem yabancı arıların -mesela katil eşek arılarının- kovana girmemesi için bir kalkan oluşturuyor hem de kovanın içinin 36 derece ısıda sabit kalmasını sağlıyor. Soğuk kış aylarında yattığınız yer hep aynı ısıda kalıyor. İçerisi vızıldıyor. Dışarısı cırlıyor… Arada rüzgar kabini sallıyor… Kapı taktak vuruyor… Üzerinde yattığım sert döşek altımda yok oluyor.

Uyumuşum. Sabah, kekik kokusuna uyandım. Buram buram kekik kokusu.

Teşekkür ederek arıcı Hüseyin’e, burada yoluma tüm rast gelenlere, yola, yolcuya, kendime…  Şükürle çekiyorum kekik kokusunu ciğerlerime. Şifa niyetine.

MERAKLISINA NOT:

-       Yaşlı bal arıları, kovan içindeki sosyal rollerini değiştirdiklerinde, özellikle de yiyecek aradıktan sonra, genellikle genç arıların üstlendiği bir rol olan emzirmeye geri döndüklerinde, beyin yaşlanmasını etkili bir şekilde tersine çeviriyorlarmış. Beynimizi dolayısıyla yaşamımız yönetebilmek adına ne güzle bir öğreti.

-       Arılar uçarken vücutlarındaki tüyler az miktarda elektrostatik yük toplarmış. Bilim insanları, uçuşan arıların metre başına 100 ila 1000 volt, yani gök gürültülü fırtınaya benzer bir elektrik üretebildiğini keşfetmişler.

-       Arıların keskin koku alma duyuları sayesinde patlayıcıları, bombaları, kara mayınlarını ve diğer ilgi çekici kimyasalları tespit etmek üzere eğitilebilirmiş!

-       ‘Balayı’ kelimesi, yeni evli çifte doğurganlığı artırmak için bir aylık bal şarabı verme geleneğinden geliyormuş.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün