Okuduklarım, yaşadıklarım karşısında zaman zaman şu soru kafama takılır:
İnsanlar kandırılmaya eğilimli midirler?
Düşündüğümde, buna olumsuz bir yanıt veremiyorum.
Âdem ve Havva’dan bu yana, bütün insanlık tarihini, kandıranlar ve kandırılanlar olarak yeniden ele alabiliriz. Elbette ki bu konuyu yalnızca bir alanda sınırlamak istemem. Gelenekler, inançlar, öğretiler başta olmak üzere, aklı yalnızca aldatmaya çalışanlar, kendilerinden daha güçsüz olanları, bilgisizleri kandırmak için ellerinden geleni yapmışlar. Siyasette yükselme tutkusu içinde olanları da elbette unutamayız. Kısaca söylemek gerekirse, bireysel ya da toplumsal, algılarımızı yönetebilenler karşısında her zaman kandırılabiliriz. Bilgisizliğimiz, duygusallığımız ve unutkanlığımızla çoğu kez bundan kaçınamıyoruz. Bir konuda kendimizi uyanık görür, kimi algılardan uzak kalabilirken, bilinç dışı da olsa bir başkasının etkisi altına girebiliyoruz. Özellikle birlikte hareket eden, geleneklerine bağlı küçük topluluklarda bu eğilim daha açık görülebilir.
Yıllar önce gazetede okuduğum bir olayı anımsadım:
Küçük bir kasabanın sağlık merkezine atanan bir doktor günlerce hasta beklemiş. Kimse gelmeyince bunun nedenini araştırmış. Kısa zamanda halkın “koca karı ilaçları” yapan birine gittiğini, ondan umar beklediklerini öğrenmiş. Yörenin yabancısı olduğundan tüm çabasına karşın kimseyi etkileyemeyeceğini görmüş, yalancı doktor için savcılığa ihbarda bulunmuş. Bir süre sonra adamı tutuklayıp götürmüşler. Genç doktor halkın sağlığıyla oynandığını, diplomasız birinin buna yetkili olamayacağını savunmuş. Bunun üstüne adam sakin bir şekilde gülümseyerek dinlemiş doktoru. Sonra da çantasını açarak bir belge çıkarmış ve şöyle demiş:
“Buyurun, bu benim doktor diplomam. Yirmi yıldır bu kasabada çalışıyorum. Bugüne kadar ‘koca karı ilacı’ diye söyledikleriniz, hastaların gerçekten gereksinimi olduğu ilaçlardı. Onları da mutlaka dinleyip muayene ettikten sonra verirdim. Bu kadar yıl sonra doktor olduğumu ortaya çıkardınız ya… Şimdi bana gelen hastalar nasılsa gidecek bir şarlatan bulurlar kendilerine!”
Bu olayda kandıran kim, kandırılan kim?
Ayrıca anlatılan ne kadar doğrudur, bilmiyorum; ama dinlediğimizde doğrusu hiç yadırgamıyoruz. Belki benzer olaylara onlarca kez tanık olmuş ya da bu konuda haberler okumuşuzdur. Bu yüzden nefesi güçlü hocaların, çıkıkçıların, üfürükçülerin sözü geçtiğinde, bu insanların varlığı bize hiç de yabancı gelmiyor! Her birinin kandırmak için hünerini gösterdiğini bir şekilde biliyoruz. Asıl konu bunlara karşın aldanmaya yatkın olan ve onlardan umut bekleyen insanları nasıl nitelendirmek gerektiğidir.
Amerikalı yazar Mark Twain’in bir sözünü anımsatmak istiyorum: “İnsanları kandırmak, kandırıldıklarına ikna etmekten daha kolaydır.”
Bir kandırmaca düzeni içinde yaşantımızı sürdürüyoruz; ama kimi zaman, bile bile kendimizi de kandırmıyor muyuz, sanırım en çok o acıtıyor!