Epey zamandır Şeker Bayramı/ Ramazan Bayramı esas kutlama tarihlerine bir şekilde, ‘köprü’ yapılarak, tatil on güne uzatılır. Amaç, özellikle iç turizmi canlandırmaktır. Her yıl “Bayramda bir yere gidilmez, şehir sakindir, keyfini çıkarırım. Ayrıca niye çift misli harcayayım” şeklinde düşünürüm. Ve yine her yıl bayram sonrasında, niye gitmedim diye söylenirim. Genelde, ‘keşke’lerim yoktur. Ancak, şehir artık eskisi gibi sakin değil, trafik ise bir ‘kaos’. Bayram kutlamaları zaten tarihe karıştı. Günümüz yoğun iş hayatıyla ‘bayram’ kavramı, ‘tatil’le yer değiştirdi. Şehirde olanlar, her gün dışarıda yiyip içmeyeceklerine göre, ‘mutfak’ da tatil yapmaz. Kısacası, geçtiğimiz on günlük Kurban Bayramı’nda şehirde olmak, çok fazla hoşuma gitmedi.
***
Schengen ülkeleri vize vermeyi zorlaştırdığından beri insanlar farklı seçenekler aradı.
Japonya, geçtiğimiz bayram yurt dışına gidenlerin tercih ettiği yerlerden biri oldu. Ülkeyi ziyaret eden bir yakınımın ilk izlenimi, cadde ve sokakların temizliği ile Japonların insanlara saygılı davranışları oldu. Kyoto’da bir tapınak ziyareti esnasında, onlarca küçük çocuğun başlarında öğretmenleri ile beklediklerini görmüş. Meğerse Japon eğitim sisteminde çocuklar bir hafta bir tapınağa, ertesi hafta da bir müzeye götürülürmüş. Söz konusu altyapıyla Japonya’nın dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olması çok doğal.
***
Şimdilerde seyahate gitmek için bütçeye göre seçim yapılabilecek çeşitli olanaklar var. Bunlardan biri de tur şirketleri.
Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda Japonya için yoğun talep olunca, üç şirket birleşerek tek tur organize etti. Herkesin beklentisi farklı olsa da, hayli kalabalık bir grubun içinde değişik yapıdaki insanların aynı derecede uyum göstermesi beklenemez.
Gezi dönüşü katılımcılardan birkaç kişinin izlenimlerinden anladığım, kimileri için farklı bir kültürü öğrenmek, tapınakları gezmek, geleneksel hayatın izlerini anlamak önemliydi. Bazıları için alışveriş kültürü ön plandaydı. Biraz suşi, biraz da park ve bahçeleri gezdikten sonra istikamet ‘Uniqlo Tapınağı’na gitmekti.
Altı katlı Uniqlo mağazası Türkler sayesinde hafif bir deprem yaşadı. Bu mont güzel, yeşilini de al sarısını da. Dört mevsimlik, kapüşonlu, kapüşonsuz, fermuarlı, çıtçıtlı, erkekli, kadınlı, soyunma kabinlerine gerek duymadan yapılan alışverişe, kazak, ceket, pantolon çeşitleri ilave edilip, ‘almazsan döverler’ denilen yarım ay şeklinde belden ve omuzdan kullanılan hafif çantalar, bir boya kartelasının içindeki tüm renklerden alındı. ‘Al kardeş kullanmazsan hediye edersin’ önerileriyle sepete eklendi. Düzen ve sükûnete alışık olan kasa elemanları, el yordamı ile araya girenlerden ‘sıradayım, çabuk gel’ bağırışları arasında, ödemeyi alırken ‘ay tutulması’ yaşadılar. Grup üyeleri mağazadan Vito’larla otellerine dönerken ‘ucuz’a çıkmanın mutluluğu içindeydi. Otel lobilerinde poşetlerin doğru odalara yerleşmesi biraz patırtılı olduysa da ertesi gün alınan yedek bavullarla ‘Uniqlo’lar yerlerini buldu. Diğer gruplar dere tepe gezedursun, ‘shopping’ grubu hediye amaçlı rengârenk çiçekli, dragonlu sayısız yelpaze ile hiçbir zaman kullanmayacakları pirinç kâseleri ve ‘chopstick’leri (yemek çubukları) hatıra niyetine aldılar.
Sonuçta Japonlar Kurban Bayramı’nı bizimkilerle kutlamış oldu.
***
Mayıs-haziran iklim koşulları birbirine karıştı. Sabah ve akşam serinken, gün içinde sıcaktan boğuluyoruz.
Gerçi tüm dünyada barış, huzur, sevgi ikliminin değişmesi bizleri hep ürpertiyor.
Jean Jacque Rousseau’nın bir cümlesi hiç aklımdan çıkmıyor. ‘İnsanın özgürlüğü her istediğini yapmasında değil, istemediklerini yapmak zorunda olmamasındadır’.
Sağlıkla kalın.
DÜZELTME: 11 Haziran 2025 tarihli, ‘Dr. Musa Albukrek; iki sayılı denklem’ başlıklı köşe yazımda, (…) Aseo’ların kızı Lydia ile evli olan Operatör Dr. M. Albukrek (…) cümlesi ‘Franco’ların kızı Lydia’ olarak yazılmalıydı.
Düzeltir, özür dilerim.