Cahit Sıtkı Tarancı'nın '35 Yaş'ları

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
22 Mayıs 2025 Perşembe

“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.(…)”

Cahit Sıtkı Tarancı’nın, ‘Otuz Beş Yaş’ şiirini ilk okuduğumda 14-15 yaşlarındaydım. Hiçbir akıma bağlanmadan kendine özgü tarzından çok etkilenmiştim. Zaten o yaşlar özellikle genç kızların romantizme giriş yaptığı, henüz yapılanmamış olsalar da siyasete bölük pörçük ilgi duymaya başladığı dönemlerdi. Kimileri ise ezberledikleri dizelerle ‘artık’ büyüdüklerini, özgürlüğün anahtarını bulduklarını zannederdi.

Öte yanda Tarancı’nın yaşamın ve aşkın güzelliğini överken, ölümün üstünlüğünü vurgulayan satırları ilgi alanımızın çok uzağındaydı.

↔↔↔

On sekiz, erişilmesi en güzel yaş… Daha doğrusu dünyanın ayaklarımızın altında olduğunu, her istediğimizi yapabileceğimizi zannettik. Ebeveynlerimizin, ‘bize göre değişen bir şey yok’ sözleri hevesimizi yarıda bıraktı.

25 yaşlarında eğitim hayatı bitmiş, aile kurma ve kariyer ön plana çıkmıştı. Cahit Sıtkı’nın, ‘35’ine daha çok vardı.

40’larıma yaklaştığımda, babam, “40, bir kadının en güzel yaşıdır” dediğinde susmuş ama zerre kadar inanmamıştım.

Sonraki on yaş diliminde, ‘yorulmak’ sözcüğünü hâlâ kavramıyor, ileri yaştakiler seyahate çıktığında beraberlerinde neden torba dolusu ilaç taşıdıklarını anlamıyordum.

Sadece; insanlara mutluluk hediye etmekte ‘usta’ olan bir dostun sessizce düzenlediği 50 yaş sürprizi hayatımın en renkli yılı oldu.

Ardından gelen yıllar süresince yaşın pek bir önemi yoktu. Ancak kardeşimin yaşı sorulduğunda, önce kendiminkini düşünüp, dört yıl geriye gitmem gerekiyordu. Özellikle hoşuma gittiğini söyleyemem.

Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘(…) yolun ikinci yarısını katlamaya yakınlaştığımda hem yorulup, hem seyahat çantasına ilaç doldurmaya başladım. Buna rağmen ‘yaş’ sohbeti başladığında kendime konduramıyor, başkalarından konuşulduğunu varsayıyordum. Derken yaşıtlarınızdan biri/birileri elinizden kayıp gidiyor. Üzülüyor ve ‘daha çok gençti’ diyorsunuz.

↔↔↔

Günümüz eğitim sistemindeki değişiklikleri takip etmiyorum. Genelleme değilse de yakın çevreyi gözlemlediğimde çocukların altyapılarında genel kültür diye bir kavram olmadığını, bir kısmının da yoğun ‘doping’ sayesinde küçük Einstein’lar yetiştirdiklerini zanneden ailelerin çocukları olduğunu görüyorum. Dengeyi bulmak kolay değil.

↔↔↔

Eğitime değinmiş olmamın apayrı bir nedeni var. Umarım artık kız ve erkek okulları kavramı yoktur; yabancı dilde eğitim veren kız liselerinin birinde okudum. Artısı da oldu eksisi de. Dünyayı kurtarabileceğimiz, insanları değiştirebileceğimiz gibi kriterlerin pratikte geçerli olmadığını zaman içinde anlayacaktım.

Kız okulları-hele yatılıysanız-rekabetle sadakatin bir bütünüdür. Hayatınızı oturttuğunuzda rekabet biter, bağlılık kalır. Cümle her zaman bıraktığınız yerden devam eder.

Bu yazıyı yeni kaybettiğimiz Suat Köseoğlu Emre’nin ve diğer dört arkadaşımızın anısına yazıyorum. Beş kayıp çok fazla oldu. Cahit Sıtkı Tarancı’nın yolunu henüz tamamlamamışlardı. Daha çok ‘genç’tiler.

Sağlıkla kalın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün