1250 kilometrelik İskoçya izlenimleri!

Zehra ÇENGİL Köşe Yazısı
2 Temmuz 2025 Çarşamba

İnsanın severek çalıştığı bir işi olması harika! Nazar değmesin diyorum ki ben o şanslı azınlıktanım.

Yurt dıșı ağırlıklı çalışan bir şirketin ihracat bölümünde olduğum için, sürekli farklı ülkelere seyahat etmek ve değişik kültürlerden insanlar tanımak adeta bir ödül gibi.  Geçen hafta şirketimiz Der Plastik’in Genel Müdürü Nihat Özder ve ekip arkadaşım Gökhan Gökdemir ile İngiltere’deki müşterilerimize bir dolu ziyaret gerçekleştirdik. O kadar güzel karşılandık ve yeni yeni bağlar kurduk ki bu başarımızı taçlandırmak istedik ve kendimize küçük bir ödül verip İskoçya’ya geçtik. Avrupa’nın en seyrek nüfuslu yerlerinden Kuzey İskoçya’daki Highlands boyunca uzanan serüvenimiz, tertemiz havasıyla sadece bedenlerimize değil, ruhumuza de iyi geldi.

Film ya da tablo, ne isterseniz diyebilirsiniz. Sanat eseri gibi sahnelere şahit olduk yollarda. Milyonlarca koyun taptaze otların bulunduğu yaylalarda özgürce otluyordu; kimi deniz kenarında dalga sesleri eşliğinde, kimi rüzgârlı tepelerde… Gür yünleriyle sosyal medyada Halil Sezai caps’leri yapılan koyunları, annesinin dibinden ayrılmayan bembeyaz kuzuları canlı canlı görmüş olduk.

Glencoe, Fort William, Fort Augustus, Nairn, Thurso… Geçtiğimiz tüm yollar, kaldığımız tüm köyler tertemizdi; Taş evlerin arasından yürürken bir sigara izmariti bile bulmanın mümkün olmadığı bir ortam düşünün ama bahsettiklerim öyle gizli hazineler ki birden köşe bașında Michelin yıldızlı bir İtalyan restoranına denk gelebilirsiniz hem de gayet uygun fiyatlarla. Merak edip ev fiyatlarını da sordum. Genelde 250 – 300 bin GBP arasında değișiyor.

Arabayla 1250 kilometre kat ettiğimiz bu güzel ülkede yeşil, her tonuyla başroldeydi. Arada bazı yerlerde ağaçlar kesilmişti ama hemen yanında yenilerinin toprakla buluştuğunu görmek, doğaya karşı değil, doğayla birlikte yaşamanın ne kadar güzel olduğunu hatırlatıyordu.

Erkeklerde etek modası Türkiye’ye de gelsin!

Asaleti simgeleyen ‘kiltdenilen etekleri giyen İskoç erkeklerine pek rastlamadık; anladığımız kadarıyla bu gelenek artık daha çok düğün ve mezuniyet gibi özel günlerde yaşatılıyor. Ama itiraf etmek gerekir ki yelek ve kravatla tamamlandığında, bu görünüm bir zarafet anıtına dönüşüyor ve etkileyici bir şıklık ortaya çıkıyor. Türkiye’de böyle bir kombine  hazır mıyız, bundan emin değilim.

Küçük ama önemli bir detay. Kahvaltı konusu pek iç açıcı değil. Tost istiyorsunuz, kızarmış ekmek geliyor. Her sabah kuru fasulye yeme fikri de pek cazip değil. Türk kahvaltısının kıymetini böyle yerlerde bir kez daha anlıyorsunuz. Gelir gelmez peynire zeytine sarıldık. Serpme kahvaltının fotoğrafını gösterdiğimiz İskoç garsonun yaşadığı şoku ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.

Fiyatlar, pound üzerinden değerlendirildiği için biraz can yakıyor. TL değerini hesaplamak için 55’le çarpmaktan yorulan ben, bunun yerine hesaplamalarımı 50 TL üzerinden yaptım; sonuçta zarar etmeyi göze almak da bir özgürlük sayılır.

Büyük şehirlerden Glasgow tarih dolu sokaklarıyla bizi selamlarken, Edinburgh rafine zevklere hitap eden mağaza ve kafeleriyle kalbimizi çeldi.

Fakat dediğim gibi gerçek huzur kuzeyde! Bizler Thurso’ya kadar gittik — oradan sonrası zaten Grönland. Yol boyunca öğrendiğimiz en önemli şeylerden biri, yakıt göstergesine sadık kalmaktı. Zira bazı köyler arasında şehirlerde adım başı yer alan benzin istasyonlarını kilometrelerce göremiyorsunuz.

Kıssadan hisse, çok değerli bir şeyi daha yeniden keşfettik: Rutinini geride bırakmak, insanı kendine döndürüyor. Adeta zihinsel bir temizlik gibi.Highlands’in rüzgârı, derin vadileri, sessiz koyları bize sadece doğayı değil, işe ve hayata yeniden sarılmak için ihtiyaç duyduğumuz o derin nefesi sundu.

 

Deniz ve Güneş Yeniden Doğuyor: Aşkı Hatırla

Deniz ve Güneş… İsimleri bile ayrı düşünülmesi güç iki doğa unsuru. Biri olmadan diğerini anlatmak eksik kalır.

İşte Aşkı Hatırla, yıllar önce ilişkileri yarım kalan iki insanın —Deniz ve Güneş’in— bir miras vesilesiyle yeniden kesişen yollarını anlatıyor. Ama bu buluşma tesadüften çok, kaderin sabırlı planına benziyor. Birbirlerinden uzaklaşan, her biri ait olmadıkları hayatlara savrulan  bu ikili şu altın kuralı unutuyor: Bazı hisler zamana karşı dirençlidir.

Yıllar sonra gelen bir miras, onları aynı masada buluşturuyor. Ve o masa artık bir geçmişle yüzleşme, yarım kalan cümleleri tamamlama ve kalpte bir türlü gömülemeyen duygularla hesaplaşma yeri oluyor.

Barış Arduç ve Hande Erçel’in ekran kimyası bu hikâyeyi güzel yerlere taşımayı başarıyor. Ne var ki bu ikiliyi her projede bir araya getirme eğilimi, onların etkisini sıradanlaştırma riski de taşıyor. Her güçlü uyum, tekrarlandıkça sihrini yitirebilir.

Aşkı Hatırla, sadece iki karakterin değil, aynı zamanda iki duygunun da hikâyesi: pişmanlık ve cesaret. Bazen yıllar sonra bazı insanlarla aynı yöne yürümeye cüret edersiniz, çünkü o sizin kaderinizdir. Dizi, bize bir aşktan ziyade, aşkın kalıcılığını hatırlatıyor. Mutlu sonla mı bitecek, önümüzdeki bölümlerde göreceğiz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün