Bazı günler vardır, yalnızca takvimde durmaz… İçine çöker, derinleşir, yer eder. Babalar Günü de öyle. Herkesin kutlama yaptığı bir günde bazılarımız içinden yalnızca şunu geçirdi: Keşke babam yanımda olsaydı.
Babamı kaybettikten sonra hayatın ritmi değişti. Her şey devam ediyor gibi görünse de içimde bir şey hep eksik, hep yarım. Onun yürüdüğü yolları hatırlıyorum; adımlarını değil belki ama bıraktığı izi takip eder gibiyim.
Bazen soğuk bir rüzgar esiyor gibi oluyor, insanın içi üşüyor. Kimi zaman ise anılarını yad ediyorsun ve tüm benliğine adeta bir güneş doğuyor. O sonsuz sevgi, seni duygudan duyguya sürüklüyor.
Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas’ın değerli babasının kaybının ardından Şalom’da yazdığı yazıda hatırlattığı Cemal Süreya’nın meşhur cümlesi hâlâ aklımda: “Babanın ölmesi, yüzünüz sabunluyken gözünüzü açmaya benzer.”
Babanızın gidişiyle birlikte içinizden göç eden bir dolu şey var. Çocukluğunuz, şımarıklığınız, hayata karşı güveniniz… Yüzünüz sabunluyken gözlerinizi açtınız ya, her ağladığınızda göz yașlarınız öyle canınızı yakıyor işte.
Şimdi geriye dönüp baktığımda, onunla geçirdiğim sıradan anların ne kadar kıymetli olduğunu fark ediyorum. Beyoğlu’na birlikte gitmek, aynı sofrada oturmak, arabada camdan dışarı bakarken sessizce aynı manzaraya dalmak, gazete okuyup siyaset tartışmak, bana sitem etmesi, benimle gurur duyması, çok keyiflenince şarkı söylemesi, kahkaha atması… Her biri birer cevhermiş, ama asıl mesele bunu zamanında anlamak. Çünkü insan, bazı şeylerin son kez yaşandığını ancak zaman geçtikçe fark ediyor.
Babamın yokluğu, varlığını daha görünür kıldı. O artık yanımda değil, ama bana kattıklarıyla hâlâ hayatımın içinde.
Mesela babamın vefatının ardından pasaportunu hatıra kalsın diye ben saklayacaktım, on yıllık çıkardığı pasaportunun sayfaları bomboştu. Çünkü babam o hayat kavgası içinde kendini ikinci plana atmış ve gezmek - eğlenmek yerine çocuklarına, geleceğe hep geleceğe yatırım yapmıștı. Bu manzara beni derinden etkiledi, vefatından beri her ülkeye onun pasaportunu da götürüyorum ve birlikte geziyormuşuz gibi O’nu yanımda, kalbimde taşıyorum. Ülkelerin bayraklarından oluşan sticker’ları da pasaportuna yapıştırıyorum. Nerelere gitmedik ki birlikte: ABD, Kanada, Japonya, Çin, Danimarka, Portekiz, Şili, Brezilya ve daha niceleri.
Babamın gölgesi hâlâ peşimde, bazen de ben onun peşindeyim. Onun gibi yürümemek için değil, onun yolundan sapmamak için. Kendi kararlarımda, başkalarına gösterdiğim sabırda, her şeyde onun izi var.
Babası hâlâ hayatta olanlara bir şey söylemek isterim: Onu sadece dinlemekle yetinmeyin, birlikte susmayı da öğrenin. Yanındayken hissettirmeden geçen o dakikalar, bir gün en çok dönüp hatırlayacağınız anlara dönüşecek.
Ve biz… Babasını kaybedenler… Bugün sessiz bir teşekkür bırakıyoruz geriye…
Bu dünyadan bir Abdullah Tahir Çengil geçti. İyi ki benim babamdın,
Babalar Günün kutlu olsun.
Tarihe adını ‘İyi bir insan’ olarak yazdırmak!
Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in hazin ölümü, son zamanlarda A’dan Z’ye herkesi etkileyen en acı kayıplardan biri olarak tarihe geçti.
Ferdi Zeyrek’in ardından söylenen her söz, aslında onun ne kadar dolu yaşadığını gösteriyor. Bir siyasetçiden öte, bir insan olarak sevilmiş olmak, herkesin harcı değildir. Özellikle de bu kadar kutuplaşmış bir toplumda… Demek ki, gerçekten ilkeli bir duruşa sahipmiş. Demek ki doğru bildiğinden şaşmamış, demek ki yüzüne bakıldığında geleceğe dair insanın içinde umut yeşerten biri olmayı başarmış. Siyasi görüşünüz ne olursa olsun, bu dünyadan “iyi insan” olarak göçebilmek çok az kişiye nasip olur. Ferdi Zeyrek, işte onlardan biriydi.
Cenazede en çok akıllarda kalan an ise CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in mezara indiği sahne oldu. Bir lider değil, bir dost, bir baba, bir kardeş gibi indi toprağın başına. O an, hepimizin içini burktu. Gözyaşlarının siyaseti yoktu. Sadece derin bir kayıp, sessizce herkesin omzuna çöktü.
Kalabalıklar arasında yaşına rağmen kocaman kalbiyle büyük bir olgunluğa sahip bir kişi daha dikkar çekti: Ferdi Zeyrek’in kızı Nehir… Nehir Zeyrek, bu hafta üniversite sınavına girecek. Babasına “mimar olacağım” demişti. Şimdi bu söz, sadece bir meslek hayali değil; bir direnci de simgeliyor. Çalışarak, dimdik durarak, babasının izinden yürüyen bu genç kızın azmi toplumun geleceğine dair umutlarımızı tazeleyebilir. Bu ülkenin ona ve onun gibi gençlere ihtiyacı var.
Bu vesileyle, bu hafta sınava girecek tüm öğrencilere başarılar diliyorum. Hayat her zaman adil değil, ama inançla yürüyenlerin yolu mutlaka bir gün aydınlanır.