İstanbul'un fethi ile ilgili röportajım…

Sami AJİ Köşe Yazısı
28 Mayıs 2025 Çarşamba

Kulunuz daha ilkokuldayken İstanbul’un fethini öğrenmeye başladı. 10 yaşıma geldiğimde, Fethin 500. yıldönümü idi. Bu münasebetle Rumelihisarı’nda bazı tamiratlar başladı. Surların bir bölümü de gözden geçirildi. Yanlış hatırlamıyorsam, gençler, bir nevi yelkenliyi, sembolik olarak, Tophane’den alarak karadan çekerek Haliç’e indirdi… Yeniçeri kıyafeti giydirilmiş askerler ellerinde kılıç kalkan ile surlara çıkarıldı.

Ortaokul ve lisede fethi daha da detaylı öğrenmeye başladık. Bu meyanda İstanbul’un fethi ile Orta Çağ’ın sona erdiği ve Yeni Çağ’ın başladığı çok önemli tarihi bir olay olarak kabul edildiği anlatıldı.

29 Mayıs bendenize göre kültürel bir gün olarak kabul edilmelidir. O gün bilhassa talebelere fethin yer aldığı tüm mekânları gezdirmek çok çekici bir süreç olabilir1.

Ben değişik bir yol izledim…

Nisan 1453’ten 29 Mayıs 1453’e kadar İstanbul’da bulunan, olayların şahidi bir kişiyle söyleşi yapmak istedim…

En ilginç kişi Venedikli Doktor Nikolo Barbaro2 idi. 29 Mayıs 1453’te şehrimizden kaçtıktan sonra Venedik’e dönebilmişti.

Daha evvel kullandığım yöntemle zaman tünelinden geçerek evine sürpriz bir ziyaret yaptım. Ve konuşmaya başladık:

-Bay Barbaro beni, anî gelişime rağmen, kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. 1451’den 1453’e kadar Konstantinopolis’te yaşadınız. II. Mehmet’in kuşatmasına kadar yaşam nasıldı?

-Yaşam çok sıkıntılıydı. Gıda eksikliği ve dış yardımların azlığı en büyük sorunlardı. Ancak II.Mehmet’in şehri kuşatmaya başlayacağı belli olur olmaz halk büyük bir özveri ile savunma hazırlıklarını yaptı ve bilhassa surları güçlendirmeye yoğunlaştı. 

-Kuşatma 5 Nisan 1453’te başladı. Sultan Mehmet’in ordusunu surların karşısında gördüğünüz zaman ne düşündünüz?

-Benim tahminime göre 160 bin kişilik bir ordu adeta her tarafı kaplamıştı. İlk dikkatimi çeken husus Sultanın etrafında bulunan yeniçerilerdi. Sol cenahta bulunan birlikler Hristiyan’dı. Ancak ana gövdeyi Türk unsurlar teşkil ediyordu.

-Çok ilginç! Hristiyan Hristiyan’a karşı çarpışıyordu. Öyle mi?

-Daha ilgincini söyleyeyim. Bizanslılar safında çarpışan ve surların belli kesimini savunmakla görevlendirilen Türkler vardı… Bunlar Osmanlı liderleriyle ihtilafa düşmüş gruplardı. Çeşitli baskılara maruz kalıp İstanbul’a sığınmış kişilerdi. Beyazıt’ın torunu ve bir anlamda II. Mehmet’in tahttaki rakibi Çelebi Orhan da vardı. O, 29 Mayıs’ta Marmara Denizine bakan surların bir bölümünü savunurken hayatını kaybetti.

-Gerçekten çok çarpıcı.

-Bitmedi… İmparator Konstantin tarafında Venedikliler vardı… Onlar Katolik olmalarına rağmen Ortodoksları etkin şekilde destekledi. Fakat şehrin Galata kıyısında yerleşmiş Katolik Cenevizliler Sultan’ın tarafındaydılar ve sık sık istihbarat bilgilerini ona ilettiler.

-Böylesine muazzam bir ordu karşısında, korkmaya başlamadınız mı?

-Emin olun ki hayır. Özellikle Osmanlı orduları ilk günlerde surlardan epey uzakta idiler. Sonraları kademe kademe ilerlediler ve 400 metreye kadar yakınlaştılar. O andan itibaren sürekli çalınan davul ve zurnalar, onlara eşlik eden naralar bütün şehirden duyuluyordu. Biraz endişe verici olduğunu söyleyebilirim…

-Donanmalarla ilgi durum ne idi?

-12 Nisan’da Osmanlı tarafından 145 gemi geldi… Ama hiçbir şekilde-hatta 29 Mayıs’a kadar diyebilirim- etkili olamadılar. Bizim gemilerimiz daha az olmasına rağmen onlara göre çok daha büyük ve bilhassa kaptan ve diğer mürettebat, sultanın askerlerinden çok daha eğitimli ve tecrübeliydiler. Zaten sizin de bildiğiniz gibi II. Mehmet’i çılgına çeviren, Osmanlı donanmasının dört Venedik kalyonunun Haliç’e girmelerine engel olamamalarıdır.

-Size göre durum ne zaman değişmeye başladı?

-18 Nisan’dan sonra korku havası biraz yoğunlaşmaya başladı. San Romano3 kapısının karşısına üç topun düşman tarafından4 yerleştirildiğini gördük. Bunlardan biri takriben 500 kiloluk gülleler fırlatabiliyordu. Zararlar çok büyüktü. Ayrıca imparatorluk sarayının karşısına ve nispeten zayıf tahmin edilen diğer iki mevkiye, aynı miktarda ama daha küçük çaplı toplar mevzilendirildi. Dört gün ve gece süren bombardımandan sonra moralimiz çok bozulmuştu.

Panik havası esiyor diyebilirim. O tarihlerde saldırı olsaydı kesin şehir düşebilirdi. Ama yapılamadı sebebini bilemiyorum.

-Şehrin alınması o günden itibaren bir ayda gerçekleşti. Bu zaman zarfına neler oldu?

-Her iki tarafta aktif bekleme stratejisini benimsediler. Toplar her gün gürlüyordu. Zarar da veriyordu ama bu yıkıntılar çok süratli bir şekilde onarılıyordu.

Diğer taraftan hem Bizans İmparatoru, hem Sultan deniz kuvvetlerine daha fazla görev vermeye başladılar. Ancak ne Türkler Haliç’e girdiler ne de Bizans kadırgaları oradan çıkabildi. Arada Yeniçeriler surların dibine kadar gelip tırmanma teşebbüsünde bulundu ama bana göre sanki denemeler yapıyorlardı.

Şunu da ilave edeyim her geçen gün şehir halkı Türk askerlerinin şehre gireceklerinden emindi. Ancak tıpkı İmparatorları gibi tüm güçleri tükeninceye kadar şehirlerini savunmaya kararlı idiler.

-29 Mayıs’ta ne oldu?

-Her şey 28 Mayıs’ta başladı. O gün II. Mehmet’in ordularında büyük hazırlıklar yapıldığı görülüyordu. Gece karanlığı basınca birdenbire çok büyük alevler yanmaya başladı. Yine dehşet verici naralar, davullar duyulmaya başlandı ve hiç durmadı.

Şafak söktükten sonra birinci sırada bulunan askerlerin hücumu başladı. Büyük kısmı San Romanos kapısına yönelmişti. Topların desteğine rağmen surları aşamadılar ve ağır kayıplar vererek geri çekildiler. İkinci dalga fazla gecikmedi. Ama onlar da başarılı olamadı. Nihayet öğleden sonra Sultan’ın da şahsen katıldığı üçüncü dalga geldi. Artık savunanların gücü kalmamıştı. Daha önemlisi yeniçeriler adeta ölümden korkmadan inanılmaz bir cesaretle ileri atıldı ve sonuçta şehre girdiler.

Artık halkı savunacak kimse kalmamıştı… O andan itibaren meydana gelen şiddet olaylarını herhalde siz de tahmin edebilirsiniz.

-Sizi daha fazla yormak istemem… Son sualim şu: Nasıl kurtuldunuz?

-Venedikli olduğumu unutmayın… Sultan’ın her şeye rağmen Venedik ile ticari ilişkileri bozmak istemiyordu. Haliç’te bulunan kalyonlarımıza dokunulmaması emrini verdi ve ben dâhil Venediklilerin hemen tümü oradan ayrıldık.

Nikolo Barbaro’ya teşekkür ettikten sonra süratle zaman tünelinden geçerek İstanbul surlarının yanına gittim. Taşların üzerine ellerimi koydum. Bu taşların nelere şahit olduklarını düşünerek hayaller kurdum ve yavaşa yavaş yanlarından ayrıldım…

---

1 Surların çevresini dışardan dolaşıp görmeleri bile fethin önemini anlamaları için yeterli olabilir…

2 Nikolo Barbaro (1421- 1480) Venedik’ten İstanbul’a sefer yapan gemilerin hekimidir. Bu söyleşiyi yazdığı “Diary of the Siege of Constantinople” adlı eserinden faydalanarak gerçekleştirdim…

3 San Romano Kapısı bugünkü Topkapı’dır.

4 Unutmayalım ki Nikolo Barbaro için ‘düşman’ Osmanlıdır.

Zaman tünelinden geçerken insanın yüzü biraz değişir, başlıktaki resmimden gördüğünüz gibi. Bu yolculukta bana refakat eden ve resmimi çeken oğlumun arkadaşı, Cem Koronel’e (@fotokatür.ai) sonsuz teşekkürler.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün