Hayat sarhoşu

Avram VENTURA Köşe Yazısı
22 Eylül 2021 Çarşamba

Kimi zaman önceden okuduğum kitaplara dönmek güzel oluyor. Uzun süredir görüşmediğim eski bir dostla yeniden buluşur gibi… Sürekli o denli yeni kitap birikiyor ki, okumuş olduklarıma bir türlü sıra gelemiyor. Oysaki o eskileri yeni gözlerle okumanın keyfi ve deneyimi farklı oluyor. Nitekim geçenlerde ünlü Fransız şairi Charles Baudelaire’in, Paris Sıkıntısı’ kitabını karıştırırken, bir cümlesine takıldım. Hep sarhoş olun, diyor. Omuzlarımızı ezen, bizi toprağa doğru çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmamız gerektiğini söylüyor. “Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.”

Konu sarhoşluk olunca, önce kendimi sorguladım: Bu yaşıma değin ne ölçüyü kaçıracak kadar içtiğimi ne de sarhoş olduğumu anımsıyorum. Bu durumdan keyif alanlara da elbette ki söyleyecek bir sözüm yok, seçim yalnızca onların! Şarap ya da diğer içkilerle ilgili düşündüklerim bir yana… Baudelaire’in sözlerine dönecek olursam; ünlü şair sarhoşluk konusunda, sanırım hayatı dolu dolu yaşamaktan söz ediyordur ki, buna karşı çıkacak değilim. Nitekim tutkudan, şöhretten, paradan, iktidardan ya da aşktan sarhoş olanları, her an hepimiz duyuyor, biliyor, görüyoruz. Başkalarının sınırlarını aşmadığımız sürece, bunlardan kimilerini olumlu bir şekilde karşılıyor, kimilerine de tümüyle karşı çıkıyoruz. Oysaki kimimizin yapısı gereği, kendimizi baskılamadıkça, her türlü sarhoşluğa kapılabiliriz. Hele bir de umutsuzluk boşluğuna düşmeye görelim…

Nitekim ünlü düşünür E.M. Cioran’ın, yirmi üç yaşında yazdığı ‘Umutsuzluğun Doruklarında’ kitabında yer alan şu sözler de tartışılmaya değer: “Yalnızca vasat bir kişi ölmek için yaşlılığa erişmeyi ister. Dolayısıyla, acı çekin, sarhoş olun, haz kadehini dikin kafanıza, ağlayın ya da gülün, sevinçten ya da umutsuzluktan çığlıklar atın – geriye nasılsa hiçbir şey kalmayacak. Ahlakın her türlüsü, bu yaşamı, kaçan fırsatlar yığınına çevirmekten başka bir amaç taşımaz.”

Cioran’ın bu kitabını okurken doğrusu içim karardı, ama direndim, son satırına kadar bitirdim. Bu düşünürün bunalımlı bir döneminde kaleme aldığı sözleri anlamaya çalıştım. Sonra da aldığım birkaç not dışında, tüm söyledikleri kafamdan silindi gitti.

Düşünen herkesin zaman zaman hayatı nasıl yaşaması gerektiği üstüne kafa yorduğunu, onu anlamak, gerçeği bulmak için farklı yöntemlerin, öğretilerin, inançların peşinde koştuğunu, kimi zaman da başkalarının yardımına gereksinim duyduğunu görüyoruz.

Gerçeği nasıl bileceğini soran öğrencisi bir yanıt beklerken, Usta ansızın yanında oturdukları havuza onun başını sokmuş, ağzından son kabarcıklar çıkana kadar beklemiş. Son anda başını sudan çıkardıktan sonra, nefes almakta zorlanan öğrencisine şöyle demiş: “Şimdi ihtiyacın olan hava gibi, gerçeği bulmak istediğin zaman onun ne olduğunu bileceksin.”

Bu kadar sözden sonra gelecek soruyu beklemiyor değilim: “Sen de düşünürlerin sözlerine sığınarak içimizi karartmaya mı çalışıyorsun?”

Kesinlikle öyle bir niyetim yok. İster bir sarhoşluk içinde, isterse ayık kafayla… Kim kendini nasıl daha mutlu hissediyorsa, hayatını öyle yaşasın! Hayatı sorgulayarak geçirmek isteyenin de keyfi bilir!

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün