Müzisyenlerin ekonomik sığınağı: Kıbrıs

Zehra ÇENGİL Köşe Yazısı
28 Mayıs 2025 Çarşamba

Eskiden bir yaz mevsimi geldi mi, Türkiye’nin dört bir yanı müzikle çınlardı. Ege’de sahil kasabaları, İç Anadolu’da festivaller, Karadeniz’in dağlarında yankılanan türküler… Her şehir bir sahneydi. Her meydan, her amfi tiyatro sanatçılar için bir buluşma noktasıydı. Ama şimdi işler değişti. Artık notalar gökyüzünde değil, hesap defterlerinde sıkışıp kalıyor.

Türkiye’de müzik sektörü büyük bir sessizliğe gömülüyor. Nedeni ise oldukça net: Enflasyon. Artan ulaşım ve konaklama maliyetleri, sahne kurulumu giderleri, ekipman taşımaları ve en önemlisi orkestra ücretleri… Hepsi büyük bir yük haline geldi. Eskiden “hadi Anadolu turnesine çıkalım” diyen sanatçılar, bugün ilk olarak maliyet kalemlerine bakıyor. Ve maalesef çoğu zaman o yolculuk, hesap makinesinin soğuk tuşlarında sona eriyor.

Bir sanatçının bir şehirde sahneye çıkması, artık sadece sanatla değil, matematikle de ilgili. Öyle ki; şehir dışı konserlerin çoğu, masrafı bile kurtarmıyor. Hatta bazı durumlarda sanatçılar cebinden harcamak zorunda kalıyor. Bu da Türkiye içindeki konser taleplerine karşı ciddi bir isteksizliğe yol açıyor. Çünkü müzisyenler sadece alkışla değil, hayatlarını sürdürebilecek bir gelirle var olabilirler.

İşte tam bu noktada Kıbrıs sahneye çıkıyor. Lüks otellerin sunduğu yüksek ücretler, kusursuz teknik imkânlar, konaklama ve ulaşımın eksiksiz karşılanması… Sanatçılar için Kıbrıs artık sadece bir tatil rotası değil, adeta bir ‘ekonomik sığınak.’ Üstelik orada müzik hâlâ değer görüyor; sadece duygusal olarak değil, finansal olarak da…

Bu durumun en acı tarafı, Türkiye’deki dinleyicilerin yavaş yavaş büyük sahne performanslarından mahrum kalması. İstanbul dışındaki birçok şehirde artık yıldız isimleri sahnede görmek neredeyse imkânsız hale geldi. Yerel organizatörler bütçe yetiştiremiyor, belediyeler ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor, sponsorlar ise geri çekiliyor.

Müzik evrensel olabilir ama mikrofonu tutan eller, enflasyonun yükü altında eziliyor. Herkesin sevdiği o şarkılar, birer birer Türkiye’de susarken, başka sahnelerde yankılanmaya devam ediyor.

Önümüzdeki hafta başlayacak olan Kurban Bayramı’nda KKTC'de konser verecek isimler arasında Gülşen, Gökhan Tepe, Candan Erçetin, Sakiler, Bülent Serttaş, Funda Arar, Ajda Pekkan, Koray Avcı, Sibel Can, Şevval Sam, Melike Şahin, Mustafa Sandal, Murat Dalkılıç, Hadise, Gülben Ergen, Berdan Mardini, Mahsun Kırmızıgül, Ebru Gündeş gibi müzik dünyasının en gözde sanatçıları yer alıyor. Bu isimlerin alacağı ücretlerin ise 2 ila 10 milyon TL arasında değiştiği iddia ediliyor.

Belki bir gün, müziğin tekrar Türkiye’yi dolaşabileceği ekonomik koşullar oluşur. Ama bugün için notalar, bavulunu Kıbrıs’a çoktan hazırladı.

 

Vicdanın Rengi Gökkuşağıdır

Geçtiğimiz hafta sonu Sancaktepe semalarında rengârenk balonlar yükseldi. Ama o balonlar yalnızca gökyüzüne değil, kalplerimize de yükseldi. Henüz dört yaşında bir çocuk olan Ali Asaf’ın kanseri yenip hayata yeniden “merhaba” dediği o an, binlerce insanın ortak sevinciyle bir şölene dönüştü. Baba Samet Demir’in attığı tek bir tweetle başladı her şey:

“Bizim pek çevremiz yok. Oğlum kanseri yendi. Balon uçurmak istiyor. Gelir misiniz?”

Bu çağrı bir haykırış değildi, bir davetti. Sessiz, sade ama yürekten bir çağrı… Ve Türk halkı bu çağrıya sessiz kalmadı. Kim olduğunu, neye inandığını, nereden geldiğini sormadan geldi insanlar. Ellerinde balonlarla, yanlarında umutla…

Ali Asaf’ın zaferi, sadece bir çocuğun hastalığı yenmesi değildi. Aynı zamanda bir toplumun vicdan testiydi. Bu testten alnının akıyla geçen binlerce insan, bize unuttuğumuzu sandığımız bir gerçeği hatırlattı: Biz, birbirimizin yarasına dokunabilen bir halkız.

O gün gökyüzüne salınan balonlar sadece helyumla değil, umutla, sevgiyle, dayanışmayla doluydu. Renkler ne kadar farklıysa, o alanı dolduran insanların dünyaları da o kadar farklıydı. Ama işte o an, o gökyüzü altında herkes birdi, biricikti, birlikteydi.

Bir çocuğun zaferi, bir toplumun aynası oldu. Masumiyetin hâlâ değer gördüğünü, vicdanların hâlâ pas tutmadığını gösterdi. Belki sosyal medyada her gün karamsar haberlerle sarsılıyoruz, belki “insanlık ölmüş” cümlesini çokça kuruyoruz. Ama hayır, ölmedi. Ali Asaf ve onun gökyüzüne bıraktığı balonlar, tam tersini söyledi bize:

İnsanlık hâlâ burada. Yeter ki birimiz “Gelir misiniz?” diyebilsin, yeter ki diğerimiz “Geliyoruz” diyebilsin.

Bu yazıya son verirken, bir balonun ucuna küçük bir not iliştirmek isterim:

Dünyayı daha iyi bir yer yapacak olan şey; büyük laflar, büyük planlar değil… Bir gülüşe ortak olabilmek. Çünkü vicdanın rengi gökkuşağıdır ve biz ne kadar farklıysak, o kadar güzeliz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün