Putin

Selin BARLAS Köşe Yazısı
30 Mart 2022 Çarşamba

Dünyada en tehlikeli insan tiplerinden biri kaybedecek şeyi kalmamış insan olsa gerek… İktidar ve kuvvet zehirlenmesiyle kendini yenilmez sayan, köşeye sıkışmış ama aynı zamanda son derece güçlü ve yalnız bir adam…

Stalin’in aşçısının torunu olarak zamanın Leningrad’ında şimdinin St. Petersburg’unda dünyaya gelmiş Vladimir Putin’den bahsediyorum.

Ukrayna işgalinden üç gün önce, 21 Şubat’ta Moskova’da bütün kabineyi sözde canlı(!) yayında toplamıştı. Toplantıda bulunanların saatlerinden canlı olmadığı ortaya çıkan bu ‘toplantı’ güç gösterisinden başka bir şey değildi.

Putin’in ihtişamlı bir masada öğrencilerini ‘sınamak’ üzerine toplamış bir öğretmen edasıyla Ukrayna’nın işgalinin neden mecburî olduğunu teker teker anlatmasını izledik.

2016’dan beri Putin’in istihbarat şefi olarak kabinede yer alan Sergey Narishkin’in terleyerek ve kekeleyerek işgali savunma ‘çabası’ gözlerden kaçmazken, Putin’in sert ve alaycı tutumu güç zehirlenmesinin artık başka bir hâl aldığının kanıtı oldu.

Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcılarından Daniel Fried’in tarifiyle “Putin için Ukraynasız bir Rusya bir ülke, fakat Ukrayna’nın dahil olduğu bir Rusya bir imparatorluk.”

Putin’in savaşı başlamak üzereydi… II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’nın gördüğü en büyük kriz teşekkül etmekteydi…

Putin’in profiline bakınca bu savaşın nereye gideceğini görmek mümkün gibi… Eski bir KGB memuru olan Putin ilk 16 yaşında başvurduğu istihbarat servisinden reddedildikten sonra, hukuk tahsili alıp büroya tekrar başvurduğunda kabul ediliyor.

Göreve gitmek istediği Berlin yerine Dresden’e gönderiliyor. Rus gazeteci Yevgenia Albats’a göre “gizli göreve yollanmadığı halde KGB’nin tehlikeyi görmek, paranoyaya varan komplo teorileriyle mensuplarını yetiştirmesi bilinen bir eğitim prosedürü”. Ajanlarından memurlarına temel uygulamaya dair ışık tutan bu bilgi tasdiklenmiş bir mevzu.

Tabii Putin’in hırslarını asıl besleyenin sınırlı imkânlarla yetişmiş olmasından çok öte bir mesele olduğunu CIA eski Direktörü John Brennan’ın tahlili güzel özetler. “Komünizmin çöküşüyle dünyaya güvenini yitirdi”; kendisini ve ülkesini aşağılanmış gören Putin ileride bu algıyı yıkmak için dünyayı birbirine katmaya hazır olacaktı.

Yeltsin döneminde başbakanlığa atanan Vladimir Putin göreve gelir gelmez şaibeli birtakım saldırılar meydana geldi. Moskova ve başka şehirlerde apartmanlar gece yarısı bombalandı. İnsanlar uykularında öldürüldü.

Kremlin’den yapılan açıklama “ayrılıkçı Çeçenlerin masum insanlara saldırdığı” yönünde oldu. Bu facia ardından Putin için Rusya’nın gücünü gösterme fırsatı(!) doğmuştu. O zaman Putin’in danışmanı Gleb Pavlovsky “Çeçen ayrılıkçıları yakalayıp cezalandırma kararını Putin tamamen kendi almıştı” diyerek gücün ve emirlerin dönemin başbakanı Putin’den çıktığını tasdikledi. Saldırılar ardından Yeltsin’in iktidarı sallantıdayken güçleniverdi. Masum insanların propaganda amacıyla öldürüldüğünü bilmek dünyanın harekete geçmesine yetmedi.

Putin o esnada ‘insaniyetine’ vurgu yapmak için Igor Shadkan tarafından çekilen belgeselini televizyonlara sürdü… Genç, vatansever, atletik ve karizmatik olmasına vurgu yapan propaganda videosu, Yeltsin’in tersi bir lider olarak yorgun Rusya’yı ‘toparlayacağı’ mesajını verdi.

Clinton’ın Kremlin ziyareti sonrasında Yeltsin’le özel görüşmesinde yanında bulunan Amerikalı yetkililerden Strobe Talbott’un aktarımı ilginçtir…

Talbott “Clinton, Yeltsin’i Vladmir Putin hakkında dikkatli olması gerektiği ve Putin’in demokrasiyi kalbinde taşımayan biri olduğuna dair uyardığını” söyledi.

