Sözcük taşları

Avram VENTURA Köşe Yazısı
30 Nisan 2025 Çarşamba

Otuz yılı aşkın bir süre önce katıldığım, ortaokul aile birliği toplantısını anımsıyorum. Oğlumun öğretmenleriyle karşılıklı görüşmüş, onunla ilgili değerlendirmelerini dinlemiştim. O sırada edebiyat öğretmeniyle geçen konuşmamızı hiç unutmadım. O bana müfredatın yetersizliğinden, olanaklarının kısıtlılığından söz ederken, ben bunların o denli önemli olmadığını söyleyerek şunları eklemiştim: Çocuklara kitap okumayı sevdirin. Kendilerini en iyi şekilde ifade etmelerini sağlayın. Sınavlarda karşılaştıkları seçenekli yanıtlara değil, ayrıntılı anlatımlar için onları özendirin. Şiir okutun, öykü, fıkra ya da başlarından geçen olayları anlattırın. Hayata atıldıklarında hangi alanda isterse çalışsınlar, karşılaştıkları insanlarla iletişim kuramadıkları, istediklerini onlara anlatamadıkları zaman, hiçbir şekilde başarılı olamazlar. Bu yüzden dili düzgün kullanmalarını sağlayın. Kısacası çocuklarımıza sözcüklerin gücünü öğretin!

Ne yazık ki o gün, o öğretmenimize kendimi yeterince anlatamamışım ki dönem boyunca ve sonrasında, aldığımız sonuçlar değişmedi.

Aradan bu kadar yıl geçmiş olmasına karşın bugün de hiç farklı değil! Gençlerin tümce sayılmayan kısa iletilerle, sesli harflerin yitirildiği sözcüklerle iletişim kurduklarını görüyorum. Bunun yaygınlaşması sonucu anlatım yetersizlikleri bir yana, dilimiz giderek bozuluyor. Bu yakınmamın yalnızca gençlerle sınırlı olmadığını söyleyebilirim. Televizyonlarda dili en iyi kullanmaları gereken sunucuların hatalarını gördükçe doğrusu üzülüyorum.

Susanna Tamaro, Her Sözcük Bir Tohumdur’ başlıklı denemesinde, her sözcüğün bir tohum gibi verimli olduğu zaman kendi besinini içinde barındırdığını söyledikten sonra şunları ekler:

“Sözcükler giderek daha çok, daha fazla ve daha yararsızlar. Daimi gelişen teknolojik aygıtlarla sürekli konuşuyor ve birbirimize hiçbir şey söylemiyoruz. Hatta daha fazla konuşuyor ama birbirimizi anlamakta daha fazla güçlük çekiyoruz. (…) Evet, her sözcük bir tohumdur ve insanın yüreği onun yerleşmesi gereken yerdir.”

Teknolojik gelişmelerin dile olan olumsuz etkilerini yadsıyamayız. En hızlı şekilde iletimizi aktarmaya çalışırken ne dile, ne onun kurallarına uyuyoruz. Bu özeni toplum olarak yitirirken, bozuk ve yanlış anlatımlar ne yazık ki gözümüze doğru gibi görünmeye başlıyor.

Shakespeare, On İkinci Gece’ oyununda sözcükleri oyunbaz olarak nitelendirdikten sonra, onların gözden düştüklerini, bu yüzden onlarla bir şeyi kanıtlamanın boşuna olduğunu söylemiştir. Oysa ben tümüyle aksini söylemek istiyorum:

İyi ki sözcükler var!

Onların gücünü bildiğim, amaçlarıma uygun kullandığım oranda başarıya ulaşabileceğimi görebiliyorum.

Daha önemlisi de sevgiye açılan yolun, en değerli sözcük taşlarıyla döşenmiş olduğunu düşünüyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün