Bir Herem (Dışlama) Hikayesi -1 Esnoga ve Mahamad

27 Temmuz 1656 günü Esnoga´da yaşananlar ´Yahudiler için hayırlı´ oldu mu bilinmez… Ama olan oldu… O gün, Amsterdam Yahudileri en parlak evlatlarını cemaatlerinden kovmuş oldular.

Moris FRANSEZ Köşe Yazısı
29 Haziran 2022 Çarşamba

Esnoga

Amsterdam’ın şık Yahudi Mahallesindeki ‘Portekiz Sinagogu’, ya da Sefaradilerin kullandığı deyim ile Esnoga, mahallenin neşeli havasıyla tezat içindeki ‘ağırbaşlı’ unsuruydu. Zamanının en ilginç Yahudi topluluğu, yaşamını Rembrandt’ın evinin az ilerisindeki bu yalın fakat görkemli mabedin gölgesinde sürdürüyordu.

Geleceğini geçmişinin üzerine inşa etmeye kararlı görünen cemaat ile sinagogu arasında, tarifi güç, zaman zaman tutkulu, zaman zaman rasyonel, bazen de çelişen duygular içeren, özel bir bağ vardı.

Amsterdam Yahudi Cemaatinin bireyleri, İspanya ve Portekiz’de dinsel baskılardan kaçarak Hollanda’ya sığınmış olan Sefaradi (İspanyol) Yahudilerdi. Öncüleri, elli yıl kadar önce Amsterdam’a gelmeye başlamış ve o zamanlar Hollanda’nın can düşmanı olan İspanya ile özdeşleştirilmemek için, kurdukları cemaate ‘Portekiz Yahudi Cemaati’ adını vermişlerdi.

O sabah, hemen herkes sinagogdaydı. Sefaradi tarzında, boylamasına düzenlenmiş olan mabette kutsal kitap dolabı (heichal) ile ibadetin yönetildiği platform (teva), karşı uçlarda bulunuyordu. Cemaatin oturduğu ahşap koltuk sıraları da, Sefer Tora’nın (kutsal kitapların) heichalden alınıp okunmak üzere törenle tevaya ulaştırılması için tasarlanmış yolun iki yanında, birbirlerine bakacak biçimde yerleştirilmişti.

Sol kanatta, zeminden birkaç metre yükseklikte, sinagogun duvarına asılı gibi duran, cemaatin ‘ileri gelenlerinin’ (parnasim) oturduğu, locayı andıran bir bölüm bulunuyordu.

Normal bir günde, cemaat bireylerinin davranışlarındaki zarafet ve rahatlıktan, bu insanların hoş görülü bir ülkede özgür olmanın tadını çıkaran, bunun da değerini bilen, refah içinde bir topluluk olduğu anlaşılabilirdi.

Fakat o gün, insanların sıkıntılı olduğu bir gündü. Az sonra, gene o sıkıcı, sevimsiz herem (dışlama) törenlerinden biri yaşanacaktı…

Bu kez heremin muhatabı, ince yapılı, düşünceli ve tatlı bakışlı, soluk ve mat tenli, henüz 24 yaşında bir delikanlıydı.

Cemaatin sözcüsü, yaptığı işin gerektirdiği vahim ve otoriter edayı takınarak, ‘Mahamad’ın tebliğini okumak üzere ayağa kalkmış, tören başlamıştı. Cemaat tutanaklarında yazılı olduğu biçimde aktarıyorum:

“Os senores do Mahamad, fazem saber…”

“Mahamaddaki beyefendiler bildirirler ki… Baruh de Espinoza’nın kötü fikir ve işlerinden haberdar olup, onu çeşitli yollar ve vaatlerle bu kötü yolundan döndürmeye çalışmışlar […] ve Espinoza’nın şu bildiri ile dışlanmasına ve İsrail ulusundan uzaklaştırılmasına karar vermişlerdir:..”

Herem metni, Baruh Spinoza’ya beddualar yağdırdıktan sonra, Tanrıyı dahi dışlamaya ortak eder: “Adonay’ın (efendimizin) öfkesi onun üzerinde olsun… Adonay onun adını silsin…”

Cemaat yönetimi, Spinoza’yı “Yimach Şemo” (=Tanrı onun adını silsin) bedduasıyla lanetliyordu… Yahudilikte bu, çok kötü olduklarına inanılan kişiler için kullanılan (örneğin Hitler gibi) ve nadiren ağza alınan, vahim bir lanetlemedir…

Ama neyse ki, Spinoza’nın Tanrısı bu lanetlemeye kulak vermedi…  Bugün, Spinoza sevilen bir filozof olarak tarihte yerini alırken, ‘Mahamaddaki Beyefendilerin’ adlarını bilen yok…

↔↔↔

Mahamad (Laik Konsey)

Mahamad, cemaati yöneten ama cemaat bireyleri tarafından seçilmemiş, laik (yani haham olmayan) bir konseydi. Konsey, bu kez de, henüz 24 yaşındaki bir delikanlının cemaatten dışlanmasına karar vermişti ve ne yazıktı ki, Amsterdam cemaatinde bu saçmalıkları durdurabilecek demokratik bir yapı henüz tesis edilmemişti.

Bu genç adamın asıl adı, daha doğrusu evdeki adı, Bento idi. Baruh ise onun ‘Yahudi’, yani sinagogda ve dinsel törenlerde kullanılan adıydı… Her Yahudi erkeğin, yedi günlükken sünnet edildiğinde ilan edilen, bir ‘Yahudi adı’ vardır… Çoğu zaman, buna ilaveten, anne-babanın, günün modasına göre koyduğu (çok Yahudi durmayan) bir adı daha vardır.

Bento, işte annesi Hanna Devorah ve babası Michael’in oğullarını çağırdıkları ‘alafranga’ isimdi… Ve İbranice ‘kutlu’ (mübarek, kutsanmış) anlamına gelen ‘Baruh’ sözcüğünün Portekizce karşılığıydı.

Baba Mihael de Espinoza, Amsterdam’ın neşeli ve optimist ortamında ticaret yapıyor, ve büyük oğlu Bento’nun, günün birinde aile şirketinin başına geçmesini düşlüyordu. Oğlunun dinsel eğitim almasını da, İspanya ve Portekiz’de mahrum bırakıldıkları gelenekleri öğrenmesi için, bir tür ‘ulusal görev’ olarak, istiyordu.

Gelecek Yazı: ‘Heremin (dışlama) aforozdan (excommunication) farkı.’  

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün