Her sabah bugün daha neler göreceğiz diye uyandığımız, medyada üçüncü dünya savaşı naralarının atıldığı bir ortamda geleceğin karanlık olduğu günlerden geçiyoruz.
Bu yazıyı kaleme aldığım esnada İsrail ve İran, savaşın 13’üncü gününe girerken, İran, Katar'daki ABD üssüne yönelik askeri harekat başlattı. Irak'da da bir Amerikan üssüne füze saldırısı gerçekleştirildi. Operasyonun adı ‘Büyük Fetih Müjdesi’ olarak duyuruldu. Trump, saldırılarda bir can kaybı veya yaralanma yaşanmadığını ifade ederek, "Nükleer tesislerini yok etmemize çok zayıf bir yanıt verdiler. İran'a bize önceden haber verdiği için teşekkür etmek istiyorum. Tebrikler dünya, şimdi barış zamanı" şeklinde bir açıklamada bulundu. Gece saatlerinde İsrail-İran arasında ateşkes yapıldığı Trump tarafından duyurulurken, sabah ise İran’dan yeni füze saldırısı ile güne başladık.
Her iki ülkenin medyasından bağımsız, her iki ülke de savaştan galip olarak çıktığını ilan etse de savaşın İsrailliler’in hayatını şu aşamada durdurduğu, sığınaklarda geçen gecelerin, özellikle Tel Aviv, Hayfa gibi alışagelmişin dışındaki şehirlerdeki binaların hedef olması hele de İran’ın misilleme saldırısında İsrail’in güneyindeki Berşeva kentinde Soroka Hastanesini vurması geçtiğimiz günlerdeki önemli gelişmelerdi. Bu sürede okulların, işyerlerinin kapanması, tüm etkinliklerin, toplanmaların iptal edilmesi de saldırıların halk üzerindeki etkisinin dışardan göründüğü kadarı sadece… Saldırının ilk günlerinde Bat-Yam’da dost ve akrabaların bulunduğu binanın karşı sokağının neredeyse tümünün yok olması, çok yakına isabet eden füzelerin psikolojik etkisi de bu savaşın uzun ömürlü olamayacağının bir başka göstergesi…
Her ne kadar tüm önlemlerle kayıplar minimuma indirgense de savaşla yaşamak hiçbir toplum için sürdürebilir bir durum değildir.
Savaşın kimseye yaramadığı ve bölgenin bir barışa hasret olduğu gerçektir. Dileriz açıklanan ateşkes uzun süreli olur ve bölgede nükleerden arınılmış bir barışa imza atılabilir.
Yaşayan bir Efsane: Veysel Yüksel
Rıfat Ilgaz’ın unutulmaz eseri, hepimizin keyifle okuduğu ve izlediği Hababam Sınıfı’nın, unutulmaz karakterlerinden biri de şüphesiz hem müdür yardımcısı hem de tarih öğretmeni olan Mahmut Hoca’dır. Rahmetli Münir Özkul’un hayat verdiği bu karakterde çocuklar otoriteyle birlikte iyi kalpli olabilmeyi, Mahmut Hoca’nın yeri geldiğinde okul yöneticilerini de karşısına alarak onların haklarını nasıl savunduklarını görerek Mahmut Hoca’ya gerçek bir sevgi beslerler.
Şüphesiz Mahmut Hoca’yı, bizim Ulus Özel Musevi Lisesi’nde düşünsek, bu karakter kim olurdu sorusunun cevabı 27 yıldır aralıksız görev yapmış, Veysel Yüksel Hocamızdır. Kendisinden öğrencilik yıllarımda çekinmediğim kadar yan yana öğretmenlik yaptığımda çekindiğim, saygıdan ve sevgiden tüm sorumluluklarımı da eksiksiz yapmaya çalıştığım bir gerçektir.
Bu sene Ulus Özel Musevi Lisesi’ndeki kadro değişiklikleri kapsamında, değerli hocamın ve Müdür Yardımcımız Veysel Yüksel’in de 27 yıl sonunda okulumuza veda ettiğini üzülerek geçen hafta öğrendim.
Toplumumuz yönetimi geçen 27 senede kendisinden bir roman dolduracak kadar toplumumuz, velilerimizin analizini öğrenebilir. Anlatacaklarının gerçek anılarımız olduğuna eminim. Dileriz bunları da kaleme alma fırsatı olur.
Okul yönetimimiz ve meslektaşları eminim kendisine diğer ayrılan hocalarımız gibi anlamlı bir veda yapacak olsalar da biz mezunların da değerli hocamıza bir vefa borcumuz olduğunu düşünüyorum. Bu vesile ile tüm mezunlarımıza buradan haber vermek istedim.
Güle güle hocam.
Siz bizim için okulumuzun hep hakkaniyetli, iyi kalpli Mahmut Hoca’sı oldunuz.
Hakkınızı helal edin.
Yepyeni öğrencilere ışık olmaya devam edeceğiniz bir yolda en kısa zamanda görüşmek dileğiyle!