Yeltsin’in ölüm döşeğindeyken yakınlarına “Putin’i iktidara getirmek hakkında hatalıyım” dediğine dair tevatürler var. Ancak bunun ne kadar doğru olduğuna emin olmak mümkün değil. Putin, Yeltsin’i yargılanmaktan kurtaran ve dokunulmazlık vererek ‘rahata’ erdiren lider.

Putin’in Rusya’nın devlet başkanı olarak dünya önünde nasıl bir lider olduğunu şekillendiren olay Beslan’da bir okulun Çeçen teröristler tarafından kuşatılması olur. Putin ordusuna, askerlerine ve tanklarına saldırı emri verir… Okul, Rus tankları tarafından bombalanır. Çocuk cesetlerinin çıkarıldığı acı görüntüler hafızalardan çıkmaz. Gücü için çoluk çocuk demeden savaş suçları işleyebileceğini ta o tarihte aslında bize göstermişti.

Ardından 2014’te Kırım’ın ilhakı esnasında Putin kendi ordusunun bu ‘operasyonda’ yer almadığını(!) belirtti. Dönemin ABD Başkanı Obama’nın “Vladimir, kör değiliz olanları görebiliyoruz” dediği halde Putin, alaycı tavrıyla soruları yanıtsız bıraktı. Hatta aynı yıl Amsterdam-Kuala Lumpur seferi yapan Malezya uçağını Ukrayna hava sahasında vuran Rus füzeleri 298 kişinin ölümünü bile ‘basit bir hata’ymış gibi mevzu etmekten kaçındı.

2016 Amerikan seçimlerindeki Rus parmağı soruşturmalar sonucu ispatlansa dahi Putin yine kimseyi muhatap almadı. Clinton’ın itibarını zedeleyeceğini ancak Trump’ın kazanamayacağını düşünen Kremlin, manipülasyonlarıyla kendine hayran Donald Trump’ı başkan yaptı. Tahminlerinden daha etkin olduğunu gören Putin artık Amerika’nın içişlerini allak bullak edecek bir Rusya var ettiği için mesut idi…

Putin güç sarhoşu yola devam ederken 2018’de Helsinki’de yapılan basın açıklaması Amerika için son derece utanç verici fakat Rusya için tarihî bir zafer olarak gündemde yerini buldu. Amerikalı bir gazetecinin Trump’a “Amerikan istihbarat servislerinin Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale ettiğine dair kanıtlar bulduğunu biliyoruz. Rusya inkâr ediyor. Siz kime inanıyorsunuz?” diye sorması durumun vahametini çıplak bir biçimde sundu. Trump cevap olarak “Ekibim de kanıtlar olduğunu söylüyor. Putin’e sorduğumda hayır cevabını aldım, ona inanıyorum” dedi.

Bir ABD Başkanının kendi istihbarat servisleri yerine Putin’e itibar etmesi skandaldan başka bir şey değildi. Trump, kendi ülkesini beceriksiz, zayıf ve aptal gösterirken Rusya’yı muktedir ve muteber bir ülke olarak çizdi…

Üst üste olaylar Putin’in güçlenmesinde şüphesiz büyük rol oynadı.

Putin hayatının hiçbir zamanında Marksist olmadı. Oligarklarla iş birliği yapan, kaotik serbest pazar ekonomisiyle çürümüş bir kapitalizm biçimiyle insanları kendine bağladı… Kendi düzenine ‘mutlak demokrasi’ tanımını uygun gören Putin daha ziyade bir kleptokrasi1 kurdu.

Bu düzeni muhafaza etmek için yapmayacağı bir hamle yok… Yıllardır korku ve baskı rejimiyle ipleri elinde tutmayı başardığı(!) için bunu küresel ölçekli bir gerçek olarak görüyor. Neticede işlediği suçların bedelini ödemediği gibi sorumlu da tutulmadı.

New York Times’a zamanında verdiği bir röportajda Putin “Sevdiğim bir atasözümüz var; birinin yüzü eğri ise aynayı suçlayamaz” diyerek mesajını net olarak belirtir.

Batı’ya karşı kızgınlığı ve hırsı küçümsemeye döndü…

Rusların kendilerini vatanları için feda edebilecek insanlar olduğunu ancak Batılıların zevk ve sefadan vazgeçmeyeceğini düşünmesi hamlelerini daha cesur yapacak…

Öyle görünüyor ki, imparatorluk kurma hırsıyla başlattığı savaş yalnız Ukrayna’nın değil dünyanın da savaşı olacak…

---

1 Kleptokrasi: Hırsızların egemen olduğu rejimin tanımı.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün