Direksiyonda kim var?

Moris FRANSEZ Köşe Yazısı
20 Nisan 2022 Çarşamba

Sorgulamak istediğim konu şu: Kararlarımız beynin istem-dışı aktivitesine mi bağlı… Davranış ve seçimlerimizde tamamen özgür müyüz… Yoksa modern bilimin ileri sürdüğü gibi, özgür irade bir yanılsamadan başka bir şey değil mi?

Bedenimizin doğa yasalarına tabi olduğuna akıl nisbeten yatıyor da,  düşüncelerimizde “pek de” özgür olmadığımızı kabullenmemiz kolay gelmiyor…

Çünkü hissettiğimiz şu: “Ben ne istersem, onu düşünürüm!”… veya “İstersem konuşurum, istemezsem, susarım!..”

Oysa, psikoloji ve neuroscience alanlarında yapılan yeni araştırmalar, bunun yanlış olduğunu, ‘özgür iradenin’ bir yanılsama yani illüzyondan, bizlerin de birer ‘biyokimyasal kukladan’ başka bir şey olmadığımızı ileri sürüyor.

Esasında, düşünce dünyamızda zannettiğimiz kadar özgür olmadığımız fikri, çok da yeni değil… Freud (1856-1939) ve onun ‘akıl hocası’ Spinoza (1632-1677), tüm düşüncelerin bir önceki düşüncenin sonucu olduğunu, dolayısıyla hiçbir düşüncenin bilerek ve isteyerek, spontane olarak aklımıza gelmediğini kanıtlıyorlardı.

İkisi de, “ne düşüneceğimize” karar vermemizin söz konusu olmadığını, örneğin bir gevezenin “konuşmak ya da suskun kalmak” hususunda herhangi bir egemenliği olmadığını söylüyorlardı.

Özgür düşüncenin bir hayal olduğunu söyleyen psikolog ve sinir-bilimciler, iddialarını kafalarına elektrotlar takılmış deneklere yaptırdıkları testlere dayandırıyorlar.

Bu deneylerle elde edilen bulgulara göre, deneklerin beynindeki elektriksel aktivite, karar vermelerinden saniyeler önce görülmeye başlıyor.

Araştırmacılar, bu bulgulardan şu sonucu çıkarıyor: “Karar verdiğini düşünen kişi, yanılgı içinde… iş başında olan, beyin adını verdiğimiz mükemmel bir makine!… kişinin ne bir seçim özgürlüğü var… ne de özgür iradesi!

Bu araştırma ve deneylerden gerçekten de beynimin, benim karar vermemi beklemeden, ‘benim yerime’ karar verdiği sonucu çıkıyor mu? Emin olamıyorum.

Tamam… bazı eylemlerimizin yıldırım hızında ve otomatik olması gerektiğini, beynin uzun-uzadıya karar vermemizi bekleyemeyeceği durumlar olduğunu kabul ediyorum… Öyle olmasa, çoktan ölmüş olurduk… Ne otomobil kullanabilirdik, ne futbolcularımız olurdu, ne de piyano virtüozlarımız…

Ama, öyle bazı eylemlerimiz var ki, baştan sona planlamamız gerekiyor… Örneğin bu yazıyı yazmak gibi… Otomobili tamir etmek, futbolcunun oynayacağı müsabakayı organize etmek, virtüozun çalacağı müziği bestelemek gibi…

Eğer mantık kullanmayı, yani ‘akıl yürütmeyi’ bilmeseydik, ana dilimizden başka lisan öğrenemez, geçmiş hata ve yanılgılarımızdan ders alamaz, geçmişteki ‘dürtüsel’ davranışlarımızı aynen tekrarlayıp dururduk.

Bazı tehlikeleri ‘refleksif’ yani otomatik olarak savuşturduğumuz doğru… Zaman-zaman hayata önyargılı (yani aklımız öyle şartlandığı için) baktığımız da doğru… Zannettiğimizden az ‘özgür irademiz’ olduğu anlaşılıyor… Ama irade özgürlüğümüzün ‘zannettiğimizden az’ olması, ‘hiç olmadığı’ anlamına gelmiyor.

Zihnimizin işleyişi, ne beynin çalışmasından ibaret, ne de onun işleyişinden tamamen bağımsız…

Neuroscience ve görüntüleme teknolojileri ilerledikçe, eylemlerimiz üzerinde ne kadar kontrolümüz olduğu, dolayısıyla onlardan ne kadar sorumlu olduğumuz anlaşılacak.

Belki de o gün, hem ahlaki değerlerimizin hem de hukuk sistemimizin değişmesi gerekecek.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün