Yaz geldi. Hava ısındı. Ben çocukken hafiflemenin mevsimiydi yaz. Hafiflemenin, denizin, hareketin mevsimi. Okullar kapandı mıydı mecburiyetler de azalırdı. Hava ısındıkça rehavete ererdi insan. Ciddi meseleler aile şartlarınıza göre ya kısa bir tatil süresi ya yaz boyu askıya kalkar, kış boyunca yapamadığınız aktivitelere zaman ayrılırdı. Gazetelerde, televizyon kanallarında bile daha hafif programlar yayınlanırdı. Kimse güzel yaz akşamları eve kapanmak istemezdi ki.
Yaz geldi. Hava ısındı. Öte yandan hafiflemek ne mümkün! Bu çivisi çıkmış dünyada füzeler oradan oraya uçuşurken hafiflemek ne mümkün. İnsan kendini bir “Sim City” oyununda hissetmiyor mu? Bir savaş oyunun ortasında kalmış bir oyuncakmış gibi? Birileri oturdukları koltukta ellerindeki ekranda bir tuşa basıyor hooop binlerce kilometre ötede birileri ölüyor. Birileri televizyonlarda izliyor. Birileri bir alarmı çalıştırıyor hooop hadi korunaklı alana… Birileri bir düğmeye basıyor hoop soruşturmaya… Birileri bir düğmeye basıyor… Her yer karanlık. Sıcak. Karanlık. Bilinmez. O roket yarın nereye düşecek, hangi yürekleri yakacak? Bilinmez. Sizi nerede bulacak? Çünkü insan birbirine yürek olmayı seçeceğine birbirine düşman olmayı seçiyor binlerce yıldır. Bir olduğunu hatırlayacağına, ötekileştiriyor. Ötekileştirdiğini küçümsüyor. Bilmiyor bilmemeyi seçiyor. Tanışmamayı. Tanışırken bile tanışmamayı, yüreğinin gözünden bakmamayı seçiyor. Hep taraf olmayı seçiyor. Taraf olmayı, derken üstün olmayı. Silahlanmayı diğerini yok etmeyi. Unutuyor. Doğanın bütünlüğünü unutuyor. Yaşamın bir üstünlük mücadelesi olduğuna inanıyor. Ya öl ya öldür. Unutuyor! Yaşamın özünde bir varoluş coşkusu olduğunu unutuyor. Havalar ısınırken belirsizliğin içinde nefes almak zorlaşıyor. Göç başlıyor. Yolun kapanmadıysa o da. Göç bazan yaşadığın coğrafyada merkezden uzak noktalara, bazan kendinden uzaklara. Göç. Oysa kışlık evlerin kapatılıp yazlık evlere geçişti çocukluğumun yaz aylarının göçü. Kimi Ada’ya, kimi Moda’ya…. Havalar ısındı. Dünyanınsa çivisi çıktı. Dünya ısındı. Biraz serinlemek istiyorsak, bunun yolu kalplerimizden geçiyor. Daha çok sevgi, daha çok tanışıklık, daha az ötekileştirme. Yok etmek yerine birlikte inşa etmek… Ama nefretin sesi baskın! Nefretin sesi sıcak. Sevginin sesi ise cılız. Sessiz ve derin. Nefretin gürültüsünde sevgiyi aramayı seçersek belki, belki gün gelir düşmanlıklar da sona erer. Dünyayı kasıp kavuran bu savaş ortamında aşırı naif bu düşüncem. Biliyorum. Yine de tek yok bu sanki. Nefretin gürültüsünü susturup yüreğin yolunu seçmek. Çünkü ancak o zaman insan evladı “düşman” dediğinin “kardeş” olduğunu hatırlar belki. İşte o zaman hava sıcak da olsa, soğuk da olsa… Mevsim yaz ya da kış fark etmez, yürekler sıcak, hayat hafif olacak.