Geçenlerde bir arkadaşa uğramıştım. Baktım bir misafiriyle birlikte oturuyor. Onları rahatsız ederim kaygısıyla hatırını sorup gidecekken, bırakmadı. Arkadaşıyla tanıştırdıktan sonra kalmamı isteyince kırmayıp oturdum. Sonrasında öyle bir söyleşiye dalmışız ki zaman nasıl geçmiş, hiç anlamadım. Onlardan ayrıldığımda, daha yeni tanıdığım bu insanla söyleştikçe, düşüncelerimizi paylaştıkça, konuşacak ne çok ortak noktamız varmış diye doğrusu şaşırmıştım. Uzun süren bu keyifli söyleşi, daha sonra eşimin de ilgisi çekmiş, yeni tanıştığım bir insanla neler konuştuğumu sormuştu. Ben de ona kimi insanlara ısınmak için bazen bir an yettiğini, kimileriyle de yıllarca arkadaşlık etmiş olmama karşın, aramızda görünmeyen bir uzaklığın bulunduğunu anlatmıştım. Kimi dostlar da vardır ki çok uzun bir zaman görüşmesek de, biraya geldiğimizde sanki yeni ayrılmışız gibi gelir. Nitekim yurt dışında yaşayan çocukluk arkadaşlarımla buluşmalarımızın aynı içtenlik ve sıcaklıkla sürdüğünü söyleyebilirim.
Tanıdığımız her insana karşı hissettiklerimiz mutlaka farklıdır. Yılların birikimi ve duygularımızın yönlendirmesiyle kendimizce onlara bir değer biçiyor ve o doğrultuda ilişkilerimizi sürdürüyoruz.
Genelde insanları ya dış görünüşüne bakarak ya da yalnızca öne çıkan bir yönüyle değerlendirmeyi severiz; kuşkusuz onları yakından tanıyana kadar! Bazen gözümüzde büyüttüğümüz kimileri zamanla değerini yitirirken, küçümsediğimiz kimileri de tanıdıkça gözümüzde daha çok büyürler. Bu yüzden, pişman olmamak için yargılarımızda acele etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Zaman bazen bir mihenk taşı gibi, bir gün nasılsa gerçek değeri ortaya koyuyor.
Ne yazık ki günümüzde insanları erdemsel niteliklerinden çok maddesel birikimleriyle değerlendiriyoruz. Sosyal medyada izlenme oranları, sanal beğeniler nedense öne çıkıyor. İstemeden de olsa karşılaştığımda Bertolt Brecht’in bir şiiri aklıma geliyor. Onun Karar oyunundan Can Yücel’in çevirisiyle bir bölümünü paylaşmak istiyorum:
“Piyasada da insan az zaten…
Hem insan nedir sahiden?
İnsan mı? Ne bileyim ben?
Söylesin varsa bi bilen?
İnsan nedir bilmem ama
Fiyatın sor, söyleyim hemen.”
İnsan için fiyat sözcüğünü kullanmak oldukça acıtıcı; ama değer ile fiyat arasındaki farkı anladığımızda, yargılarımızın daha anlamlı olacağını düşünüyorum. İlişkilerimizi yalnızca duygularımızla değil, aklımızla da değerlendirerek…
Klasik İran edebiyatının ünlü şair ve yazarı Sâdi, bu ilişkileri öyle güzel şiir ve öykülerle anlatmıştır ki yüzyıllardır güncelliğini korumaktadır. Yine bir anlatısında, değersiz bir taş parçasının altın bir kâseyi kırdığında, ne taşın değerinin arttığını ne de altının değerinin düştüğünü söyler.
Hayatımızda, altın değerindeki insanların çoğalması dileğiyle…