“BİBİ”-1

Moris FRANSEZ Köşe Yazısı
29 Mart 2023 Çarşamba

İsrail’le ilgili her şey gibi, Netanyahu haberleri de, dünya kamuoyunun aşırı ilgisini çekiyor…

Öyle sanıyorum ki, dünyanın İsrail’de olup bitenle ilgili bir ‘standardı’ var… bir de diğer dünya olaylarıyla ilgili. ‘Çifte standart’ dedikleri hadise bu herhalde…

Yalnız dünya kamuoyunda değil, İsrail’de de durum çok farklı değil… Örneğin, ‘aşırı sağ’, Filistinlilere fazla taviz verdiği, ‘aşırı sol’ ise, yeter derecede taviz vermediği için Netanyahu’dan nefret ediyor.

Seçmenlerin ana kitlesi ise -protestocular hariç- ‘aşırı’ değil… Ortalarda bir yerlerde.

Son seçimlerde, en yakın rakibi Lapid’den yaklaşık yüzde 6 fazla oy aldığına bakılırsa, İsrail seçmeninin gözünde, Netanyahu, ‘solcu’ veya ‘dindar’ olmamasına rağmen, hem solcu cumhurbaşkanları, hem de dindar koalisyon ortaklarıyla çalışabilecek, ‘realpolitikten’ başka bir politika olmadığını iyi bilen, pragmatist bir lider.

***

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun yazmış olduğu ‘BIBI - My Story’ adlı biyografisinin bana düşündürdüklerini sizinle paylaşmak istiyorum.

Kitabın bir yerinde, Bibi şöyle yazıyor: “Kolay bir günde, kitap yazmak insanın fikirlerini damıtmasına, mantıklı bir şekilde düzene sokmasına, ve yazdıklarına beklenmedik bir üslupla yaşam vermeye zorladığı için iyidir… ne var ki, yazı yazmak zaman gerektirir.”

Zaman sıkıntısı çekmeyen biri olarak, Netanyahu’nun otobiyografisini sizinle paylaşmak istiyorum… Beni bu hususta yazı yazmaya sevkeden şunlar:  

  1. Kitabın, İsrail Devleti ve Yahudi halkının çağdaş/laik bir anlatısı olması;
  2. Amaç taşıyan bir yaşamı cesurca yaşamanın, kişiye nasıl bir güç verebileceğini göstermek.

 

AİLE

Aileleri, Bibi ve kardeşleri Yoni ve İdo’ya, hayatları boyunca akıllarından çıkarmayacakları bir şey aşılamışlardı: İsrail devleti, zor kazanılmış - ve hala tehlikede olan- kıymetli bir hediyeydi.

 

Üç oğlan da, İsrail’de doğmuş, sonra tarih profesörü babalarının araştırma yaptığı -ve ders verdiği- Amerika’ya taşınmışlardı.

1967’de, Mısır lideri Cemal Abdülnasır, İsrail’i yeniden1 abluka altına almaya… ve BM’in İsrail-Mısır sınırından çekilmesine dair ultimatom vermeye karar verdi. Oysa, Birleşmiş Milletler, 1956’da sınırlarına asker yerleştireceğine dair garanti vererek, İsrail’i Sina Yarımadasından çekilmeye razı etmişti.

Nasır ultimatom vermiş… BM de boyun eğmişti.

Yenileceğine kesin gözüyle baktıkları İsrail’in, topraklarından paylarına düşeni almaya heveslenen, Ürdün ve Suriye fiilen (Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de silah yardımı yaparak), Mısır’a katıldı.

ABD ve BM, 1956 Sina Savaşından sonra, İsrail’e vermiş oldukları garantileri unuttular:

-      Vietnam yorgunu ABD, İsrail’in herhangi bir ablukaya maruz kalmayacağına dair verdiği garantiyi verilmemiş saydı;

-      BM ise, 1956 savaşı sonrasında, saldırlılara karşı savunmayı vaat ettiği İsrail sınırından çekiliverdi.

İsrail, yapayalnız kalmıştı.

1 Haziran 1967’de Bibi Netanyahu ülkesine geri döndü. Herkesin endişe içinde olduğu İsrail’de, Bibi’nin orduda olan ağabeyi Yoni, ailesine şöyle yazmıştı: “Burada, herhangi bir telaş ya da panik yok […] eğer savaş olursa, kaybetmemiz mümkün değil.”

Yoni’nin aynı tarihte, kız arkadaşına yazdığı mektup da ilginç:

“Oturup bekliyor olmamız, bana bir fıkra anımsatıyor: Bir İngiliz, bir Amerikalı ve bir İsrailli, Afrika’da bir yamyam kabilesine esir düşmüşler… ve neticede, kendilerini pişirilecekleri kazanın içinde bulmuşlar.

“Kabile şefi, son arzularının ne olduğunu sorduğunda, İngiliz bir viski istemiş… viski gelmiş; Amerikalı bir biftek istemiş… biftek gelmiş; sıra İsrailliye gelince, kabile şefinin kendisine sıkı bir tokat atmasını istemiş. Tokadı yedikten sonra, sakladığı bir silahı çıkarmış ve tüm yamyamları öldürmüş.”

“İngiliz ve Amerikalı, ‘madem silahın vardı, niçin daha önce kullanmadın?” diye sormuşlar.

“Deli misiniz? öyle yapsaydım Birleşmiş Milletler benim saldırgan olduğuma karar verecekti.”

***

Filistin’e ‘aliya’ yaptıktan sonra, soyadını Netanyahu’ya çeviren ‘dede’ Rav Nathan Mileikowski ile oğlu Ben-Tzion’u ‘Siyonist’ yapan, Herzl’in fikirleriydi.

Herzl, Yahudi Halkının, er ya da geç, katledilme tehlikesiyle yüzleşeceğini düşünüyor, bu da, Natan ve oğlu Bensiyon’u çok kaygılandırıyordu.

Almanya’da olup bitenleri, çoğu Yahudi lider, “panik yapmaya gerek yok…” modunda, sakin karşılarken, Revizyonist Siyonizm’in kurucusu Zeev Jabotinsky, tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekiyordu.

6 milyon kişinin Naziler tarafından katledilmesinden sonra, Emperyalist güçler tarafından ülkelerinden sürülen Yahudilerin, Filistin topraklarında bir devlet kurmaları, acil durum halini almıştı…

Bensiyon Netanyahu, bir Yahudi devletinin kurulmasına, Arapların razı olmayacaklarını, kurulacak devletin hayatta kalabilmesinin ancak çok güçlü olmasına bağlı olduğunu düşünüyordu.

Baba-Netanyahu, Kudüs’teki İbrani Üniversitesinden mezun olur olmaz, fikirlerini yaymak için, Ha-Yarden adlı bir gazete çıkararak, Filistin topraklarına egemen olan İngilizlere yüklenmeye başladı.

Tarihçi delikanlı, akıl hocası Jabotinsky’nin, demokrasileri etkilemenin yolunun halk baskısından geçtiği fikrine katılıyordu.

Gelecek Yazı: Baba-Netanyahu ve Jabotinsky

---

1 1956 Süveyş Krizi sırasında Mısır, Tiran Boğazını İsrail gemilerine kapamış; geçmeye kalkan İsrail gemilerini batırılacağını duyurmuştu.  

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün