Kültür, sanat ve sporda nereden nereye geldik?

Sami AJİ Köşe Yazısı
18 Haziran 2025 Çarşamba

Hatırlayacaksınız 14 Mayıs 2025 tarihli yazımda çiftçilerimizin son 50 yılda kat ettikleri mesafeleri ve üstün başarılarını sizlerle paylaşmaya çalışmıştım.

Bugün sizlerle başlıkta ifade ettiğim sahalarda nasıl bir gelişme gösterdiğimizi bilginize sunmaya gayret edeceğim.

Yine nüfusumuzdan başlayalım. 1975 Ekim ayı itibariyle nüfusumuz takriben 40,5 milyondu. Bugün 90 milyona yaklaştık diyebiliriz…

Eh, kültürden bahsedeceğimize göre, önce okuryazar oranlarını kıyaslamak gerekmez mi?

1975 yılı itibariyle okuryazar oranımız yüzde 62 idi… 2024 sonu itibariyle bu oranı yüzde 97,8’e ulaşmıştır (kadınlarda yüzde 96,2 erkeklerde yüzde 99,3).

Bu oranla ülkemiz gelişmiş ülke sınıfına girmektedir. Dünya ortalamasının çok üstünde olmamız bir yana bilhassa erkeklerde başta dahi sayılabiliriz. (ABD ortalaması yüzde 99, batı Avrupa ortalaması da yüzde 99)…

Naçizane kanaatime göre her şeyden evvel bu seviyeye ulaşmamızı sağlayanlara tebrik ve teşekkür duygularımızı iletmemiz lazım.

Hatırlarım, 1982 yılında kızımız ilkokulda okuma öğrenirken, 50 yaşındaki yardımcımız televizyondaki yetişkinlere yönelik okuma kursunu hevesle takip ederdi. Kendi de okula başlayan bir torunu vardı ve yanında cahil kalmak istemiyordu. Becerdi de, birkaç ayda gazeteyi okuyordu, Afyonlu Gülistan Hanım.

1975 yılında yayınlanan kitap sayısı takriben 5000 iken 2024 yılında bu rakam yaklaşık 75 bin olarak tahmin edilmektedir1. Yeniden basılan kitaplar bu sayının dışındadır (Mesela Reşat Nuri Güntekin’in ‘Bir Kadın Düşmanı’ romanı bir daha basılırsa istatistiğe dâhil edilmez)2. Bu suretle ülkemiz Avrupa’da en fazla kitap basılan ülkeler sıralamasında ilk 10’a girmektedir.

Kütüphanelerimiz 1975 yılında en iyimser tahminle belki 1000 idi3. 2024 yılında ise, sıkı durun, cumhurbaşkanlığı millet kütüphaneleri, Millet kütüphaneleri ve halk kütüphaneleri toplamını TÜİK 44.829 (Kırk dört bin sekiz yüz yirmi dokuz) olarak vermiştir. 

Sanattaki gelişmelerimizi çoğumuz yakından izledik. Ancak, yine son 50 yılda kat ettiğimiz mesafeyi sizlerle paylaşmak isterim.

Konservatuarlardan başlayalım. 1975’te Ankara Devlet, İstanbul Belediye ve İstanbul Devlet Türk Musikisi Konservatuarı olmak üzere sadece üç konservatuarımız mevcuttu. Bugün devlet ve vakıf üniversiteleri ile birlikte 43 konservatuar talebe yetiştirmektedir.

Bu kurumlarımızdan yetişen sanatkârlarımızın kendilerini göstermeleri için konser salonu da lazım. An itibariyle yine belli kaynaklara göre hemen hemen her ilde en az bir adet konser salonu mevcuttur (özel, vakıf ve üniversite destekli salonlarla toplam, düzinelerle ifade edilebilir).

Opera binalarımızın nicelik ve nitelik bakımından artışlarını da not etmemiz şart.

Müzikten resim heykel ve sair el sanatlarına geçelim. Gelişmeleri ve bilhassa gelişmelerin süratine şaşmamak elde değil. Büyük şehirlerde, bilhassa şehrimizde neredeyse her sokakta bir sanat galerisi görmek mümkündür. Peki, 50 sene evvel durum nasıldı dersiniz? Ulaşabildiğim son tahminlere göre azami 12 galeri vardı. Yorumlamayı size bırakıyorum.

Eh, sıra spora geldi… Müsaadenizle futbolu artık spor dışı addediyorum. Bu oyun artık devasa küresel bir sanayii haline dönüşmüştür.

Spor deyince her nedense aklıma ilk olarak satranç gelir. Bu sahada ulaştığımız seviye gerçekten baş döndürücüdür. 1975’te “büyük usta” (grand master) unvanına sahip bir tek sporcumuz yoktu.

Bu gün ise tam 17 büyük ustamız var. Daha da ilginci en genci 14 yaşında… Herhalde adını yazılı ve görsel basında okumuş veya görmüşsünüzdür: Işık Can. Kendisini ve hocalarını bir daha tebrik ediyorum. Böylece Avrupa’da beşinci sıraya yerleşmiş durumdayız4.

Diğer spor kollarına geçelim. Bilhassa 1975’li yıllarda neredeyse hiç dikkate bile alınmayan kızlarımızdan bahsetmek isterim… Hafızanızı lütfen yoklayın. 70’li yıllarda kızlarımız hangi spor dallarında kendilerini gösteriyorlardı…

Şimdilerde ise gün geçmiyor ki “Filenin Sultanlarımızdan” bahsetmeyelim. Neredeyse voleybol yerine sultanların topu diyeceğiz.

Geçmişte kızlarımızın halter, güreş, tekvando, boks, tenis ve son olarak su topuyla ilgilendiklerini duyuyor muyduk? Şimdilerde ise bütün bu dallarda Olimpiyatlarda ve tüm Avrupa ve dünya müsabakalarında rakiplerine kök söktürüyorlar.

Okçuluk, atıcılık ve jimnastikte erkeklerimizin yepyeni şampiyonluklarını da belirtmeden geçmemek lazım.

Bilhassa, engelli kız ve erkek sporcularımızı ve çalıştırıcılarını, paralimpik müsabakalarında kazandıkları altın madalyaları büyük hayranlıkla izliyoruz.

Peki, bu seviyelere nasıl ulaştık?

Serbestleşme süreci. 1980 yılından itibaren devlet kontrolünden daha serbest, girişimci ve bireysel özgürlüklere dayalı bir yapıya geçildi. Bu dönüşüm, kültür-sanat ve sporda da önemli değişimlerin önünü açmıştır.

Gençlik ve Spor Bakanlığı, 2000’lerden itibaren altyapı, kampüs, burs ve eğitim yatırımlarını artırdı. Sporcuya maaş, prim ve yurt dışı destekleri sistematik hale geldi. Gerek lise gerek üniversitelerde özel dersler kondu.

Özetlemek gerekirse artık her sahada ilerlemeye açık bir toplumsal güç oluşmuştur. Daha da önemlisi bu gücü gençlerimiz daha da iyi değerlendireceklerdir.

Yepyeni başarılara hazırlıklı olalım.

---

1 Bazı kaynaklarda 90 bin yayından bahsedilmektedir.

2 Diğer bir deyimle aynı eserin 2. baskısı bile istatistiğe girmez.

3 Bu sayıyı 350’ye indirenler bile var.

4 İlk iki sırada açık farkla Rusya ve Ukrayna var. Satrancı milli bir spor olarak asırlardan beri benimsemişler. Derecemizi bu yönüyle kıyaslayınız.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün