İki komşu: Dündar Kılıç ve Prof. Dr. Şemsi Gök

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
2 Temmuz 2025 Çarşamba

Genç yaşlarımda bile cadde ve sokaklarda pencere kenarında oturup dışarıya bakan insanları merakla izlerdim. Günceli ne kadar takip ettiklerini bilmezdim. Yine de sadece bir hayal dünyasında olmadıklarını hissederdim. Dönemin adetlerine göre, evliliklerde kadınla erkek arasında hayli yaş farkı olduğundan, vakitli veya vakitsiz hayatı ilk terk-i diyar eden erkeklerdi. Dolayısıyla iç ve dış dünyayı aynı zamanda yaşayan genellikle pencere kenarında oturan, ‘kadın’lardı. Hala faal olsalar da, soluklanma payı pencere yanıydı. Ciddi sağlık sorunları olmadıkça söz konusu insanların tecrübe dışında önemli bir farklılıkları vardı. O da gözlem yeteneğiydi.

↔↔↔

Anneanne babaanne iletişiminde büyüyen küçüklerin çok şanslı olduklarına inanırım. Büyükanneye yapılan her ziyaret çocuklarım için ayrı bir deneyimdi. Büyükanne disiplini elden bırakmadan, küçüklerin piyanonun başına geçip, tuşlardan çıkan akortsuz seslere göz yumar, akide şekeri ikram ederken, “Bir taneden fazlası karın ağrısı yapabilir” demeyi ihmal etmez, her soruya bir yanıt bulurdu. En güzeli de açılan albümlerdi. Sepya resimlerde, aile bireylerinden ziyade, zamanın giyim tarzı, Haliç’te kayık gezintileri, faytonun önünde takım elbise, elinde bastonuyla poz veren büyükbabalar en ilgi çekenlerdi. Bu süreçte anlatılanlar çocuklar için hikâye gibiyse de, aslında bir tarih dersiydi.

Yine bir ziyaret sonrası oğlum, “Büyükanne galiba unutmaya başladı. Albümdeki fotoğrafta bomboş bir alanda eşiyle çekilmiş fotoğrafa, ‘burası Taksim Meydanı’ dedi.” Gülmüş, anlatılanın doğruluğuna zor ikna etmiştik.

Büyükannenin hafızası çok güçlüydü. Son demlerine kadar da bu özelliğini sürdürdü.

Gelelim pencere kenarına…

↔↔↔

Bir gün anneannenin evinde sohbet ederken “Karşı apartmanda bir ‘mafyozo’ yaşıyor”, dedi. Bir an duraksadımsa da gözlem yeteneğine güvendiğim için anlatmasını bekledim. “Her gün aynı saatte siyah bir araba kapının önünde bekliyor. Apartmandan paltosu omuzlarında bir adam dışarı adımını attığı anda iki kişi yanında beliriyor. Üçüncüsü ise arabanın kapısını açıyor. Hızla uzaklaşıyorlar.”

Biraz soruşturunca, karşı komşunun yeraltı dünyasının efsane ismi Dündar Kılıç olduğunu öğrendim. Apartman komşularıyla çok saygılı, sıkıntıları olduğunda yardımını esirgemeyen bir yanı vardı. Nitekim mazot kıtlığı günlerinde Kılıç Apartmanı’nın kaloriferleri gürül gürül yandı.

Kılıç ‘mafya babası’ lakabını her zaman reddetti. Klasik bir kabadayı değildi. Çok kitap okur, okuyup yazanları takdir ederdi. Nitekim 1999’da ölümünden kısa süre önce hayli geniş olan kütüphanesini bir kuruma bağışladı.

↔↔↔

“Yanındaki apartmana dikkat et. Orada da her sabah kapının önünde bir siyah araba ve iki koruma duruyor. Apartmandan çıkan kişiyi tam anlamadım, resmi bir yerde görevli sanki.”

Anneannemin içgüdüleri kuvvetliydi. Yine de gözlem yeteneğine bir kez daha hayret ettim.

‘Resmi’ görevli tanımını koyduğu şahıs, Adli Tıp’ın kurucusu Prof. Dr. Şemsi Gök’tü.

İleriki yıllarda kızı Prof. Dr. Sevil Atasoy da baba mesleğini seçerek, kriminolojinin yan ısıra, Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu Başkanı, akademisyen… gibi birçok unvanı taşıyacaktı.

Prof. Dr. Şemsi Gök’ün eşi Dr. Ferda Gök birkaç neslin yakından tanıdığı Türkiye’nin ilk özel laboratuvarlarından – Teşvikiye Laboratuvarı’nın kurucusudur.

Her halükârda o sokakta uzun süre yaşayanlar, gerek Dündar Kılıç, gerek Prof. Dr. Şemsi Gök’ün korumalarının boş vakitlerinde köşedeki kafede çay içip sohbet ettiklerini anlatırlar.

Meğer o günlerde ne iyi korunuyormuşuz da, haberimiz yokmuş.

Sağlıkla kalın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün