Yaşamöyküsü içerikli kitaplar benim için her zaman aydınlatıcı, yol gösterici olmuşlardır. Özellikle başarılı insanların amaçladıkları hedefe ulaşmak için gösterdikleri çabalar, bu yolda karşılaştıkları engeller ve bunları aşma yöntemleri yararlı birer ders niteliğindedir. Yeri geldiğinde okuduğumuz kitaplar kadar, çevremizden birçok insanın yaşam öykülerini, edindikleri deneyimleri dinliyoruz. Herkesin olaylara yaklaşımı, hayata bakışı, yürekliliği tümüyle farklı olduğundan, aldıkları sonuçlar da yaptıkları seçimlerle şekillenmektedir: Olumlu ya da olumsuz! Kimi kendini hayatın akışına bırakırken kimi de ömrünü sürekli bir savaşımla geçirmektedir.
Sözlük akışa bırakmayı, olayları bir başka zamana ertelemek, unutmak olarak tanımlıyor. Buna karşın kişisel gelişim kitapları, elimizden geleni yaptıktan sonra kendi kontrolümüzde olmayan olayların üstüne çok gitmememizi, kaygılanmamamızı öneriyor. Son yıllarda sıkça kullanılan bu sözle ilgili yüzlerce yayın bulabiliriz. Bazen bir öykü, onca sözden daha etkili olabilir:
Konfiçyüs, yaşlı bir adamın şelaleye girdiğini görmüş. O anda adamın akıl hastası olduğunu ya da hayatına son vermek istediğini düşünmüş. Yanında bulunan müritlerinden birini göndererek ona yardımcı olmasını istemiş. Bu arada yaşlı adamın bir süre ilerledikten sonra su yüzüne çıktığını, üstünden sular akarken kıyıda oturduğunu görmüşler. Konfiçyüs onun yanına giderek şöyle demiş: “Sizin bir ruh olduğunuzu düşünüyordum, ama bir insan olduğunuzu görüyorum. Lütfen bana söyleyin, böyle bir suyla nasıl başa çıkıyorsunuz?” Yaşlı bilge şöyle yanıtlamış: “Benim bildiğim bir yöntem yok. Kendimi suya uydururum, suyun bana uymasını beklemem. Onunla bu şekilde başa çıkarım.”
Ne denli çaba harcasak da, hayat kendi yasaları, felsefesi içinde sürüyor. Biz de ona ayak uydurarak başarılı ve mutlu olmaya çalışıyoruz. Bunu ister hayatın, ister suyun akışına uymak diye nitelendirelim, isterse bir başka şekilde… Önemli olan Sufilerin deyişiyle “su gibi aziz olmak” değil midir?
Öyküdeki bilgenin söyledikleri, Mevlȃna’nın anlattığı su felsefesinin özeti sayılabilir:
Mevlȃna, her zaman bir su olduğumuzu düşünmemizi ister. Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez, su gibi hayat kaynağı, su gibi yaşatıcı… Yoksa su gibi yıkıcı, su gibi sürükleyici ve su gibi öldürücü değil! Sonra şöyle sürdürür sözlerini:
“Sen bir su ol… Unutma; senin işin rahmet olmak, âfet değil! Vadiler varken önünde ve ovalar varken yayılabileceğin; küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe. Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen; korkulan ve kaçılan olursun seller, afetler gibi.”
Su sürekli akan, yenileyen, temizleyendir…
Şeffaftır, uyumludur, sabırlıdır, dirençlidir…
Değişimin simgesidir; yağmur olur, kar olur, buhar olur, buz olur.
Su gibi olmak, bir parçası olmaktır yaşamın…