Doğru bakış açısı!

“Herkesin bir planı vardır, ağzının ortasına yumruğu yiyene kadar!” Mike Tyson

Mete YAYLALI Spor
5 Kasım 2025 Çarşamba

Bu sözü Mike Tyson popüler hale getirdi ama aslı ünlü boksör Joe Louis’e aittir, “İlk yumruğu yiyene kadar herkesin bir planı vardır” demiştir. Fakat bunun da bir orijinali var. Prusyalı ünlü Mareşal Helmuth Karl Bernhard Graf von Molke, 1880 yılında özetle demiş ki, “Hiçbir savaş planı düşmanla ilk temasta hayatta kalamaz.”

Bu sözlerin hepsinde ortak ana fikir her zaman bir plan yapmak fakat mutlaka gelişen şartlara göre planı değiştirmek, B, C hatta D planlarına geçiş yapabilmek, esnek ve hazır olmak, her durumda ayakta kalmak.

Eskilerden kalma bir makale vardı. Zengin ülkelerle fakir ülkelerin arasındaki farkları anlatırken Japonya, Hollanda ve İsviçre gibi ülkelerde uygulanan endüstri ve tarım politikalarını örnek veriyordu. Küçük bir adaya sıkışmış, topraklarının yüzde 80’i tarıma uygun olmayan fakat dünyanın en büyük ilk beş büyük ekonomisi içinde Japonya’nın nasıl yer aldığını; Konya büyüklüğündeki Hollanda’nın nasıl bir tarım politikası ile Türkiye’nin on katı kadar tarım ürünleri ihracatı yakaladığı; kakao üretemeyen İsviçre’nin nasıl bir süt ve süt ürünleri politikası beraberinde dünyanın en iyi çikolatalarını ürettiği anlatılıyordu.

Yazı uzun olduğu için kısaca son cümlede deniyordu ki Biz doğal kaynaklarımız olmadığı veya tabiat bize karşı zalim davrandığı için fakir değiliz. Biz doğru bakış açısına sahip olmadığımız için fakiriz.”

Doğru bakış açısı buradaki kilit vurgudur.

 

Uzun vadeli düşünme

Doğru bakış açısına sahip zengin ülkeler üretim planlamalarını uzun vadeli, değişen şartlara göre pozisyon değiştiren esnek politikalar üzerine kurar. Sistem kişilerden bağımsız ve liyakatli kadrolar tarafından sürdürülür.

İşte Mike Tyson, Joe Louis ve sözün orijinaline sahip olan Mareşal Molke’nin söylediği tam olarak budur. A planı yap ama seni sahada tutacak B ve C planların ile bu planlar arasında geçiş yapacak yeterlilikte kadroların olsun. Tabii sen de bu planların hepsine çalış ve ayakta kal.

Biz ülke olarak uzun vadeli planlar yapmasını sevmiyoruz, yaptığımız planlamalarda alternatifler yok, olsa da uygulayacak kadrolar yok.

İngilizcede güzel bir söz vardır, hep bize ne kadar uygun diye düşünürüm:

Jack of all trades, master of none!

Türkçesi herseyin adamı, hiçbir şeyin ustası! Herşeyi bilir ama hiçbirinin ustası değildir.

Halk dilinde de “Ne iş olsa yaparız abi deriz. Hepimiz biraz jack of all trades olarak hayatımızı sürdürüyoruz aslında. Neticede hiçbirimiz İsviçreli ya da Alman falan değiliz, ülke de Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kadrolar tarafından yönetilmiyor, ülkenin başında da Mustafa Kemal Atatürk gibi vizyoner bir lider bir daha hiç olmadı.

Sanattan siyasete, spordan tarıma ve sanayiye bu kadar geniş bir sosyal, kültürel ve endüstriyel perspektifte plan yapıp uygulamalara bağlı kalma pratiğimiz yok, ya da vardı da zaman içinde köreldi.

Başarılı bir atlet, bir piyanist ya da keman virtüözü, bir yüzücü ya da bir tenisçinin hayatını merak edip eşelediğinizde altında hep bilinçli aileler, bilinçli koçlar, spor ve kültür disiplinine sahip çevreler görürsünüz.

Dünya rekortmeni bir atletin 12 yaşındaki antreman videoları, dünya tenisinin zirvesindeki tenis sporcularının 12 yaşında dünyanın en büyük turnuvalarından birini kazandığını görürsünüz. Altı yaşındaki piyanistin videosunu izleyince bugüne nasıl geldiğini anlarsınız.

Bu sporcular, bu sanatçılar bugün bizde yok mu? Çok olmasa da var, eskiden daha fazla vardı ama o eski Türkiye’de kaldı.

Eski bir tenis sporcusu velisi ve eli raket tutan, kortun tozunu amatörce yutmuş bir vatandaş olarak neredeyse 30 yıldır masanın her tarafında oturup sahayı gözlediğimde gördüklerim ve hala görmeye devam ettiklerim bu plansızlık konulu çalışmalar. Gazete ve sosyal medyada herhalde yüzlerce yazı yazmış, toplantılarda veliler ve kulüp yöneticileriyle sohbetini yapmışımdır. Geldiğimiz noktada değişen fazla bir şey yok.

