Yayımlanan kitaplar çoğaldıkça, daha önce okuduklarıma yeniden dönme fırsatı hiç olmuyor; ama bazıları var ki, arada bir sayfalarını karıştırırım. İçlerinde geçen bir söz, üstünde düşünmem, yazmam için beni kışkırtır. Richard Bach’ın Martı kitabının da bunlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Geçenlerde yine sayfalarında göz gezdirirken içinde geçen şu sözlere takıldım:
“Bir gün gelecek, onlar da senin gözünle görecekler. Bağışla onları ve anlamalarına yardımcı ol.”
Başkasının gözleriyle bakabilmek!
Düşündüğümüzde, ne güzel, ne bilgece bir yaklaşım; ama bunu gereği kadar yapabildiğimizden doğrusu kuşku duyuyorum. Bu davranışımıza ister sevgiyle yaklaşmak, ister farkındalık, isterse duygudaşlık kurmak diyelim, kendimizi bir başkasının yerine koyarak, öncelikle insan olmanın onur ve gururunu yaşıyoruz. Yazarın söylediği gibi bize aynı gözle bakmayanları da bağışlamamız ve anlamaları için onlara yardımcı olmamız, elbette ki örnek alınması gereken bir davranıştır. Oysaki gün boyu birlikte olduğumuz, kimi değerleri paylaştığımız insanlarla, bu tür olumlu bir etkileşim içinde olduğumuzdan hiç emin değilim. Özellikle sınır tanımayan tutkularımız, eksilmeyen çıkarlarımız, bunu bir şekilde engelliyor. Bu yüzden her şeye görmek istediklerimizin doğrultusunda bakıyor, insanları kendi değerlerimizle yargılıyoruz.
José Saramago, 29 Eylül 2008 tarihli blog yazısını şu sözlerle bitirmiş: Mağaralardaki atalarımız, “Bu su” derdi. Biz, biraz daha bilge olan biz, uyarıyoruz: “Evet ama kirlenmiş.”
Ünlü yazarın bu sözlerini okuduktan sonra şunu düşündüm:
Suyun, yalnızca su olduğunu, temizliğini ya da kirliliğini deneyimlerimizden dolayı mı yoksa bize öyle bellettikleri için mi biliyoruz? Su, elbette ki verilen simgesel bir örnektir. Günümüzde edindiğimiz çoğu bilgiyi, ne yazık ki yalnız araştırmalarımız sonucunda değil, algı yönetimiyle bize dayattıklarından elde ediyoruz. Sosyal medya ve kitle iletişim araçları, bunu başarıyla yapabiliyorlar. Sürekli olarak her alanda duygu, düşünce ve seçimlerimizin yönetilebildiğini görüyoruz.
Saramago, mağaralardaki atalarımızla olan farklılığımızı ortaya koyarken, daha bilgili ve bilinçli olduğumuzu, bu bilgeliğimizi de başkalarını uyarmak için kullandığımızı ekliyor. Kuşkusuz, onlarının gözleriyle bakmak istersek!
Bu sözleri yazarken, gözüm masamın üstünde duran küçük aynaya takılıyor. Ayna, bir nesne ve bir simge olarak beni her zaman etkilemiştir.
Kimileri, aynanın karşısında kendilerine bakmaya korkarlar. Gözbebekleri karşılaştığında, gördükleri gerçeklerden hiç kaçamazlar. Bir anda kendi içlerinde sorgulanabilir, hatta en ağır şekilde yargılanabilirler. Aynalar bir bakıma kişilerin vicdanı oldukları için de çoğu zaman acımasızdırlar. Bu yüzden başkalarının gözleriyle bakmadan, önce kendi gözlerimize bakma yürekliliğini gösterelim, diye düşünüyorum.