Anımsamak

Avram VENTURA Köşe Yazısı
2 Temmuz 2025 Çarşamba

Belleğin gizemlerine doğrusu hiç aklım ermediği gibi sürekli beni şaşırtıyor. Olmadık şeyler, hiç olmadık bir zamanda belleğimin kuytu köşelerinden göz kırparken, anımsamaya çalıştıklarım bir türlü aklıma, dilimin ucuna gelmiyor. Kimi çocukluk anılarım canlılıklarını korurken, bir saat önce tanıştığım insanın adını hatırlamıyorum. En acısı, gün oluyor karşılaştığım onca yıllık bir arkadaşımın adını unutmuşum. Nitekim imza günlerinde, bu sıkça başıma geliyor. Kitabı imzalamam için uzatıyorlar, elde kalemim, yüzlerine boş boş bakıyorum. Neydi diyerek adını sormaya kalksam, gerçekten çok ayıp olacak diye düşünüyorum... Bazen o arkadaşlarla biraz söyleşerek ya da kimin adına imzalayayım diyerek, anımsamak için zaman kazanmaya çalışıyorum. Bazen de umarsız pes etmek zorunda kalıyor, özür dileyerek adını soruyorum. 

Halil Cibran anımsamayı bir buluşma, unutmayı da bir özgürlük biçimi olarak tanımlar. Buluşmayı anlıyorum da, unutmanın nasıl bir özgürlük olduğunu düşünüyorum. Elbette geçmişte yaşanan olumsuzlukları hiç aklıma getirmemek, onların prangalarından kurtulmaksa sözünü ettiğimiz, bu belki bir tür özgürlük sayılabilir. Oysa genel bir unutkanlık durumu, yaşamımı karartmaktan başka neye yarar ki? Nitekim Nazım Hikmet de, “Unutmak dertten dermandır belki, ama dertlerimi unutursam seni de unuturum, bu yüzden unutmak istemiyorum” diyor.

Unutmayı kimi bir ödül olarak görür, kimi de bir ceza! Bize oynadığı oyunlara bakarak bu duruma kesin bir tanı koyabilir miyiz? Yaşadığımız acılar, karşılaştığımız olumsuzluklar, kabuk bağlamış yaralar deşildiğinde, anımsadıklarımız birer ceza olarak görünebilir. Buna karşın en güçsüz zamanlarımızda olsun, bizi hayata bağlayan, yaşama sevincimizi çoğaltan anılarımızı da birer ödül sayabiliriz.

Son zamanlarda unutkanlıkla ilgili yakınmalarım daha çok kitaplarla başıma geliyor. Kitap sitelerinde ya da vitrinlerde sevdiğim yazarlar göz kırparken, farkında olmadan okumuş olduğum bazılarını yeniden satın almaya başladım. Bu yüzden kendime kızıyor olsam da, kitap edinme tutkum olduğu sürece, engellemek için elimden bir şey gelmiyor. Geçenlerde uzun bir zaman önce okuduğum bir kitabı yeniden elime aldığımda, onu tümüyle unutmuş olduğumu, sayfalarını yine keyifle çevirdiğimi gördüm. Öyle ki ilk kez okuduğumda dikkatimden kaçan kimi ayrıntılar üstünde yoğunlaştığımı söyleyebilirim. Sonradan da sevdiğim yazarlara arada bir dönmek yararlı oluyor, diye düşündüm. 

Bay Kitap diye anılan, kitap tutkunu ve sürekli kitaplar üstüne yazan Alberto Manguel’in bir söyleşisinde anlattıklarını anımsadım. Orada kimi kitaplara sıkça döndüğünü, her okumanın, onda farklı çağrışımlar uyandırdığını anlatıyordu. Örnek olarak da Dante’yi veriyor, onun Cehennem kitabından her gün bir bölümünü mutlaka okuyormuş. 

Aslında bu yazarın belleğini kıskanmıyorum desem yalan olur. Bu kadar çok kitap okumak bir yana, bunları birbirleriyle ilişkilendirmek kolay olamasa gerek. Ben okurken birkaç not alabiliyor, deneme yazılarımda kullanabiliyorsam, ancak onlar kazancım sayıyorum. Yoksa belleğim beni her an yanıltabilir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün