2300 yıllık Stoacı felsefe neden bugün çok ilgi görüyor?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
30 Temmuz 2025 Çarşamba

Aşağıdaki yazı geçtiğimiz günlerde oğlumla gerçekleştirdiğim bir diyalogdan alınmıştır:

Oğul: Baba, sen mühendissin ve dış ticaretle ilgileniyorsun, artı gazetecilik yapmaya çalışıyorsun. Peki, neden kendi içinde çok farklı bir disiplin olan felsefeyle ilgileniyorsun?
Baba: Tek kelimeyle, merak, oğlum. MÖ 4. yüzyılda yaşamış Yunanlı düşünür Epiktetos şöyle demişti: “Bir panayır yerine bazı insanlar satmak, bazı insanlar almak için gider. Çok az da olsalar bazıları da oraya merak için, sadece panayırı görmek, onu kimin kurduğunu, nasıl açtığını görmek için gider. İşte dünya da böyle. Çoğu insan bir şeyler alır, satar ama çok az kişi bu muhteşem ‘gösteriyi’ izlemek, bunu kimin, neden ve nasıl yaptığını, nasıl yönettiğini öğrenme kaygısıyla izler, düşünür. Olayların arkasındakini sorgulamaya çalışır. İşte bu insanlara feylesof veya felsefe düşkünü insanlar denir.”

Merakın ardında yatan ise hakikate ulaşmaya çalışmak olabilir mi, diye düşünüyorum.

Oğul: Epiktetos’u zikrederken onun, bugünün zorda ve arayış içinde olan post modern insanın kapısını çaldığı Stoacı felsefenin en önemli düşünürü olduğunu biliyorsun umarım. Şu sürekli sözünü ettiğin Nietzsche’nin, o ünlü ‘amor fati’ sözünü Stoacılardan ödünç alarak geliştirdiğini ve yine çok sevdiğin Spinoza’nın etik anlayışının özünde Stoacı yaşam kültürü olduğunu biliyor muydun? Peki bugün kurumsal şirketler çalışanlarının stresle başa çıkması için Stoacı ilkeleri eğitim programlarına almalarına ne diyeceksin? Stoacılık hem bireysel hem şirketler hem akademik bağlamda, hem de yayıncılık alanında altın çağını yaşıyor, 2300 yıl sonra.

Baba: İyi de, çağdaş insanın sıkışmışlığına ilaç geleceği iddiasıyla ortaya çıkan o kadar kişisel gelişim programları, eğitimleri, yayınları varken neden Stoacılık? İnsanlar yeni bir çıkış yolu mu arıyorlar? Peki nedir bu Stoacı düşünce dünyası? Nedir Stoacılık?

Oğul: İlk önce kısa bir ansiklopedik bilgi vereyim. Stoacılık Antik Yunan’da ve sonra Roma’da yaygın hale gelen, tüm mal varlığını kaybettikten sonra düşünür olmaya karar veren Kıbrıslı Zenon tarafından kurulan ve daha sonra, hayatının önemli bir bölümünü köle olarak geçiren düşünür Epiktetos ile Seneca ve Roma’nın ünlü fiolozof-imparatoru Marcus Aurelius tarafından geliştirilen bir felsefi akım.

En önemli ilkesi erdem odaklı yaşam. Zira ancak erdemli bir insan içsel özgürlüğe ulaşabilir bu dünyada. Bilgelik, cesaret, adalet ve ölçülülük dengeli ve anlamlı bir yaşamın anahtarlarıdır.

Stoacılık bize hayatta sadece kontrol edebileceklerimize odaklanmamızı da öğretir. Kimi dış olaylar, başkalarının davranışları veya söyledikleri gibi kontrol edemediklerimizden kaçınmamızı öğütler. Zira kontrol edemeyeceğimiz olayların sayısı hayli fazla. Örneğin diğer insanların bizim hakkımızda ne düşündüklerini, onların davranışlarını, ruh hallerini veya ne zaman hasta olacağımızı kontrol edemeyiz. Sevdiğimiz ve değer verdiğimiz insanların yaşayıp yaşamaması da elimizde değildir. Eğer erdemli bir ayırt edebilme gücümüz varsa özgür olabiliriz o zaman. Zira iyi ruh halimiz dış faktörlerden etkilenmeyecektir.

Stoacılığın bir diğer önemli özelliği, olumsuz duyguların, ki bunlar genelde, öfke, korku, üzüntü veya kaygıdır, temelinde yatan algıları yönetmeyi ve zorluklara karşı sakin kalmayı öğütlemesi. Örneğin Stoacılar olumsuz bir olay karşısında, “bu olay korkunç” şeklinde  tepki göstermek yerine, “bu olay oldu, şimdi ne yapabilirim” diye düşünür. Bir Stoacı, olumsuz bir olay karşısında göstereceği tepkinin erdemli olup olmadığını düşünür. Aklı sayesinde öfke yerine adaletli bir çözüm arar….

Baba: Spinoza da erdemli ve özgür bir yaşam için aklın rehberliğini gösterir. Ona göre akıl, insanın özgürlüğe ulaşmasının anahtarıdır. Akıl bireyin gerçekliği doğru bir şekilde anlamasını ve duygularını kontrol etmesini sağlar.

Oğul: O zaman, bu noktada Stoacılar gibi düşünüyormuş Spinoza. Stoacılar evrenin akıl tarafından yönetildiğine inanır bir anlamda. İnsanın aklının evrenin aklıyla uyum içinde olduğunu savlar. Zira insan doğanın bir parçasıdır. İyi bir hayat yaşamak için doğal düzenin kurallarını anlamak gerekiyor, çünkü Stoacı anlayışa göre, her şey doğadan kaynaklanıyor.

Baba: Peki, insanın tutkuları için ne düşündü Stoacılar?

Nietzsche’ye göre tutkular insan doğasının en önemli itici gücüdür. Hem yaratıcıdırlar, bir o kadar da zarar verici özellikleri vardır. Ama son tahlilde, Nietzsche için tutku, aklın ve rasyonel düşüncenin kontrolünün ötesinde, yaşamın canlılığını ve yoğunluğu ifade eden bir enerjidir. Ya Stoacılarda?

Oğul: Stoacılara göre, tutku, insanın doğru muhakeme yapamamasından kaynaklanan, zihindeki rahatsız edici ve yanıltıcı bir güçtür. Onlara göre bilge insan tutkularından tamamen özgür olan insandır…

Peki bütün bu açıklamalardan sonra, sence günümüz insanı neden Stoacı felsefeye sarılmış durumda? Dinlerde, ideolojilerde ve hatta bir süreden beri moda olan kişisel gelişim alanındaki programlarda bulamadıklarını Stoacılık’ta mı keşfettiler?

Baba: Post modern bir dönemdeyiz ve dünya, hayatlarımızı kaotik ve bazen içinden çıkılmaz derecede karmaşık hale getiriyor. En önemlisi de gelecek belirsizliği. Herkes her istediğini yapar hale geldiği, kurumsal yapılar birer birer çatlamaya başladığı için, ekonomik ve toplumsal belirsizlikler, küresel krizler insanın endişelerinin başında geliyor. İşte bu noktada Stoacılık kontrol edilemeyen ve öngörülemeyen dış faktörlere karşı insana zihinsel bir güvenilir liman oluyor sanırım.

Marcus Aurelius’un, “Başkalarının ne yaptığı seni rahatsız etmemeli, sen sadece kendi doğana uygun yaşayıp yaşamadığına bak” öğüdü insana can simidi oluyor. Anladığım kadarıyla, Stoacılık gerçek mutluluğun zenginlik, statü gibi dışsal faktörlerden öte, içsel dengelere, ruhun dinginliğine bağlı olduğunu düşünür. Bu düşüncenin, hem dışsal faktörlerin mutluluk getireceğine inananları, hem de her şeye sahip ama mutsuz insanları da etkilediği anlaşılıyor.

Oğul: Epiktetos, “Özgür insan dış faktörlere bağımlı olmayandır” demişti zaten.

Baba: Ezcümle; anlaşılan, Stoacılık, modern insanın kaotik dünyadaki kontrol, anlam ve iç huzur arayışına doğrudan hitap ediyor. Özellikle kontrol edilemeyen dış faktörlere takılmamayı ve erdemi merkeze almayı öğretmesi, Stoacılığı 21. yüzyılın ruhsal ve zihinsel bir pusulası haline getirmiş olabilir. Ayrıca, önemli bir nokta da, Stoacılık dini veya kültürel bağlamlardan bağımsız olduğu için farklı inançlara sahip insanlar tarafından kolayca benimseniyor olabilir…

Oğul: Şimdi, hala Nietzscheci ve Spinozacı olmaya devam edecek misin, yoksa bugünlerde çok çekici bulunan Stoacılığa mı yöneleceksin?

Baba: Epiktetos, mealen şöyle demişti, “Negatif insanlardan uzak durun.” Bununla başlayayım.

Düşünmeye devam edelim…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün