Zihnim dolu olduğunda bilmece çözmek, dikkatimi başka alanda yoğunlaştırıp rahatlamamı sağlar.
Gazetelerin ‘gazete’ olduğu dönemde, en zor bilmece/bulmacalar Cumhuriyet gazetesindeydi. Tamamını çözebilenlere, ‘entel’ denmez, genel kültürüne saygı duyulurdu.
Şimdilerde herkes ‘entel, dantel’, ancak çözecek seviyeli gazete bulmacası kalmadı. Sanki onlar da yaşam koşulları gibi ruhsuzlaştı.
Yıllar öncesinde Japonların, en alt kademe çalışanları dâhil herkese bir unvan verdiklerini öğrendiğimde, önce şaşırmış, sonra takdir etmiştim. Kısa bir sözcük bile kişiyi yükseltiyor, daha verimli olmasına yol açıyordu.
Karşılaştırmak doğru değilse de, benzer kavramlar ülkeler arası kültür, gelenek/göreneklere göre anlam değiştiriyor. Örneğin bizde kapıcı-apartman görevlisi, sekreter-yönetici asistanı gibi daha ciddi veya daha yüceltici sıfatlar aldı ama bir değişiklik olmadı. Çalışkan yine çalışkan, tembel yine tembel kaldı.
↔↔↔
Altyapı aileden olduğu kadar çevre koşullarına bağlı olarak gelişir. Çocuk yaşlarımda ebeveynlerimin evinde kitap konusunda “Oku da ne okursan oku”, zihniyeti yoktu. Babam, kardeşimle gizli gizli okuduğumuz Tommiks, Teksasları gördüğünde hemen elimizden alırdı. Kızar ama sesimizi çıkarmazdık. Bir gün yatağının yanındaki komodinin üstünde değerli Tommikslerimi görünce, cesaretimi toplayıp, “Neden burada duruyorlar?” diye sormuştum. “Kitapta neler yazdığını anlamak için” demişti. Zamanla seçip aldığı kitapları okumuş, sonraları da kendi seçimlerimizi yapmıştık. Yine küçükken Fransızca okumayı önceleri görev kabul ettiysem de, annemin aldığı ciltli ‘Comtesse de Ségure’ dizilerini keyifle okumuştum.
Bazı konularda doğru yönlendirilmenin ne kadar önemli olduğunu ileriki yıllarda anlayacaktım.
↔↔↔
Nesil değişti. Ebeveynlerin çocuklarıyla, ‘arkadaş’ olma dönemi başladı. Artık sorunu olsun, olmasın psikologlara danışma, gelişimin (!) bir parçasıydı. Eşimle bu töreyi uygulamak için ciddi çaba gösterdik.
Akşamları sofraya hep birlikte otururduk. Çok değerli anlardı, zira çocukları konuşturmanın, olan biteni anlamanın en uygun zamanıydı. Eşim her ‘hayır’ demeye kalkıştığında hemen masanın altından sinyal verirdim. Malum, çocuklarla arkadaş kalmalıydık. Yararını da gördük, zararını da. Yerine göre çerçevenin sınırlarını çizmek her nesil için geçerli olmalı.
↔↔↔
Okuldan ödev olarak verilenlerin yanı sıra, çocuklarıma kitap okuma alışkanlığını vermek pek kolay olmadı.
Evin kahramanlarından biri ergenlik öncesi geçiş döneminde, okul dönüşü hızla kıyafetini değiştirirdi. “Çok açım” demesiyle gazeteyi eline alırdı. Başta çok mutlu oldum. Kısa süre sonra sadece spor sayfasına odaklandığını fark ettim. İlk sayfaya göz atmak bile yoktu.
O süreçte yaklaşık her caddede taksi durağı vardı. Yılların emektarları, güvenli insanlardı şoförler. Küçük kahramanımız her bakkala gidişinde taksi durağına uğrar, futbol muhabbeti yaparmış.
Söz konusu sohbetlerin arttığını anladığımda, saçımı yolmak istediğimi hatırlarım. Kitap okumuyor, spor sayfasından başkasıyla ilgilenmiyor ve hafta arası arkadaşları şoförler… Kimseyi küçümsemiyordum ama ilgi alanının farklılaşmasını yeğliyordum.
↔↔↔
Yazdıklarım çok eskiye dayanıyor. Meğer ne büyük mutlulukmuş spor sayfası…
Günümüzde ailelerin yönlendirmesiyle son derece donanımlı çocuklar yetişiyor. Yine de şimdiki ebeveynlerin yerinde olmak istemezdim.
Ayrıca yoklukla çokluğun ters orantılı olduğu bu devirde dengeleri oturtmak hiç kolay değil.
Evimizin ergenine gelince, zamanla su yolunu buldu. Hâlâ spor sayfasına göz atıyor, ancak yoğun çalışma temposuna rağmen başucunda duran üç kitabı aynı anda okuyabiliyor. Kütüphanesinde yer kalmadığı için duvara boydan boya raflar ısmarlamayı sürdürüyor.
Sağlıkla kalın.