Hala sekiz yaşındaki bir çocuğun ailesi öyle istiyor diye dünyanın en iyisi olacağına inanılıyor, antrenör ve kulüp yöneticileri de bu görüşü destekliyor.

Kimse çocuğun o spora değil de şu spora daha uygun olabileceğini ya da sporcu değil de ressam ya da müzisyen olup olmayacağını aklına getiremiyor. Çocuklarına farklı spor dallarında imkan sunmak, resim dersi aldırmak, müzik kulağı olup olmadığını öğrenmek mi, yok artık!..

Böylece bir Mete Gazoz olabilecek çocuğu teniste harcıyoruz, Fazıl Say olabilecek çocuğu da haftasonu turnuvalarında şehir şehir dolaştırıyoruz. Olmayınca neden olmuyor, bizden bişey olmaz, antrenör yetersiz, hakemler şöyle federasyon böyle, kaynaklar yetersiz, sponsor yok.

Bazıları doğru elbette özellikle kaynaklar yetersiz fakat acaba mevcut kaynakları doğru kişilere doğru bir planlama ile kullanabilsek farklı olur muydu?

 

12 yaştan 17 yaşa…

Bugün dünyada belli başlı kriterlerde sporcular belirleniyor, hangi yaşta nerede durması gerektiği biliniyor. 12 yaşta ne yaparsa nereye kadar gider, 17 yaşta ITF JR Grand Slam oynarsa ya da ilk 20 içinde olursa profesyonel turda başarı şansı yüzde 15-20’dir gibi istatistik bilgilerden derlenmiş bazı kriterler sporculara, ailelerine ve antrenörlere yol gösteriyor. Bilimsel çalışmalar yapılıyor, performans ölçümleri ve antreman teknikleri üzerinde kafa yoruluyor, sporcunun makine olmadığından yola çıkarak mental çalışmalar yapılıyor.

Sporcular hangi yaşta yol ayrımına gelir, üniversite bursu yoluna hangi kırmızı çizgiyi gördüğünde sapmalısın ya da 17-18 yaşına kadar hangi turnuva planlaması sana daha uygun olur gibi bireysel karar mekanizmalarına yardımcı olacak yapay zeka programları var artık hayatımızda.

Profesyonel tenisçi yılın hangi döneminde hangi turnuvaları oynamalıdır, planlamayı nasıl yapmalıdır, saat farkları ve iklim değişikliklerine adaptasyon süreleri nasıl dikkate alınır gibi bilgi hazineleri de sayısız kaynaktan birkaç saniyede derlenip önünüze konuyor.

Japonya’da turnuva oynayan bir sporcu ne kadar sürede diğer turnuvaya hazır olur, Japonya’dan sonra hangi iklim kuşağına geçmelidir, kaç saat farklık bir planlama yapılmalıdır ki metabolizma yeni şartlara uyum sağlasın, kaç saatlik yolculuk yapılmalıdır, aktarmalarda bekleme süreleri, gidilen tesislerin çevre şartlarına kadar detaylı bir analizdir bunlar.

Eğer bu analizler doğru bir bakış açısıyla ve sporcuya uygun olarak yapılmazsa Mike Tyson’un dediği gibi ani bir yumruk bütün planları değiştirir ve sonrasında kaybedilecek şeyler çok aranır.

Her zaman söylediğimizi tekrarlayalım ki sporcuların sınıfları belli olsun.

Sporcunun yol ayrımı bellidir: 17-18 yaşlarında profesyonel yani meslek olarak seçim ya da üniversite bursu ile sporun içinde kalmak, belki sonrasında yola geri dönmek.

Eğer doğru bakış açısıyla doğru planlamalar ve doğru ölçümler yapılırsa küçük yaşlarda çocuğun yöneleceği spor ya da sanat dallarından birinde başarılı olması, kaynakların doğru kullanımıyla uzun soluklu bir kariyer süreci yaşaması sağlanır. Doğru kriterler takip edilirse yol ayrımında doğru kararlar alınabilir. Eğitim yolunun sonunda bir meslek sahibi olunacağı gibi, profesyonellik seçimi de başka bir meslek yoluna açılan kapıdır.

Profesyonel sporcu aynı bütün meslekler gibi yaptığı işte başarılı olduğu kadar kazanır, erken yaşlarda kendi işinin patronudur ve yanında çalıştıracağı kadroyu da liyakatli kadrolardan oluşturmalıdır, jack of all trades master of none seçimlerinin sonucunda sporcu para ve zaman kaybeder.

Yani çocuklar saldım çayıra mevlam kayıra denmeyecek kadar değerlidir. Bilinçli anne babalar, bilinçli çocuklar yetiştirir ve bu da bilinçli bir topluma götürür bizi.

Belki o zaman sormayız, Hollanda nasıl oluyor da bizden zengin oluyor?

Belki o zaman anlarız 85 milyonluk ülkeden neden bir Wimbledon şampiyonu çıkmıyor?

Belki o zaman anlarız ikisinin de cevabı ortak…

Belki anlarız aslında Almanya’nın bizi kıskandığı falan yok!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün